Ana Ben Gidiyorum Düşmana Karşı

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedir'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

İstiklal şairi Akif’in dediği gibi sığmadılar tarihe.

Kimi gençti kimi yaşlı, kimi erkek kimi kadın, çocuktu kimleri daha, kimileri ortaokullu liseli üniversiteli talebeydiler.

Edirne’den, Hakkari’ye, Mersin’e Mardin’e, Diyarbakır’a, Bursa’ya İstanbul’a, Anadolu’dan Trakya’ya kadar bu toprakların her köşesinden işlerini, eşlerini, kundakta bebelerini, hasta yatağında yaşlı annelerini ve babalarını bırakıp cepheye koşup geldiler.

Sadece ülkemiz sınırları içinden değil Afganistan’dan Arnavutluğa, Bulgaristan’dan Yunanistan’a Filistin’den Yemen’e, Suudi Arabistan’dan Tunus’a, Suriye, Mısır, Irak, İran, Azerbaycan’dan Kafkasya’ya Osmanlı coğrafyasının dört bir tarafından onlarca farklı ülkenin insanları da döktükleri kanlarıyla tarihe yazılan Çanakkale destanına damla damla mürekkep oluverdiler.

Her biri kim bilir nasıl da kahreden bir ayrılığın hikayesiydiler. Ne gam giden de kalan da içten bir vatan sevgisinin gerçek öyküsüydüler. Canlarını, cananlarını, bütün varlarını bu vatan uğruna feda eylediler.

Çanakkale’de 250 bin gonca gül, 250 bin yiğit, 250 bin civan, 250 bin kınalı kuzu, 250 bin Seyit çavuş, Yahya onbaşı, 250 bin asker oğlu Ahmet, Hüseyin oğlu asker, 250 bin Şehit bu toprakları bize yeniden yurt, yeniden vatan ettiler.

***

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” diyor ya istiklal şairi Mehmet Akif kurtuluş destanını yazan millete armağan ettiği İstiklal şiirinde.

Bastığımız toprağı ve altında yatanları düşününce sınıfını, sırasını, kitabını, oyununu, yarınını bırakıp Çanakkale’ye koşan ortaokullu çocuklar, liseli gençler, üniversiteli civan yiğitler gelir benim aklıma. Henüz silahı bile taşıyamayacak kadar küçük olduğu halde asker elbisesini büyük bir sevinçle üstüne giyen çocuklar, “ana ben gidiyorum düşmana karşı” diyerek anasıyla helalleşen körpe bedenler gelir aklıma bu toprağa her bastığımda.

Düşman ayağı basmasın yurda diye elindeki tebeşiri kalem bırakıp silahı kuşanan muallimler, muallimleriyle birlikte cepheye koşan talebeler, bütün öğrencileri savaşta şehit olduğu için yıllarca mezun veremeyen okullar gelir aklıma toprağı her seyrettiğimde.

Düşmanın ilerleyişi karşısında kayıtsız kalamayan ve henüz okumaya başladıkları üniversitelerinin ilk sınıfını bırakıp vatan müdafaasına koşup Bedir’in aslanları gibi çarpışıp düşmanın ilerleyişini durduran ama tamamı şahadet şerbetini içen ve herkese “Gençliğim Eyvah” dedirten üniversiteli gençler gelir gözlerimin önüne vatan toprağına her dokunduğumda.

***

Çanakkale boğazından girip ülkenin kalbine doğru ilerleyen zırhlı deniz birlikleri ve savaş gemilerine karşı bedenini siper edip ölüme yürüyen koç yiğitleri hatırlatır bu topraklar. Bu vatana namahrem eli değmesin diye vatan topraklarına düşen yüzbinler geçer gözümün önünden her vatan toprağından söz açıldığında.

Her devrin bir kahramanı vardır adını tarihe silinmez harflerle yazan. Çanakkale’nin de kahramanlarından biridir Mecidiye tabyası askeri Seyit Çavuş. Düşman gemilerinin topları altında bütün arkadaşlarını kaybeden Seyit Çavuş yaşadığına sevinmek yerine 270 kiloluk mermileri aldığı gibi sırtlayıp topun ağzına çıkarıyor, ateşliyor ve devasa zırhlı gemileri adeta kalbinden yaralıyordu. Seyit çavuş tek başına deniz işgalinin seyrini değiştiriyor, dengesini kaybeden zırhlılar sağa sola kaçışırken Nusret Mayın Gemimizin döşediği mayınlara çarparak Çanakkale boğazının dibini boyluyordu.

Akif’in deyimiyle Ölüm indirmedeydi gökler, ölü püskürüyordu yer.

Karşılıklı siperler arasında mesafe birkaç metre. Öndekiler kahramanca çarpışıp şehit olduğu anda onların ardındakiler şehit olanların yerine geçiyordu. Birkaç dakika sonra öleceğini bile bile her bir asker büyük bir arzuyla öne atılıyordu. Çanakkale savaşının değil belki de tarihin en muhteşem kahramanlık destanı 57. Alayın yiğitleri tarafından yazılıyordu. İki gün boyunca düşmana bir adım attırmayan 57. Alayın tamamı ikinci gün batarken şehit oluyordu. 25 bin kişilik işgalci kuvvetlerde tamamen yok edilmişti.

İşte 57.Alayın bu kahraman yiğitleri de basıp geçtiğimiz bu vatan toprağında öyle sessiz yatıyordu.

Mahiyetindeki 67 kişilik askeriyle Türk mevzilerine karadan saldırı başlatan 3000 kişilik İngiliz kuvvetinin saldırılarını durduran Yahya Çavuş da kahramanca çarpışıp bütün askerleriyle birlikte bu topraklar için toprağa düşüyordu.

Sadece erkekler mi Çanakkale destanının kahramanları? Değil tabi ki. Nezahat Onbaşı, Safiye Hüseyin, Zeynep Çavuş ve daha onbinlerce kahraman kadın hiç tereddüt etmeden kendini bu toraklara emanet ediyordu.

***

Ülkemizin her ilinden ve kazasından düşmana karşı oğlunu/kardeşin/erini gönderen milyonlarca ana/bacı/eş, Çanakkale'de çarpışan 500 bin asker/sivil ve şehit olan 250 bin vatan evladının her biri Seyit Onbaşıdır, Yahya Çavuştur, Safiye Hüseyindir, Nezahat Onbaşıdır, Zeynep Çavuştur. Her alay 57. alaydır.

Ruhunuz şad, makamınız Cennet olsun.