NÜKTELER
İnce anlamları ile bir kitap dolusu laf ile vereceğiniz mesajı bir cümle ile veren zeka ürünü cümlelerdir.
Gülümsetirken düşündürdükleri içindir ki muhatabı olduğu kişileri etkileyen, zarif sözlerdir nükteler.
Şaka içeren fakat kırıcı olmayan bu sözler hayatımızın her anında karşımıza çıkarlar.
Nükte sanatında mahir olan ''nüktedan'' olarak anılan kişilerce de zekalarını ortaya koyma yolları olarak ince mesajlar vermek için kullanılırlar.
Edebi ve siyasi birçok şahsın ünlü nükteleri vardır. Nükteleri ile yüzyıllarca anılan bu şahıslar kıvrak zekaları ve mesajları ile de örnek olurlar.
Konu ile alakadar eminim birçoğunuzun aklına ünlü nükteler ve nüktedanları gelmiştir bile, hatta gülümsetecek bir yazı beklentinizi de boş bırakmayacağım.
Fakat asıl vermek istediğim mesajı ise yazımın sonunda sakladım. Gülümseyerek başlayacağınız yazının sonunda da düşündürmek niyetindeyim.
Yazı nüktelerle ilgili olunca elbette gülümsetmesi de, düşündürmesi de gerekir diye düşünüyorum.
Ünlü nükteleri ile anılan bu şahıslar hemen zihinlerinizde canlanmıştır eminim. Tahmin edecek olsam Nasreddin Hoca, Neyzen Tevfik, Necip Fazıl, Mehmet Akif, Şair Eşref diye sıralar giderim.
Neyzen Tevfik demişken çoğumuzun aklına onun iğneli taşlamaları gelse de o bir söz cambazıdır. Neyinin nağmeleri ne kadar büyülüyse, hicivleri de diğer şiirleri de öylesine büyüleyicidir.
Nüktelerin zarif sözler olduğunu kanıtlar nitelikte bir olayda, savaşta iki gözünü yitiren bir arkadaşı Neyzen Tevfik'e:
''Neyzen, nedir bu memleketin hali; nasıl görüyorsun bu durumu?'' diye sorar.
Neyzen, sözü ile arkadaşını kırmamak için ''karanlık'' diyemez:''Vallahi efendim, sizin gördüğünüz gibi...'' der.
Ünlü nüktedanlardan Şair Eşref ise Neyzenin hocasıdır. İşlek kalemi ve acı biberli bir dili ile tasvir edilir Şair Eşref.
Taşı gediğine koyan üslubuyla Şair Eşref, nüktedan bir kişilik ve zeki bir yöneticidir.
Şair Eşref, bir gün eşeğe binmiştir, yolda giderken arkadan İzmir Valisi Kâmil Paşa'nın arabası ile gelmekte olduğunu görür ve yol vermek için sağ kenara çekilir. Yolun bu kenarında büyük bir çukur vardır. Kamil Paşa espri olsun diye:
" Aman Eşref, eşeğe dikkat et çok kenara çekilme çukura düşersin " der. Eşref:
" Meraklanma Paşam, eşek yeterince kâmildir "cevabını vererek nüktesini yerleştirir hafızalara.
Bir başka ünlü nükte de Şair Eşref ile izmir Valisi Ali Paşa arasında geçen bir olayda Eşref, Kırkağaç Kaymakamıdır.
Kırkağaç Hükümet Konağının ihtiyaçları vardır İzmir Valisi Ali Paşa'dan bu ihtiyaçların giderilmesi için resmi yazılar yazarak isteğini belirtir. Fakat mektuplarına cevap alamaz. En son mektubunda validen isteğini yollamaması durumunda Bab-ı Ali'ye gideceğini söyleyerek tehditkar bir dil bile kullanır. İstekleri arasında ise akıtan çatının aktarılması en önem arz eden konudur. Validen cevap gelir, fakat cevap işi geçiştirme maksatlıdır.
''Hükümet Konağının çatısının tam olarak neresi akıtmaktadır'' diye sorar Valilik. Şair Eşref ise o hiciv dilini konuşturarak: ''Sayın Valim; musluklar harici her yer akıtmaktadır'' der.
Bir başka hatırada ise nükte ve espri yönünden ziyade olayın oluş anındaki hazır cevaplık ve zekice sözlerle Mustafa Kemal ATATÜRK'ü hatırlayalım istiyorum.
Atatürk'ü İstanbul'da ziyaretine gelen İngiliz kralı VIII. Edward şerefine, akşam yemeği tertip edilir. Atatürk yemekten önce, ''Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz!..'' der. Ve sonunda bu sofra adabını bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koyarlar...
Akşam; kral sofraya oturduğunda kendisini kendi sarayında hissederek memnun olur. Atatürk'e dönerek: ''Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere'de zannettim.'' diyerek memnuniyetini bildirir.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet ederler. Bunlardan biri heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlanır. Yemekler de ortalığa dağılır.
Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesilirler. Fakat Atatürk, Kral'a; ''Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!'' der. Bütün sofradakiler, Atatürk'ün bu sözlerine hayran olurlar. Atatürk, garsona da ''vazifene devam et!'' emrini vererek neden büyük bir lider olduğunu bir kez daha kanıtlamış olur.
Bir başka nükte de Naim Bey'in bir dönem milletvekilliği yapan kardeşi İsmail Hakkı'nın isminin, Meclis'teki yoklamada, yanlışlıkla Babanzade yerine ''Yabanzade'' diye okunmuştur. İsmail Hakkı Bey hemen düzelterek: ''O babandır baban!'' demiştir.
Nasreddin Hoca da zekası ve hazır cevapları ile güldürürken düşündüren Türk büyüklerimizdendir.
Nasreddin Hoca, bir gün eşeğe binmiş yolda giderken, eşek birden koşmaya başlar. Kontrolünden çıkan eşeği durdurmaya çalışsa da hoca, başarılı olamaz.
Eşeğin sırtında iken Nasreddin Hocanın rüzgar gibi geçtiğini görenler:
"Hayırdır hocam, bu telaş da neyin nesi, ne tarafa böyle?" diye sorarlar.
Hoca, geride bıraktığı topluluğa eşeğin sırtından başını geri çevirerek şöyle cevap verir:
"Merak edilecek bir şey yok. Eşeğin acele bir işi çıktı da, birlikte oraya gidiyoruz."
Evet nükteler denilince akla şakalı, zarif, düşündüren sözler akla gelir.
Kimisinde ders çıkarırız, kimisinde güleriz, kimisinde ise düşündürürken eğlendirir bizi nükteler.
Mehmet Akif'in ünlü bir nüktesini de eklemeden olmaz;
Bir dost meclisinde Mehmet Akif gayet hararetli bir konu üzerinde konuşmaktadır.
Sonradan görme bir zengin bu meclise gelir ve selam verir. Ancak herkes Akif'i dinlediğinden kimse duymaz selamı ve almazlar dolayısıyla.
Adam Akif’e sataşmak için. ''Ooo Üstad ne sallıyon yine?'' der. Akif istifini bozmadan: ''Senin ne kadar iyi bir insan olduğunu sallıyorum.''
Başımızdan geçen birçok olayda esprili bir dil ile zeka ürünü bir söz ederek nükte örneği sergilemek, kaba bir lisan ile karşımızdakini kırarak olayı büyütmekten daha iyidir diye düşünüyorum.
''Sükunet gerçek zekanın en iyi cevabıdır.'' diyen Euripides'in sükunet davetine süre gelen yüzyıllar boyunca uyulsa idi, ne büyük kavgalar, ne de savaşlar gerçekleşir miydi?
Gün içerisinde; evde, iş yerinde, sokakta veya bir toplumda karşılaştığımız bir çok olumsuz olayda;
Bakış açımız geniş, sözümüz zarif, hareketlerimiz ölçülü, üslubumuz seviyeli olursa ve sükunetimizi korursak sonuçları olarak bizi kötü etkileyecek büyük bir durum dahi olsa istemediğimiz bir şekilde sonuçlanmayacaktır diye düşünüyorum.
Son olarak Mevlana'dan ilham alarak "sükût, incelik, edep ve zarafet" zeka ile de birleşince insanı her yerde baş tacı yapar, diyorum.
Hayata; ince, ölçülü, zarif ve bunların yanında geniş bir açı ile bakabilmek dileğiyle...
Bir nükte de sizden olsun. :)
Sağlıcakla, hoşça kalın...
Ahmet YALKIN
Mezitli İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü
yalkin66@gmail.com