Türkiye’nin varlıklarını, doğasını, ormanlarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, Merkez Bankası rezervlerini yağmaladılar, çaldılar ve çaldırdılar. Bir türlü doymak bilmiyorlar. Bizden sonra tufan anlayışıyla adeta ganimet bulmuş gibi Cumhuriyetin tüm değerlerini yok ediyorlar. Şeffaflık ve hesap verilebilirlikten uzak, cahil cesaretiyle yapmadıklarını bırakmıyorlar.
Devlet kurumlarını, silahlı kuvvetleri, üniversiteleri babalarının çiftliği görüp hallaç pamuğu gibi atıyorlar. Aşiretlerin ve kabile devletlerinin bile bir düzeni ve geleneği olur. Bunlarda ara ki bulasın. Tarikat ve cemaatler, Cumhuriyet düşmanları dinciler ortalıkta cirit atıyor. Adeta kendi paralel iktidarlarını kurmuş gibi hareket ediyorlar, eylem yapıyorlar. Ya FETÖ’den hiç ders almamışlar ya da suçlular ayrılamazlar anlayışı içindeler. FETÖ Borsası iddiaları da almış başını gidiyor.
En önemli sorunların başında, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olmasıyla ilgili ciddi soru işaretlerinin oluşması geliyor. Bu durum başlı başına bir problem. Demokrasi kuşkusuz yönetim şekillerinden en ideal olanı. Ancak, bir ülkede demokrasi var, ama hukuk konusunda sorunlar var diyorsanız bir müddet sonra o ülkede demokrasinin sağlıklı işlemesi olanaklı olmaz. Kurallara uymayanlarla ile ilgili yaptırımlar güçlü değilse ya da uygulanmıyorsa, eğer ülkenin yargısı iyi işlemiyorsa burada demokrasinin zaafa uğraması kaçınılmaz olur ve ülke hızlı bir şekilde otoriter bir rejime doğru sürüklenir.
Yargının siyasi erkin güdümü altına girmesi, davaların çok uzun sürmesi, tutarlı kararların alınmaması, alt mahkeme ile üst mahkemenin birbirinden tamamen farklı sonuçlara varması, cumhuriyet savcılarının elinin kolunun bağlanması, evrensel hukuk kurallarına uyulmaması son derece sıkıntılı bir tablo oluşturur. Yargının mutlaka Anayasa, yasalar ve belki de daha önemlisi vicdan ile hareket etmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu ilkelerden hızlı bir şekilde uzaklaşması toplumda büyük bir travma yaratıyor.
Üç temel alanda, yani ekonomide, iç siyasi yapıda ve dış politikada sıkışmış durumdayız. Üstelik birindeki sıkışıklık diğerini çözmeyi zorlaştırıyor. İşimiz hiç kolay değil. Enflasyonda, işgücü piyasası verimliliğinde, yargının bağımsızlığında, kamu düzenlemelerine karşı hak aramada, basın özgürlüğünde kötü sıralardayız. Öğretimde eleştirel düşünmede, mesleki eğitim kalitesinde, dijital becerilerde geri durumdayız.
Demek ki, demokrasi işler kılınırsa, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformu yapılırsa, yolsuzlukların önüne geçilirse, kamuda liyakat ön plana alınırsa ekonomimizin performansı yükselecek.
ahmetakinmersin@gmail.com