DİN ve BİLİM İLİŞKİSİ

 Akıl ve düşünce sahibi bir varlık olarak ilahi hitaba muhatap olan insanın en asli vazifesi bu özelliğini idrak edebilmesinde saklıdır. Çünkü insanın yaratan Rabbini bilmesi, kâinatı tanıması, kendini tanıması ancak düşünce ve idrak ile gerçekleşir. Aksi halde insan kendisinden başlayarak tüm âleme yabancılaşır, asli özelliğini kaybeder.
Kur’an-ı Kerimde düşünmeyi, ekletmeyi emreden ayetlerin sayısı oldukça fazladır. ''Yaratan Rabbinin adıyla oku ...'' (Alak Suresi Ayet 1) ayetini hepimiz biliriz. Yine Kur’an-ı Kerimde geçen ''De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.” (Zümer Suresi, 9 Ayet) Yine Peygamberimizin “Kişiyi ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.” (Camiü’s-Sağir, 4: 528 (H. No:6159) hadisi bu konuda verilebilecek örneklerdir.
İslam dininde ilim öğrenmek kadın erkek her müslümana farzdır. İlim müslüman kişinin yitik malı gibidir, onu nerede bulursa alır. Cehalet ise Müslüman için hak ve hakikati görmeyi engelleyen perdedir. Müslüman için ilim öğrenmek, zorunlu ibadetler hükmündedir. Cehalet ise zulmettir, karanlıktır. Akıl ise hakikati kavramada ve anlamada bir araçtır. Aklın bizatihi kendisi mutlak hakikat değildir. Akıl her zaman vahyin kontrolüne muhtaçtır. Akıl vahiyle dizginlenmeli ve terbiye edilmelidir. Zira “vahiyle dizginlenmemiş akıl, terbiye edilmemiş kısrak gibidir” derdi bir hocamız.
 Dinin anlaşılmasında ve yorumlanmasında aklı devre dışı bırakmak, insan zihninde kısa devre yaptırır ve sağlıklı bir netice vermez. O halde insan kalbinin ihyasında ve zihninin iknasında mutlak surette akıl ve vahiy birlikteliğine ihtiyaç vardır. İşte asıl mesele bu iki vazgeçilmez değeri hayatımızda aktif kılmaktır. Bu iki hakikatin aktif olmadığı çağlarda insanlık tarihi boyunca hep bataklıklar oluşmuş, sivrisinekler etrafta kol gezmiştir. İlim ve bilim adamı yerine mantarlar türemiştir. Toplumlar karanlıklara gömülmüş, insanlar azgınlaşmış, hak ve adalet duygusu kaybolmuş, hakkı üstün tutanlar yerine kuvveti üstün tutanlar hâkim olmuştur.
İnsanlık ilimde ve bilimde maddi ve manevi olanla donanımlı olursa irtifa kazanır. Madde ve mâna,akıl ve vahiy insanlığın yükselmesinde bir kuşun iki kanadı gibidir.Bunlardan birinin eksik olduğu toplumlarda medeniyet değerleri yükselmez,bilimsel faaliyet yapılmaz,toplum kendi düşünce dinamizmini yitirir,kokuşmuşluklar baş gösterir.Bunun açık örneği skolastik düşüncenin hâkim olduğu Ortaçağ Avrupa’sıdır.Zira ortaçağda kilisenin baskısıyla inim inim inleyen Avrupada akıl tutulmuş,bilimsel hayat felç olmuştu.Çünkü geçerli olan din bize göre artık Hz.İsa’nın getirdiği Hristiyanlık değildi. Cennete kiliseden biletler kesilir olmuş, engizisyon mahkemeleri, aforoz, endüljans vb. Kanadın biri eksikti, zira din tahrif olmuştu. Diğer kanat yani bilimsel hayat ta yoktu. Onun için Avrupa ortaçağda sürüngen hayat yaşadı. Zaten olsaydı  da onu dengeleyen mâna,vahiy eksik olduğundan yine sağlıklı bir durum ortaya çıkmayacaktı.Çünkü tek başına madde inanç ve maneviyatla dengelenmezse insanlığa saadet getirmez…Akif’in deyimiyle “tek dişi kalmış canavar olur…”.
Ortaçağda Avrupa’nın aksine İslam dünyası bilimde ve medeniyette zirve yaptı.Farabi,İbni sina,İbni Rüşt,Harezmi,Piri Reis,Ali Kuşçu vb. bilim adamlarımız güneş gibi parladı. Batılıların Algorismus dediği Harezmi’nin  “Cebir” ilminin babası olduğunu biliyor muyuz? Yine Avrupalıların Avicenna dedikleri İbni Sinanın tıp ilminde yaptıklarından haberimiz var mı? Kanın gıda taşıyan bir sıvı olduğunu, idrardaki şekeri ilk İbni Sina’nın bulduğunu yeni nesillerimiz biliyor mu? Çocuklarımıza kendi medeniyet geçmişimizi anlatmada maalesef ciddi eksiğimiz var.
Batı ortaçağ karanlığını yaşarken İslam dünyasının aynı dönemde medeniyetin her alanında zirve yapmasının nedeni, ilerleme ve gelişmede zorunlu olan iki kanada sahip olmasıydı.Akıl ve vahiy yada doğru dini bilgi ve bilim…İşte bunlarla Avrupa’nın aksine orta çağda zirve yapan medeniyetimiz,bugün maalesef bu iki kanat konusunda sıkıntılı…Onun için İslam dünyasının yaşadığı hayat izaha ihtiyaç bırakmıyor.Her şey göz önünde ve açık..Ama burada yanlış anlaşılan yada anlatılan bizim dinimizin “terakkiye mani olduğu” safsatası.Zira din karşıtı ve özellikle İslama karşı olanların iftirasıdır bu.Zira bizim dinimiz ilerlemeye ve gelişmeye karşı olsaydı karanlık ortaçağ Avrupa’sında biz aydınlık bir medeniyeti inşa edemezdik.O çağda tam manasıyla akıl ve vahiy kanadıyla bilimde ve medeniyette zirve yapan İslam dünyası ne zaman bu değerleri ihmal etti,tembelleşti,dinde riyakârlığı benimsedi,bilimi ve dini çatıştırdı,işte o zaman sürüngen hayat başladı.Bugün İslam dünyasının geri kalmışlığının arkasında yatan en önemli etkenler bence din ve bilim birlikteliğini gerçekleştirememiş olmasıdır.
Gerçek şu ki; Doğru dini bilgi ile bilim çatışmaz.Eğer çatışıyorsa ya o din anlayışı yada bilimsel zannedilen bilgi yanlıştır.Çünkü suya kaldırma kuvvetini veren de, suyu yaratan da Allah tır.