DÖVİZ CİNSİNDEN OLAN AVANSLARIN DEĞERLEMESİ

 Firmaların yabancı para cinsinden aldığı ve verdiği avansların değerlemesi konusu vergi ve muhasebe uygulamalarında duraksama yaratmaya devam etmektedir. Avansların gerçek bir borç ve alacak olarak değerlenip değerlenmeyeceği hususunda birçok yargı kararı mevcuttur.  Aşağıda örnek niteliğinde sunulan Danıştay kararlarında da görüleceği üzere, yargının da bu konuda istikrarlı hale gelmiş bir görüşü yoktur:  
“Yabancı para cinsinden alınan avanslardan kaynaklanan kur farkları gider yazılamaz.”
“Peşin ihracat bedeli olarak yabancı para cinsinden alınan sipariş avansının yıl sonunda değerlenmesi neticesinde oluşan kur farkının gider yazılması mümkündür.”
“İhraç edilecek emtiaya karşılık olarak alınan dövizlerin, ekonomik kriz nedeniyle ihracatın yapılamaması nedeni ile şirketin borcu olduğunun kabulü gerekir ve VUK 280. maddesine göre değerlemeye tabi tutularak kur farkının gider yazılması yasaya aykırı değildir.”
“Gerçekleşmeyen ihracat nedeniyle alınan avanstan bakiye kalan borç değerlendirilemez ve kur farkı gider yazılamaz.”
“Yapılacak ithalat bedeline mahsuben yurt dışındaki satıcıya ödenen sipariş avansı dövizli alacaktır. Dönem sonunda kur değerlemesine tabi tutulması ve kur farkının gelir yazılması gerekir.”
“Taraflar arasında yapılan sözleşmenin yürürlükte bulunması, ihracattan vazgeçilmemiş olması nedeniyle alınan avansların borç niteliği kazandığı söylenemeyeceğinden borç olarak değerlemeye tabi tutulması mümkün değildir.”
“Alınan avansın bir kısmının dolar olarak döviz tevdiat hesabında tutulduğu ve dönem sonu kur farklarının gelir olarak yazıldığı, bu durumda alınan avansın borç olarak nitelendirilip, dönem sonu itibariyle değerlemeye tabi tutularak oluşan kur farkının gider yazılmasının kabulü gerekir.” 
     Görüldüğü üzere yargı kararlarında da birbiri ile çelişen kararlar vardır. Sorunun kaynağı, Vergi Usul Yasası’nda avansların değerleme ölçüsünün açıkça belirtilmemiş olmasıdır. Alınan ve verilen avansların, Vergi Usul Yasası’nın 280’inci maddesine göre değil, 283’üncü veya 287’nci maddelerine göre değerlendirilmesi gerektiği görüşleri de vardır.
Alınan ve verilen döviz cinsinden avansların değerlemesi hususunda üç farklı görüş ortaya çıkmaktadır: 
1.Döviz cinsinden avanslar, herhangi bir dövizli borç ve alacaktan farksızdır. Kur değerlemesine tabi tutularak değerlendirilmesi ve oluşan kur farkının gelir ya da gider olarak dikkate alınması gerekir.
2.Avans bir borç veya alacak değildir. Bu nedenle, kur değerlemesi yapılmaz ve kur farkı oluşmaz.
3.Avans bir borç ve alacak niteliğinde olmamakla birlikte, mali tablolarda yer alan bilgilerin gerçeği yansıtması açısından değerleme yapılması gerekir. Ancak, değerleme sonucunda ortaya çıkan kur farkları gelir veya gider olarak yazılmaz. Geçici bir hesapta takip edilerek mal veya hizmet maliyeti ile ya da hasılat unsuru ile ilişkilendirir. Yani, ticari kar ile mali kar ayırımına gidilir. 
     Vergi İdaresinin konuya yaklaşımı ise, tebliğler ile açıklanmış bir görüşü olmamakla birlikte, son yıllarda verilen özelgelerde, döviz cinsinden alınan ve verilen avansların borç ve alacak olarak değerlenmesi ve oluşan kur farklarının gelir veya gider olarak kaydedilmesi gerektiği yönündedir. Avanslar hangi amaçla verilirse verilsin işletmeye finansman olanağı sağladığı görüşü hakimdir. 
Nitekim, Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25/02/2009 tarih ve B.07.1.GİB.4.01.17.02/498 sayılı özelgesinde “Yabancı para cinsinden alınan veya verilen avanslar,  yabancı para cinsinden olan borç ve alacak hükmünde olduğundan, geçici vergiye esas kazançların tespitinde söz konusu avansların Vergi Usul Yasası’nın hükümlerinin de dikkate alınarak değerlemeye tabi tutulması gerekmektedir.” denilmektedir.