Ne zaman Sağlık Neoliberal ekonomi politiğin doymak bilmez kar hırsına teslim edildi işte o zaman toplumlar sağlığını kaybetti. Zengin, fakir, ileri, geri fark etmeden gördük ki dünyadaki tüm ülkeler sağlık alt yapılarını normal koşullara ve teşhis tedavi sürecine göre dizayn etmişlerdi olağanüstü koşullarda pandemi gibi uzun soluklu zorlu süreci yönetmek için yapılanmamıştı Avrupa, Amerika dahil herkes sınıfta kaldı. Teknolojik alt yapının düzeltilmesi, yeni ihtişamlı binaların albenisi daha çok müşteri(hasta) çekme amacına hizmet ediyordu ancak koruyucu sağlık hizmeti vermekten gittikçe uzaklaşıyordu. Sağlığın korunması adına koruyucu sağlık hizmeti sunan toplumcu hekimler ve sağlık çalışanları sistemin çarkları içinde yeni düzene uyum sağlamaya çalışırken önce birlik ve beraberlik ilkesinden uzaklaştı. Şimdilerde sağlık çalışanı denince doktor ve hemşire ile kısıtlanan tanım aslında oldukça geniştir çünkü sağlık o kadar komplike bir yapı ki tam bir ekip çalışmasını gerekli kılan çalışma düzeni içinde işler. Hastabakıcısı, temizlik personeli, teknik elemanı, şöfor, güvenlik görevlisi, sekreter… Eczacılarımızı unuttuğumu zannettiniz tıpkı Covid sürecinde onların da birinci basamak sağlık hizmetlerinin asli unsurları olduklarının unutulduğu gibi. Elbette unutmadım hatta bu yazının amacı gözümüzün önünde olan ama yok sayılan, yaşadığımız olağanüstü sürecin başından beri çok önemli görev üstlenen, hazırlıksız yakalanan sürecin tüm eksikliklerinin, hatalarının, boşluklarının ve yetersizliklerinin sorumlusu sayılan eczacılarımızı hatırlatmak. Onların da görevlerini olması gerektiği gibi en iyi şekilde yapmaya çalışırken canlarını yitirdiklerini, görev şehidi olarak kabul edilmeleri gerektiğini bir kez daha vurgulamalıyız, talep etmeliyiz. Eczacılık ayrı bilimsel pratik olarak uygulama alanı buluncaya kadar geçen tarihsel süreçte Hekim aynı zamanda tedavide kullanılan bitkisel ürünlerin dozlarını, hangi hastalıkta hangi bitkisel ürünün kullanacağını belirleyen eczacı gibi de hizmet veriyordu yani Hekim ve Eczacı aynı kişiydi. Bu kadar iç içe geçmiş iki meslek grubu hastalığa maruziyet den kaynaklanan sonuçlardan ayrı değerlendirilebilir mi? Mersin de kaybettiğimiz sağlık şehidimiz Eczacı Sıtkı Aslan’ı rahmetle anıyoruz ve aziz hatırasını yaşatmak adına hem evlatlarından hem de meslektaşından dinleyerek yine aynı amaca hizmet ediyoruz; bu süreci en kısa sürede daha fazla cana mal olmadan atlatabilmemiz için sadece sağlık çalışanlarının dikkatli ve özverili çabası yetmez tüm halkın aynı duyarlılık ve özeni göstermesi gerekiyor. Ne zaman ki toplumun %70’i aşılanır o zaman vaka sayılarını kontrol edebiliriz ancak o güne kadar maske, mesafe, hijyen kurallarına uymalıyız, toplu yerlerde bulunmamalıyız. Sağlık hizmeti aldığımız Aile Hekimliği merkezleri, Hastaneler, Eczaneler, Özel muayenelere acil durumlar dışında gitmemeliyiz eğer gitmek zorunda kalırsak mutlaka korunma tedbirlerini almalıyız unutmayalım kendi canımızdan sorumlu olduğumuz kadar karşımızdaki insanlara da zarar vermemekle yükümlüyüz.
Pandemi sürecinde yaşadıkları sorunları en iyi kendileri ifade edebilir düsturundan hareketle Mersin Eczacılar Odası Başkanı kıymetli dostum Özgün Sağır’ı aradıktan çok kısa bir süre sonra mailime düşen ayrıntılı açıklamayı sizlerle buluşturmak istiyorum. Yazıyı kaleme alan Eczacı sevgili Şeyma Özdemir’e de ayrıca teşekkür ediyorum. Ruhsar Uçar

Eczacı Sıtkı ASLAN 01.10.1958 tarihinde Tarsus’ta dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve liseyi Tarsus’ta tamamladı.1977 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Eczacılık Bölümüne başladı 1981 yılında bölümünden başarı ile mezun oldu. 1982 yılında hayatını Handan Aslan ile birleştirdi. Bir kızı bir de oğlu dünyaya geldi.
Hayatı boyunca çeşitli yardımlaşma ve sosyal faaliyetlerin içerisinde aktif olarak yer aldı. Eczacılığının yanında bir dönem siyaset ile de meşgul oldu 90’lı yıllarda 2 dönem Anavatan Partisinde İl Genel Meclis Üyeliği yaptı. Bu dönemde de çevresinde bulunan insanlara yardım etmek için gayret gösterdi.
2019 yılında ağır bir bypass ameliyatı geçirdi, ameliyattan sonra çevresindekilerin tüm uyarılara rağmen işine ısrarla ve azimle kesintisiz devam etti.
23 Aralık 2020‘de maalesef COVİD -19 hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetti.
Canım Babam;
Seni kaybedeli tam 40 gün oldu içimde yaşanmışlıklar ve yaşanacaklar hep yarım. Sana daha çok sarılmayı sevmeyi isterdim. Hep bilirdim sevgini belli edemediğini ama bizi çok sevdiğini derinden hissederdim. Gittiğinden beri içimde boşluk duygusu hâkim hiçbir şeyin tadı tuzu yok ve artık eskisi gibi olmayacağını da biliyorum. Bir kanadım kırıldı istesem de uçamam.
Babam işine ailesine çok düşkün biriydi. Bu amansız hastalığın son anına kadar hep işine gitmek, insanlara yardımcı olmak isterdi. Devamlı bir şeyler için çırpındı. Ama hayat ona, onun gayreti gibi davranmadı, hastalık galip geldi ve onu daha 62 yaşındayken aramızdan aldı götürdü. Artık sevdiklerini biricik annemi, kardeşimi ve torunlarını göremeyecek. O çok iyi bir dedeydi. Fedakâr bir eczacıydı. Köylüsünden şehirlisine bir an önce ilaçlarını yetiştirmek, onları mağdur etmemek için hep gayret gösterirdi. Vefatından sonra müşterisi olan bir teyze;” Artık bize kim ilaç getirecek” diye ağladı. Babam etrafındaki herkesin sağlığı ve iyiliği için çok çaba sarf etti ancak kendisine bu çabayı gösteremedi. En son hastaneye giderken ki halini hiç unutamıyorum. Arkana dönüp bir evine bir arabana bakıp gittin canım babam. İnşallah cennette buluşacağız. Yaşayamadıklarımızı hep bir arada yaşayacağız. Nurlar içinde uyu. Kızın Ayşe.

Türkiye'de tespit edilen ilk koronavirus vakasından bu yana hastalarla birebir temasta bulunan, sağlık sisteminin önemli bir parçası olan eczacılar pandemi süresince de toplum sağlığının korunmasında oldukça büyük bir sorumluluk üstlenmiştir.
Almış olduğumuz eczacılık eğitimi süresince bizlere her zaman aşılanan ilk düşünce önceliğin insan sağlığı olduğuydu. Nitekim eğitimimizi tamamlayıp mezun olabilmemiz için etmemiz gereken Eczacılık Yemini '...Hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma...' diyerek başlamaktadır. Bu düşünce ve tutum çerçevesinde almış olduğumuz eğitim ile bir ticarethane gibi görünen eczanelerimizde her zaman insan sağlığını maddiyatın önünde tuttuk. Gerek pandemi öncesinde gerekse dayanışmanın ve bir olmanın ne denli önemli olduğunu fark ettiğimiz bu pandemi süreci boyunca meslektaşlarım ve çalışma arkadaşlarımız kendi sağlıklarını ikinci plana koyarak sağlık hizmetini vermeye devam etmiştir.
İlk vakanın tespit edildiği mart ayından bu yana toplum olarak zor zamanlar geçirdik ve hala geçirmeye devam ediyoruz. Tabi ki bizler de bu düzenin bir parçası olarak zorlu dönemler atlattık. Fırsatçı bazı insanlar yüzünden pandemi öncesi düşük fiyatlara tedarik edebildiğimiz maske ve dezenfektanlara fahiş zamlar uygulandı. Eczacılar da bu konuda aslında halk gibi mağdur taraftı fakat insanlara ulaşan üründeki son halka eczacılar olduğu için bu fahiş fiyatların faturası bizlere kesildi. Pandemi öncesinde 10 TL ye aldığımız 50 adet maske içeren paketleri pandeminin ilk zamanlarında 200-250 TL gibi uçuk fiyatlara zor bulur olduk. Bu zorlu süreci fırsata çevirmeye çalışan açgözlü birtakım insanlar sebebiyle bizler fırsatçı olduk, dolandırıcı olduk. Aslında bizler de mağdurduk, aynı maskeyi biz de işimizi icra etmek ve bu süreçte sağlığımızı koruyabilmek için kullanmak zorundaydık. İçimize sinmiyordu tabi ki de bu fiyatlara satış yapmak ama maalesef derdimizi kimseye anlatamadık. Bu fırsatçılara prim vermemek için devlet maske dağıtma işini kendi üstlenmek istedi, maske satışları yasaklandı ancak bu işlem o kadar plansız ve programsız bir şekilde yapıldı ki maske dağıtım işinde görevlendirdikleri eczanelere dağıtılacak maskeler gelmeden satışı yasakladılar. Halkın maske satın alamadığı 5-6 günlük süreçte satış yapması yasak olan eczacılarla maskeye ihtiyacı olan halk karşı karşıya kaldı. Yine derdini anlatmayla uğraşan eczacılar karalandı, suçlandı ve tabi ki de tepkilerin odağı oldu. Gerek kronik gerekse akut rahatsızlıkları sebebiyle eczanelere gelen hastalara bir de covid + hastalar eklenmişken, eczanelerimizde mesafeye dikkat etmeye çalışırken, bir yandan da bedava maske dağıtımı için insanlar eczanelerin önünde uzun kuyruklar oluşturmaya başladı. Bu durum gerek maskesini almaya çalışan sağlıklı bireyler için gerekse de eczane çalışanları için ilave bir risk faktörü oluşturdu. Bununla beraber bir yandan maske dağıtım işiyle uğraşırken sağlık hizmeti almak için eczanelere gelen hasta bireylere bu hizmeti sağlamada oldukça zorlandık. Öte yandan illere dağıtılan maske konusunda yaşanan gecikmeler bu zor durumda çalışan eczanelerin işlerini daha da zorlaştırdı. Maskelerini almak isteyen insanlarla elinde maske kalmayan eczacılar karşı karşıya kaldı. Ve biz yine derdimizi anlatmak için ekstra çaba sarf ederken bulduk kendimizi.
Bizler birinci basamak sağlık kuruluşu hizmeti vermemize ve her daim bu hizmeti aksatmadan icra etmemize rağmen, bu zorlu süreçte gerekli destekleri göremedik. Sağladığımız hizmetin şartlarını kendi çabalarımızla ve mesleki birlik beraberlik duygumuzla gerçekleştirdik, birbirimize destek olduk. Tabi ki de bu hizmeti bir beklenti içerisinde olmadan icra ediyorduk ama hem maddi hem manevi olarak yıprandığımız bu dönemde belki ufak bir teşekkür belki de şartlarımızda yapılacak ufak bir iyileştirme bizleri daha da değerli hissettirecekti.
Her sağlık personeli gibi biz eczacılar da canla başla çalıştı. Fakat ne yaşadığımız sıkıntılara kulak kabartan oldu ne de bizlere destek veren. Aksine yeri geldi maske satışında veya ilaç stoklarındaki sıkıntılarda bizi karalayan bir de ulusal basın oldu. Ve kendimizi daha da yalnız hissetmeye ve daha fazla açıklamaya ihtiyaç duymaya başladık. Hatta sağlık sisteminin bu denli önemli bir halkası iken gerek Hükümet’ten gerekse ulusal basından manevi destek beklerken bazı kesimlerce maalesef ‘’sağlık personeli’’ statüsünde bile sayılmadık. Algı üzerine bu kadar oyunlar oynanırken biz işimizin başında, her sağlık personeli gibi sağlığımızı ikinci plana alarak çalışmaya devam ettik fakat yalnız ve sürekli farklı konularla suçlanarak.
Eczanelerimiz devletin sağlık hizmetinin halka ulaştığı son halkasıdır. Her zaman söylemekten gurur duyacağımız gibi ‘’Eczacı en yakın sağlık danışmanıdır’’. Bunun pandemi döneminde daha çok fark edildiğini düşünüyoruz. Hastaneler mecburen covid + hastalara öncelikli hizmet verirken, birçok hastanede poliklinikler yapılamıyorken bizler sistemde oluşan bu açığı danışmanlık sorumluluğumuzla ve bilgi birikimimizle kapatmak için elimizden geleni yaptık. Sağlık hizmetinin bir zinciri olarak toplum sağlığı için canla başla çalıştık. Ama pandemi büyüyordu, açıklanan vaka sayıları her gün artıyordu. Evet, yeri geldi dolandırıcılıkla; yeri geldi fırsatçılıkla suçlandık ama her gün bizden biri ölüyordu ve bu suçlamaları yaparken bile bunu kimse görmedi. İnsanlar pandemi dolayısıyla evine kapanırken bizler ailelerimizi, sevdiklerimizi tehlikeye atarak işimizin başındaydık. Ailelerimizden kendimizi soyutladık, onları tehlikeye atmak istemedik; çocuğumuza, anne babanıza sarılamadık, her sağlık personeli gibi büyük fedakarlıklarla çalıştık ama her gün içimizden birini toprağa vermeye devam ediyorduk. Unutmayalım ki bu ülkede covid den ilk vefat eden bir eczacı meslektaşımızdır. Bu bile ne denli kritik bir konumda olduğumuzun bir göstergesidir. Yurt genelinde her gün bir meslektaşımızın veya çalışma arkadaşımızın vefat haberini almamıza rağmen bizler eczanelerimizin başındaydık hem de bizim için çalışan eczane personellerimizin, çalışma arkadaşlarımızın da sağlıklarıyla ilgili sorumluluğu bir kat daha omuzlarımıza alarak. Tabi ki her haber yüreğimizi dağladı, her toprağa verilen meslektaşımız bizleri çok derinden üzdü. Ama yanı başımızdan, komşumuzun, abimizin, uzun yıllarını mesleğine vermiş tecrübeli bir meslektaşımızın kaybı bizleri daha da derinden etkiledi. Sıtkı Abi’yi kaybetmek tehlikenin aslında ne kadar içimizde olduğuyla bizleri bir kere daha yüzleştirdi. Üzüntümüzü içimize atarak her gün aldığımız haberlere bir yenisi ekleyerek mesleğimizi icra etmeye, ihtiyacı olanlara sağlık hizmetini aksatmadan vermeye kendimizi adadık. Sağlık hizmetinin, diğer tüm hizmetlerin üzerinde olduğunu bir kere daha toplumca anlamış olduğumuz bu pandemi sürecinde başka Sıtkı Abileri kaybetmek istemiyoruz.
Zaman ilerledikçe pandemi sürecinde farklı dönemlere girdik. Bilim insanlarının yoğun araştırmaları ile covid aşısı bulundu. Herkes için bir ümitti bu. Hükümetin belirlediği aşı politikasına göre öncelik bu pandemi döneminin önemli bir halkası olan sağlık personellerindeydi. Fakat bu konuda bile ‘’sağlık personeli’’ tanımında ne kadar eksiğimizin olduğu ortaya çıktı. Evet, eczaneler birinci basamak sağlık kuruluşudur. Fakat eczaneler eczacısıyla, eczane teknikeriyle ve mesleğin öğrenilmesi, daha sonra sağlıklı ve verimli bir şekilde mesleğin devamlılığının sağlanması için önemli bir unsur olan eczacılık öğrencisi stajyerleriyle bir bütündür. Eczaneler sadece eczacılardan ibaret değildir. Aşılanma sürecinde de ‘’sağlık personelleri’ in öncelikli aşılanmasında eczane teknikerlerimiz, eczane stajyerlerimiz ve bazı eczacılarımız bu öncelikten yararlanamadılar ve maalesef hala bu konuda istenen gelişme sağlanamadı. Hala aşılanmadan işine devam eden meslektaşlarımız, eczane teknikerlerimiz ve mesleğini öğrenmeye çalışan stajyer öğrencilerimiz var. Ve bu konuda da tekrar görüyoruz ki plansız uygulanan bir konuda daha mağdur yine bizler oluyoruz. Bu pandemi süreci de bir gün bitecek ancak bu tutumlar, görmezden gelinmeler ve umursamazlıklar unutulmayacak. Her şeye rağmen biz yine de almış olduğumuz eğitim ışığında, mesleki duyarlılığımız ile sağlık hizmetinin aksamaması için, toplum sağlığının devamlılığı için her zaman işimizin eczanelerimizin başında olacağız.
Eczacı Şeyma Özdemir
Mersin Eczacılar Odası Yönetim Kurulu Üyesi