Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in söylediği gibi; “Bir günlük adaletle yönetim, 60 yıl ibadet etmekten daha üstündür.”
Aslında adalet bütün ahlaki görevlerin toplamıdır ve medeniyetin ilk şartıdır. Adaletin egemen olmadığı bir devlet ve toplum uzun süre yaşayamaz. Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir.Hukuk kuralları, kişilerin gerek şahıslarla gerek toplumla olan ilişkilerini düzenlerken, bunların birbirlerine karşı sahip olacakları hakların ve üstlenecekleri yükümlülüklerin neler olacağını da belirler. Bu kurallar vasıtasıyla hukuk, toplumda barışı, hukuki güvenliği ve toplumda adaleti sağlar.
Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak çıkarları gözetmelidir. Hukuku, diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetlerden, geleneklerden ve dinlerden ayıran özellik, devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır. “Hukuk, Eşitlik ve Toplumsal Adalet”, en çok arzu ettiğimiz ama bir türlü elde edemediğimiz, insanı insan yapan üç temel ögedir.
Türkiye’de hukuk yaralıdır, hukuk üzgündür ve hukuk var olma mücadelesi vermektedir. FETÖ’nün hukuk sistemimizde yarattığı tahribat çok zor onarılmaktadır. Adalet, siyasetin müdahalesinden şikayetçidir, çünkü yargının kararları siyasetçiye hoş gelmemektedir; o ister ki adalet hep onun işine gelen kararları versin. Yeni görevlendirilen hakim ve savcıların konuya tam anlamıyla hakim olamamaları nedeni ile yeterince açık olmayan ya da çelişkili hüküm içeren mahkeme kararları çoğalmaktadır.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler. Hakim, tarafsız ve bağımsız olmalıdır. Önemli olan, yargılanan kişinin, tarafsız ve bağımsız mahkemede yargılandığını hissetmesi, dışarıdan müdahale olmadığından emin olması ve dürüst yargılandığına ilişkin tereddüde düşmemesidir. Hakimin tarafsızlığını; bu mesleği icra edenin hak ve hürriyetleri yönünden ele almak yerine, yargılayan önünde yargılananın dürüst yargılanma hakkı kapsamında düşünmek gerekir.
Adalet deyince Hz Ömer’den bahsetmeden olmaz:
Hz. Ömer’in tayin ettiği valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz Ömer’i öyle över ki, bir Sahabi dayanamaz, kalkar, valiye müdahale edip, onu susturmaya çalışır.
Namazdan sonra durum Hz. Ömer’e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.
Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz. Ömer’in huzuruna girince selam verir. Hz Ömer hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun üzerine Sahabi:
– Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, diyince hiddeti birden kaybolan Hz. Ömer:
– Nedir benim o iki suçum?
– Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın Vacibi terkettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki.
Hatasını anlayan Hz. Ömer olayı anlatmasını isteyince, Sahabi:
– Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz Ebubekir’den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz. Ebubekir’in yarısı kadarsın.
Hz. Ömer:
– Neden?
Sahabi:
– Orduya yardım ediniz! emri-i peygamberi karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin Hz. Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashabın gözlerini yaşartmıştı.
Bunun üzerine Hz. Ömer, o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.
ahmetakinmersin@gmail.com
www.ahmetakin.com.tr