HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN OLMADIĞI YERDE DEMOKRASİDEN BAHSEDİLEMEZ

Çoğulculuk ile çoğunluk, özgürlükler ile kurallar, hukuk ile demokrasi kavramlarının farkını bir türlü ayırt etmek istemeyen ve bu konularda kendisine yapılan uyarıları sürekli göz ardı eden Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne büyük zarar vermektedir.

Meclisteki sayısal çoğunluğu ile ben yaptım oldu anlayışını benimseyen iktidar partisinin, Türkiye’de terör, güvenlik, yoksulluk, dış politika, ekonomi, hukuk, demokrasi ve özgürlükler konusunda yüzlerce sorun varken sadece Başkanlık sistemini dayatması kabul edilemez. Anlaşıldığı kadarıyla en kuvvetli yanları olan takiyye ve çifte standart anlayışları güçlenerek devam etmektedir.

Toplumda zedelenen güven unsurunun bir daha yerine konulmasının çok güç olduğunu en iyi bilmesi gerekenlerin siyasetçiler olduğu unutulmamalıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu noktaya gelmesi bizlere şunu göstermektedir: Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile hayata geçirildiği bir Türkiye yaratabilmemiz için aşılması gereken çok zor ve uzun bir yolumuz olduğudur. En az güvenilen kurumlar arasında siyasi partilerin ve en az güvenilen kesimler arasında siyasetçilerin başı çekmesi sorunun kaynağını da ortaya koymaktadır.

“Siyasi partiler, demokrasinin olmazsa olmaz ögeleridir, ama demokrasiyi yok etmeye çalışabilirler.  Bu tehlikeyi göz ardı etmeden, güçler ayrılığı ilkesine her zamankinden daha fazla sahip çıkılmalı ve şimdiki parlamenter rejimin güçlendirilmesi hedef edinilmelidir.  

Demokratikleşme asıl olarak açıklık ile sağlanabilir. Basın özgürlüğü mutlaka sağlanmalıdır. Yine de bunlar yeterli değildir. Gerek merkezi yönetim ve gerekse yerel yönetimler halka daha fazla bilgi vererek, çalışma ve kararlara ilgililerinin katılmasını sağlayarak açıklığı gerçekleştirebilmelidirler.

Bir toplumda hukukun üstünlüğü ve buna bağlı olarak demokratikleşme, toplumda bireysel özgürlüğün ve bilincin yer bulmasıyla doğrudan ilgilidir. Sanırım, ülkemizde yaşanan sorunların kaynağı buralarda gizlidir. Bunun üstüne bir de, demokrasinin bir kültür sorunu olduğu ve kimi kültürlerde işlerlik kazanmasın güç olabileceği gerçeğini eklersek, işimizin zorluğu ortaya çıkmaktadır.

Bugün, “Türk Milleti” olarak yaşadığımız en önemli sorun, toplumun “kimlik ve kültür anlayışı” yönünden birbirinden ayrışmasıdır. İnsanlar, kendisini hangi grubun içinde hissediyorsa ya da aidiyeti hangi gruba karşı kuvvetliyse, seçimlerdeki oyunu da buna göre kullanıyor. Kendisini yakın gördüğü “kimlik ve kültür” çemberinin dışına çıkmak istemiyor. Başarısızlığına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin oylarında dramatik bir düşüş yaşanmamasının ana nedeni budur.