İNSANLIĞIN İNŞASI


Varlığı mükemmel olan ve yaratılışın sebebi durumda bulunan insanın varlığının amaçsız ve gayesiz olduğunu söylemek ve onutesadüflerle izah etmek bizzat akla ve mantığa, onun ürettiği doğru bilgiye muhalefet etmektir.İnsanlık tarihi boyunca tüm felsefi akımlar ve teoriler aslında hep “ben nereden geldim ve nereye gidiyorum?” “Âlemin varlığının temeli nedir?” “Beni kim var etti?” gibi soruların cevabını aramakla geçmiştir.Ama gelinen nokta da varoluşla ilgili değişmeyen tek şey tüm âlemlerin ve içindekilerin hepsinin varlığını izahta en doğru olan yaratılış gerçeğidir.Bu demektir ki, evrendeki her şey insan için, insan ise yüce Rabbi Allah için yaratılmıştır. O, sadece yaratıcısına kulluk göreviyle yükümlüdür. O’ndan başkasına kulluk, insanlık vasfında düşüklük anlamına gelir; hatta o vasfı tamamen kaybetmektir de denilebilir.İşte bu yüzden İslam Dinine ilk adımı atan kimse, “kelime-i tevhid”/“Allah’tan başka ilah yoktur” ilkesi ile O’nun dışındaki kulu ve kölesi olunan tüm sahte ilahları bir kalemde silip atmış olur. “La ilahe illallah!” diyen her mümin, böylece – en azından tüm hakları gasp edilmiş olsa bile, kendi zihin dünyasında - hürriyetini ilan etmiş demektir. O kişi, her an ve her yerde Allah’ın kendisiyle beraber olduğunun bilincindedir. Bu bilinç, onun hayatını kısıtlamaz, aksine gücüne güç katar ve ufuklarını daha da genişletir. Çünkü Rabbi, her an ve her yerde onunla beraberdir…O bilir ki kula kulluk zillet,Allah’a kulluk izzettir.
İslam Dini, Hz.Âdem’den en son peygamber Hz. Muhammed’e kadar gelip geçen tüm peygamberlerin Allah’tan alıp insanlara tebliğ ettikleri vahyin öğretileriyle tuğla tuğla inşa edilerek tamamlanmış İlahi bir dindir.İşte bu sebeple din ve insanlık dediğimizde Hz.Ademle başlayan, Hz.Muhammed’e kadar gelen, insanlık anlamında da kıyamete kadar devam edecek olan bir süreci kastediyoruz.
“Allah katında makbul din İslâm’dır!...” (Al-i İmran, 3/19);
“Kim, İslâm’dan başka bir din edinir ve yaşarsa, ondan o din kabul edilmeyecek ve o kişi ahirette tamamen zarar edenlerden olacaktır!” (Al-i İmran, 3/85)
İslam, insanın, ruh ve bedeniyle birlikte hayatının her anını ve her alanını kuşatan kapsamlı bir dindir. İslam’a girmek demek, sadece bir dine girmek değil, esasını adalet, barış, güzel ahlak, estetik ve kardeşliğin teşkil ettiği medenî bir hayat tarzını yaşamaya karar vermek ve ahdetmek demektir.
Tüm insanlara yol göstermek, rehberlik etmek ve sulh ve salah içerisinde mutlu bir hayat yaşamalarını sağlamak amacıyla gönderilmiştir. Asıl hedefi mümin, muttaki ve Allah katında değerli olan insanlara her iki dünyada mutluluğu yaşatmaktır.
İslam dini üç temel esas üzere kurulmuştur. İnanç (Tevhid inancı),İbadet ve Ahlâk. İnsanlığın kurtuluşu ise şu üç esasın tesisi ile mümkündür.1.Doğru inanç 2.Doğru bilgi 3.Doğru davranış.
Şimdi can alıcı soruyu soruyoruz. Bu şekilde insanı merkeze alan, insanın mutluluğunu esas alan, gayesi iki cihanda insanın saadeti,huzur ve mutluluğu olan,insanlığın ihyası ve inşası için gelmiş olan bu din ve onun gerçekleri dimdik ayakta iken insanlığın içine düştüğü zilletin sebebi nedir.Niçin insanlık yeryüzünü helâka ve ifsada sürüklemektedir?Niçin insana ve insanlığa bugün en büyük zararı yine insanlığın kendisi vermektedir?Bilim ve teknolojideki gelişmelere rağmen insanlığı vahşileştiren nedir?Fıtratında “ahseni takvim” varlıkların en şereflisi olan insanlık nasıl bu hale gelmiştir? İşte tüm bu soruların cevaplarını bir sonraki yazımızda dile getireceğiz inşallah…
Kalbinizin sahibine emanet olunuz…