Düşmandan kaçar gibiyiz,insanlığımızdan kaçarken, kendimizi terk ederken.
Buraya nasıl geldik desek, hatırlayan var mı acaba? Aslında hepimiz hem de çok iyi hatırlıyoruz, nasıl buraya geldiğimizi. Kendimize bile itiraf ağır geliyor, değil mi?
Durun! hatırlatayım sizlere. Biliyor musunuz, bu noktaya gelirken, önce sevgisiz bir hale büründük. Her gün gördüğümüz kendimizden, uzaklaşmaya başladık. Sevmeyi terk ettik, bilinmeyen bir dünya zamanında. Zamanı bile kaydetmek istemedik, sanki sevgi halini hatırlamak istemezcesine.
Sevilmeyi çok gerilerde bir yerlerde düşürdük, sevmekten kaçarken. Terk ettiklerimize kavuşmak için, düşürdüklerimizi almak için, geri dönmeyi bile düşünmedik. Düşünmek istemedik belki de. Kaybettiklerimiz, yolda düşürdüklerimiz en temel değerlerimizdi de, umursamadık. Yere düşen insanlığımızı ayağa kaldırmak için en hafif tabirle üşendik. Belki de insanlığımızın sona ermesinin en yalın hali bu idi de, haberdar değildik.
Sevmek ve sevilmek, karanlık bir dünya anında kayboldu. Kayboldu, yok oldu ya, taşı bile olmayan mezar gibi, merak edip burada ne var bile demedik. Yada en doğrusu, demek istemedik.
Sevmek ve sevilmek gidince elimizde, avucumuzda sadece umut kaldı. Umut. En son hazinemiz. Her gün pervasızca yok etmeye çalıştığımız, yok olsun diye uğraşverdiğimiz umut da biterse ya!!!
Ya umut da biterse, ya son kalemizde düşerse ne olur biliyor muyuz?
Bir duralım artık, umuda fırsat verelim. Sevgiye, sevmeye bir fırsat daha verelim. Belki her zamanki kadar ihtiyacımız var umuda, sevmeye. Hani diyoruz ya, her insan ikinci bir şansı hakediyordur. O zaman bizde insanlığımıza ikinci bir şans verelim.
Gelin, bu günden umut edelim. En azından kendi umudumuzu yeşertelim. En çoğundan da umut tohumu yok olmasın. Umut kalesi bizi tekrardan sevgiye götürecektir. Umut kalesi bizim sevgi dünyamızın ilk kapısı. O kapıyı yok etmeyelim.
Her gün etrafımızda dönüp duran dünya var ya, biz bu dünya da yaşamaya mecburuz, aynen zamanı gelince ölmeye mecbur olduğumuz gibi. Öyleyse neyin davası, neyin derdi bu, insanlığı yok etmek.
Hep beraber bir arayışa girelim, insanlığımızı bulmak için. Tüm sahte yüzlerimizi, rollerimizi bir bir değil, bir bütün olarak yakalım. Bir meydanda toplanalım. Kalabalık olsun ama, adeta mahşer yeri gibi. Herkes üzerinde insanlıktan gayri ne varsa atsın, yaksın. Bütün kötüleri, bütün insanlık dışı amelleri bir kere de gözümüzü kırpmadan yok edelim. Bir kez de gerçekten, yaşatmak için gözümüzü kırpmayalım. Bir kere de insan olmak için tüm kötüleri, kötülükleri yakalım. En sonda ateşi yakalım da, bir daha yanmasın, yakmasın ateş. Ateş son defa, akrep misali kendini yaksın, yok etsin, bir daha yanmamacasına. Bir daha anaların yüreği, babaların bağrı yanmasın.
Üzülmeyin, merak etmeyin, karanlıkta da kalmayız, son ateş söndükten sonra. Telaşa gerek yok, doğal aydınlığımız var yüzümüzde, en siyah geceyi bile aydınlatacak. Gönlümüzün ışığı, mahşere kadar hepimizi aydınlatmaya yeter. Yeter ki, siz inanın.
Sevmeye senle başlıyoruz, güzel insan. Sen, bil ki insanlığın başkenti olacaksın.
Bak, bir bayram arefesindeyiz.
Durun! hatırlatayım sizlere. Biliyor musunuz, bu noktaya gelirken, önce sevgisiz bir hale büründük. Her gün gördüğümüz kendimizden, uzaklaşmaya başladık. Sevmeyi terk ettik, bilinmeyen bir dünya zamanında. Zamanı bile kaydetmek istemedik, sanki sevgi halini hatırlamak istemezcesine.
Sevilmeyi çok gerilerde bir yerlerde düşürdük, sevmekten kaçarken. Terk ettiklerimize kavuşmak için, düşürdüklerimizi almak için, geri dönmeyi bile düşünmedik. Düşünmek istemedik belki de. Kaybettiklerimiz, yolda düşürdüklerimiz en temel değerlerimizdi de, umursamadık. Yere düşen insanlığımızı ayağa kaldırmak için en hafif tabirle üşendik. Belki de insanlığımızın sona ermesinin en yalın hali bu idi de, haberdar değildik.
Sevmek ve sevilmek, karanlık bir dünya anında kayboldu. Kayboldu, yok oldu ya, taşı bile olmayan mezar gibi, merak edip burada ne var bile demedik. Yada en doğrusu, demek istemedik.
Sevmek ve sevilmek gidince elimizde, avucumuzda sadece umut kaldı. Umut. En son hazinemiz. Her gün pervasızca yok etmeye çalıştığımız, yok olsun diye uğraşverdiğimiz umut da biterse ya!!!
Ya umut da biterse, ya son kalemizde düşerse ne olur biliyor muyuz?
Bir duralım artık, umuda fırsat verelim. Sevgiye, sevmeye bir fırsat daha verelim. Belki her zamanki kadar ihtiyacımız var umuda, sevmeye. Hani diyoruz ya, her insan ikinci bir şansı hakediyordur. O zaman bizde insanlığımıza ikinci bir şans verelim.
Gelin, bu günden umut edelim. En azından kendi umudumuzu yeşertelim. En çoğundan da umut tohumu yok olmasın. Umut kalesi bizi tekrardan sevgiye götürecektir. Umut kalesi bizim sevgi dünyamızın ilk kapısı. O kapıyı yok etmeyelim.
Her gün etrafımızda dönüp duran dünya var ya, biz bu dünya da yaşamaya mecburuz, aynen zamanı gelince ölmeye mecbur olduğumuz gibi. Öyleyse neyin davası, neyin derdi bu, insanlığı yok etmek.
Hep beraber bir arayışa girelim, insanlığımızı bulmak için. Tüm sahte yüzlerimizi, rollerimizi bir bir değil, bir bütün olarak yakalım. Bir meydanda toplanalım. Kalabalık olsun ama, adeta mahşer yeri gibi. Herkes üzerinde insanlıktan gayri ne varsa atsın, yaksın. Bütün kötüleri, bütün insanlık dışı amelleri bir kere de gözümüzü kırpmadan yok edelim. Bir kez de gerçekten, yaşatmak için gözümüzü kırpmayalım. Bir kere de insan olmak için tüm kötüleri, kötülükleri yakalım. En sonda ateşi yakalım da, bir daha yanmasın, yakmasın ateş. Ateş son defa, akrep misali kendini yaksın, yok etsin, bir daha yanmamacasına. Bir daha anaların yüreği, babaların bağrı yanmasın.
Üzülmeyin, merak etmeyin, karanlıkta da kalmayız, son ateş söndükten sonra. Telaşa gerek yok, doğal aydınlığımız var yüzümüzde, en siyah geceyi bile aydınlatacak. Gönlümüzün ışığı, mahşere kadar hepimizi aydınlatmaya yeter. Yeter ki, siz inanın.
Sevmeye senle başlıyoruz, güzel insan. Sen, bil ki insanlığın başkenti olacaksın.
Bak, bir bayram arefesindeyiz.
Bayram, sevmek için bir fırsat değil mi?
Bayram, sevdaya davetiye değil mi?
Bayram, insanlığımızın yarış hali değil mi?
Bayram, insanlığın doğumu değil mi?
Bayram, tüm güzel hasletlerin sergi zamanı değil mi?
Bayram yürekten ve karşılıksız sarılmak değil mi?
Bayram, tanımadığın ama sırf insan diye yardım etmek için yarış zamanın değil mi?
Bayram, sevinmek ve sevindirmek değil mi?
Bayram, gönül zenginliği değil mi?
Bayram kimsesizlere ses olmak değil mi?
……
……
Bayram, yapmak için ne de çok sebebimiz var değil mi?
Yaradan bayramları, bütün kötü hasletlerimizin yok olmasına vesile kıldı. Gelin bu bayramdan başlayarak, yıpranmış, arızalanmış, pert olmuş insanlığımızı ayağa kaldıralım. İnsanlığımızı ayağa kaldıracak, yine biz dünyalılar olacağız, uzaydan kimse gelmeyecek. Uzaylıların geleceğini beklemek boşuna!
Bu bayram ve her bayram sevmeye ve arınmaya vesile olsun sevgili dostlar. Sevin! pişman olmazsınız. En azından siz mutlu olursunuz, ama en çoğundan hepimiz mutlu oluruz.
İyi bayramlar İnsanlık…