İSTİKLAL VE İSTİKBALİN BEKASI İÇİN BİLİMİN IŞIĞINDA YÜRÜMEK

BİRLİK
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun,
Meğerki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa,
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar
Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,
Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
Mehmet Akif Ersoy
Ya istiklal ya ölüm…
Ya istiklal ya ölüm ile başlayan sözler, ölümle beslendi, istiklale kavuştu. Hiç arkasında bıraktıklarına bakmadan, ölüme yürüyen ecdat, kahramanlar; nice gençliğinin baharında yiğitler, nice evladına doyamayan analar, bir karış toprağın uğruna binlerce toprağa karışan hayatlar, hepsi ama hepsi bu vatan için, bu bayrak için, bu istikbale kavuşup, İstiklal Marşımızı hürce, özgürce ay yıldızın himayesinde okuyabilmek için feda ettiler canlarını. Ecdat, bunca fedakârlığı ve kaybı bu vatan uğruna göze almıştı Ne mutlu bize ki böyle bir ecdadımız vardı. Ölüme koşarak giden, ardına bakmayan, göğsünde bombaları söndüren, şahadet şerbetini kana kana içen, makber değil peygamberinin aguşunu isteyen, her destanını döktüğü kanıyla yazan...
Bayrağımızın al rengi gibi, İstiklal Marşı'nın yazılış hikâyesi de döktüğümüz kanların, alın terlerinin, verdiğimiz savaşların mısralarda sözcüklere dökülmesidir. Mehmet Akif de tüm ilhamını ve gücünü ecdadından almıştır. İman dolu göğsünde, vatan aşkıyla atan bir yürekten çıkan bu mısralar; aynı aşkla karşılık bulmuştur milletimin yüreğinde. Dün bugün ve yarın daima vatan aşkıyla, aynı coşkuyla hürce dalgalanan ay yıldızlı bayrağımın altında okundu bu eşsiz marş, bundan sonrada okunacak. Asırlardır oyun içinde oyunu bozan Yüce yaradana büyük bir imanla bağlıyız. Aç kulağını ey düşman; kılıçla, silahla, meydan harpleriyle yıkamadın bu vatanı, bundan sonraki her çabanda öncekilerden farklı sonuçlanmayacak bunu bilesin. Ay yıldız gökyüzünden kaybolmadıkça, bu vatan üzerinde nefes alan tek bir canlı kalmadıkça, kudreti yetmeyecek kimsenin bu vatanı bölmeye ve yıkmaya, bayrağımın ay yıldızına dokunmaya...
Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın...
Sevgili anneler, babalar ve çok kıymetli gençler, hepimiz bu vatanın evlatlarıyız ve bu cennet vatanın aşığı ecdadın torunlarıyız. Bugün bize düşen de ecdadımıza yakışır bir şekilde, vatanı en ileri seviyelere yükseltmek ve M. Kemal Atatürk’ün hedeflediği gibi "Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak
olmalıdır.
Dostu düşmanı doğru analiz etmeliyiz. Bırakıp küçük hesapları, bırakıp şahsi menfaatleri vatanımız için ülkemiz için ele ele verip çok çalışmalıyız. Yolumuzu bilgiye çevirip, bilimin ışığında yürümeliyiz. Teknolojinin sadece sosyal medyada paylaşım yarışı ya da yayınlar yapmaktan çok daha ileri düzey bir bilgi aracı olduğunu anlayarak, teknolojiyi bilgiyle birleştirip, üreten ve araştıran bir nesil yetiştirmeliyiz. Biz genç nüfuslu ve geleceği parlak bir ülkeyiz. Gelecekte; araştıran ve bilimle, bilgiyle hayatı yorumlayan bir toplum olmak için, hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Evlatlarımıza; hep almayı, sürekli tüketmeyi, araştırmadan kolaya kaçmayı değil; düşünen, araştıran, okuyan, üreten, bencil değil biz diyebilen, ben bu ülke için ne yapabilirim diyen sağduyulu olmayı öğretmek, vatana karşı görevimiz ve ecdadımıza minnet borcumuzdur,
Çocuklarımız teknolojinin bütün nimetlerinden faydalansın, teknolojiyi doğru kullanmayı öğrensin, dijital dünyada kendine eğitim anlamında, yenilik anlamında yer bulmayı başarsın ki, ülke olarak değişen ve gelişen dünya düzeninde kendimize üst sıralardan yer bulalım. Aksi takdirde; teknolojiyle beyinlerimizin dahi ele geçirildiği ve yönetildiği toplum olma kaçınılmaz son gibi görünüyor.
Bizler vatan uğruna her şeyinden vazgeçen ecdadın torunlarıyız. Bugün baktığımızda; cephenin olmadığı, dostun düşmanın belirsizleştiği, savaş alanlarının dahi bilinmez hale geldiğini görüyoruz. Bu durum kimseyi aldatmasın, rehavete kapılmayalım sakın! Çünkü artık savaşların yöntemi ve stratejisi değişti, yeni dönem savaşlar; akılla, bilimle, ekonomiyle yönetiliyor, her şey çok hızlı gelişiyor ve değişiyor.
‘’Eğer yeni savaşların oluşum süreci bir zincirin halkalarına benzetilirse bunların başında devletin tüm kurum ve mekanizmalarının yıpranarak otoritesini kaybetmesi ve güç kullanma tekelini yitirmesi gelir. Her yönüyle yıpranmaya yüz tutmuş bir devletten geriye kalan güç boşluğu, devlet dışı birçok aktör tarafından doldurulmaya çalışılır ve askeri güç ile şiddet kullanma tekeli çözülmeye uğrar. Yeni savaşların tohumu da ancak böyle bir zeminde yetişerek varlığını sürdürür’’.
TÜRKİYE ORTADOĞU ÇALIŞMALARI DERGİSİ Turkish Journal of Middle Eastern Studies Cilt: 2, Sayı: 1, 2015, ss.31-66(s.43)
Bu değişime ayak uydurmanın tek yolu ise bilim ve bilgiden, güçlü bir ekonomiden geçiyor.
Bunun için bizlere toplum olarak;,okuyup,araştırarak, akıl yürütebilmek ve çok boyutlu düşünmekten, bilimin tünelinden, bilgiyle aydınlanarak geçmekten ve üreten bir toplum olmaktan öte yol yok.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
MEHMET AKİF ERSOY