KANDİD YA DA İYİMSERLİK ÜSTÜNE

 Elimdeki kitap iki baskı yapmış o dönemde. Eseri dilimize ilk olarak Fehmi Baldaş, 1938 yılında çevirmiş. Yazar-düşünür Voltaire, XVIII. Yüzyıl'ın aydınlanma düşünürlerinden biridir. Fransız Devrimi ile düşünür-yazar Voltaire’i birlikte anmanın yerinde bir tespit olduğunu düşünüyorum. Voltaire, “aydınlıklar yüzyılına” düşüncesiyle katkı sağlamakla yetinmemiş savaşçı kimliğiyle de düşüncelerini eyleme geçirmiştir. Hayatı boyunca yerleşik dinsel ve siyasal kurumları açıkça yererek karşısına alan Voltaire’i anlamanın başka bir şey; düşünür Voltaire’i anlamanın daha başka bir şey; eylemci Voltaire’i anlamanın çok daha başka bir şey olduğuna inanıyorum. 21 Kasım 1694'te Paris'te doğan Voltaire’in asıl adı François-Marie Arouet'dir.

Bir Cizvit okulunda okuyup hazcı yaşam felsefesini benimseyen; her türlü baskı ve gericiliğin karşısında olan Voltaire, ülkeyi yöneten Orléans dükünü hicveden bir yazı yazdığı için on bir ay Bastille'de hapis yatıyor. Özgürlüğüne kavuştuktan hemen sonra Oedipe ve Henriade adlı trajedilerini yazıyor. Voltaire adını trajedi yazarı olarak anıldığı sıralarda kullanıyor. Hicivci yazıları yüzünden sürgüne gönderilen Voltaire daha çok edebiyat akımları ile bilimsel gelişmelerle ilgileniyor. Görünürde Fransız siyasal rejimini genelde ise siyasal rejimlerin arka bahçesinde nelerin yetiştiğini, yayımladığı Felsefe Sözlüğü’nde kendisine özgü bir dille eleştiriyor. Voltaire, yazılarıyla en çok Protestanları kızdırıyor o dönemde. Ülkesi Fransa’ya ölümünden üç ay önce dönen büyük devrimci Voltaire, 1778'de öldüğünde kilise dinsiz olduğunu ileri sürerek gömmek istemiyor. Daha sonra Fransa’nın büyüklerinin gömüldüğü Penteon’a alınıyor mezarı. Voltaire’in Kandid’i gerçekte felsefi bir romandır. Voltaire, Kandid’i Alman Filozofu Leibniz’in dünya gerçeklerini kavramaktan uzak şu düşüncesiyle alay etmek için kaleme almış: “Mümkün olan âlemlerin en yetkininde yaşıyoruz; dünyamızda her şey en iyidir” (s.7).

  Romanın baş kahramanı olan Kandid, Leibniz’in iyimserliğine inanacak kadar temiz yürekli ve saftır. Voltaire eserde Kandid’e dünyayı dolaştırarak bir yandan kapitalizmle birlikte feodal düzenin acımazlığına dikkatleri çekmek istiyor; diğer yandan da içinde yaşadığı çağın acı gerçeklerini eleştiriyor. Kandid Ya Da İyimserlik Üstüne’nin sayfalarını çevirmeye başladığınız andan itibaren elinizdeki eserin bir felsefe romanı olduğunu unutuyor, bir anda kendinizi dünya sirkinde buluyorsunuz. Bu bağlamda okur hem eğleniyor hem de neden-sonuç ilişkileri üzerinde farkında olmadan düşünüyor

Eser otuz bölümden oluşuyor. Kandid’in başına gelenlerden birinci dereceden sorumlu olan felsefe hocası Dr. Panglossa’dır. Baron Tunder-ten Tronk Hazretleri’nin şatosunda mutlu mesut yaşarken Kandid, Baron’un kızı Matmazel Künegond’la yaşadığı bir anlık aşk yüzünden yakalanıyor ve bu olay üzerine Baron tarafından yeryüzü cennetinden kovuluyor.Yeryüzü cennetinden kovulan Kaddid’in dünya macerası böyle başlıyor. 

Kandid, dünyayı bir baştan bir başa gezerken, insanların doymak bilmeyen hırslarını, komşu ülkenin komşu ülkeyle olan ve bir türlü bitmeyen savaşlarını, kısasa kısas anlayışının yaşamı daha çok acımasız yaptığını görüyor (örneğin, Burgarlar’la Abar’lar arasındaki bitmeyen savaş. Burgarlıların Abarlılara yaptıkları işkencenin aynısını Abarlıların Burgarlılara yapması gibi.)

Kandid, yeryüzü cennetinden ayrıldıktan sonra sevgilisi Künegond’la Portekiz’de bir tesadüf sonucu karşılaşıyor. Sevgilisi köşklerini istila eden Burgarlı erkekler tarafından tecavüze uğradıktan sonra yaşamı değişiyor. Matmazel Künegond değil; erkeklerin metresi olan esir Künegond’dur artık o. Kandid, Buenos-Aires’e sevgilisi Künegond’la birlikte giderken aynı gemide yolculuk eden Buenos-Aires Valisi’ne sevgilisi Künegond’u canını kurtarmak için emanet eder ve kaçar Kandid. Künegond, Vali’nin metresi olur.

Bu yolculuk esnasında dünyayı bir baştan bir başa dolaşan Kandid, komşu kentin iyiliğini isteyen soylu erdemlere sahip insanların yaşadığı El Dorado ülkesinin dışında, dünyada yaşayan hiçbir canlının, mutlu olmadığını, insanların birbirlerine karşı çok acımasız davrandığını, kadınların tecavüze uğradığını, cehennemin dünyasında- cennettin tapusunun kötülüğün ve kötülüklerin elinde olduğunu görüyor.

 El Dorado ülkesinde elmas ve altının önemi yoktur. Ücret karşılığı yemek yenmez, insana, düşünceye saygı sonsuzdur. Bir tek Tanrı vardır. Ve Tanrı’ya ibadet edilmez. Tanrı’dan isteyecek hiçbir dilekleri olmadığı için sürekli Tanrı’ya teşekkür ederler El Doradolular. Din konusunda çeşitlilik olmadığı gibi, üstünlük de söz konusu değildir. El Dorado’da adalet sarayı, parlamento, hapishane yoktur ama matematik ve fizik aletleriyle dolu olan, iki bin adım uzunluğunda bilimler sarayı vardır. 

 Kandid, bilge yaşlı manici Marten ile dünya yolculuğu esnasında tanışıyor. Marten, Tanrı’nın dünyayı kötülük yapan bir yaratığa terk ettiğini düşünüyor. Kandid, körü körüne taptığı iyimserliğine yaşlı Marten’i de dâhil etmek istiyor. Marten, çok görmüş çok geçirmiş, yaşadıklarından beslenmiş bilge bir insan. Marten ile gördüklerine ve yaşadıklarına rağmen hâlâ dünyanın iyimserliği hakkında kendisine sık sık sorular soran Kandid arasında şu konuşma geçiyor:

-Marten: Atmacaların hep buldukları güvercinleri yediklerine emin misiniz? dedi. 

-Kandid: Evet kuşkusuz, dedi.

-Marten: Pekiy o halde, atmacalar aynı niteliği hep sürdürmüşlerse, niçin insanların doğalarını değiştirmesini istiyorsun? dedi.

 Yazar, okurdan körü körüne tapmanın bir insanın felaketi olduğunu anımsatıyor. Deyim yerindeyse gören kör olmak tam da burada yerini buluyor. Voltaire, insanın kendisine hiçbir artı değer katmayan düşünceye ihtiyacı olmadığını bilmesini, anlamasını da istiyor ayrıca. Çünkü cahil olmak için başkasının görüşlerine ihtiyacı yoktur hiç kimsenin.

 Marten’in Kandid’le birlikte yolu Venedik’e düşüyor. Venedik’te soylu Pokokürante Hazretleri’yle tanışıyorlar. Pokokürante’nin olaylara, insanlara, filozofların yazdıkları eserlere dair düşünceleri Marten’in duygu ve düşünceleri ile bütünleşiyor. Pokokürante’nin düşünceleri insanda soğuk düş etkisi yapıyor adeta. Cicero’yu neden okumadığını şöyle açıklıyor Venedikli Pokokürante : “Asla okumam! Rabiriüs’ü ya da Kluentiüs’ü savunmuş bana ne? Haklarında hüküm verdiğim davalarım bana yeter. Felsefi eserleri ile daha çok yakınlık kurabildim; ancak, her şeyden kuşkulandığını görünce, onun bildiği kadar benim de bildiğimi ve cahil olmak için başkasına gereksinmem olmadığını anladım, diye yanıtladı.”

  Hiçbir şeyin memnun edemediği Venedikli Pokokürante’nin yazarlar hakkındaki düşünceleri ise şöyle: “Evet, insanın düşündüğünü yazması çok iyi bir şeydir; insanlığın bir ayrıcalığıdır bu. İtalya’mızda, yalnız düşünmediklerimizi yazmakla yetiniriz; Sezar’ların ve Antonius’ların yurdunda oturanlar, ancak bir Jakoben’in iznini aldıktan sonra bir düşünceye sahip olmaya cesaret ediyorlar. Eğer tutku ve particilik bu değerli özgürlüğün en çok takdir edilen yanını bozmasaydı, İngiliz dehalarına esin veren özgürlükten hoşlanırdım, dedi”.( s. 124 ) 

 Dünyadaki sorunlar üzerinde kafa yoran ve bu konular üzerinde düşünen, düşünce üreten Alman filozofu Pangloss, Hemeros, Virgilius, Horatius, Milton, Platon… gibi birçok ünlü filozofların eserleri hakkında Voltaire gibi bir düşünürün düşünce imbiğinden süzerek ulaştığı nesnel değerlendirmeleri okumak eseri hiç kuşkusuz ki ayrıcalıklı kılıyor. 

  Dünyayı dolaşan Kandid, sevgilisine İstanbul’da kavuşuyor. Onca cefanın ve maceranın sonunda aşka ihanet etmek istemediği için eskisi kadar sevmediğini anladığı Matmazel Künegond’la İstanbul’da evlenen Kandid, Marten, Pangloss ve yaşlı kadınla birlikte yaşamaya karar verir. Karşılarına çıkan bir Türk bahçıvanla aralarında geçen şu konuşmadan sonra dünyayı bir baştan bir başa dolaşıp dünyaya ait sırları çözemeseler dahi dünyayı yaşanılır ya da daha katlanılabilir kılmak için yapılabilecek şeylerin olduğu gerçeğini algılıyorlar. En önemlisi gerçeği algılamak için insanın filozof unvanına ihtiyacı olmadığını belirliyor Voltaire.

  “…Bu araziyi çocuklarımla eker biçerim; çalışma, bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır, dedi” (s. 148).

  Kandid ve Marten, Pangloss’u sorgulamadan kendi yeteneklerini ortaya koyarak çalışmaya ve kendi bahçelerini yetiştirmeye karar verirler. Yaşamı yaşanır, dayanır kılmanın tek çaresinin insanın kendi bahçesini yetiştirmek için verdiği emek olduğuna inanırlar. 

     
Voltaire’in yaşadığı dönemde yaşayan diğer düşünürler ile arasındaki farkı algılamak isteyen, bir eserin çağlar ötesinden günümüze değin geçerliliğini nasıl koruduğunu merak edenlerin, başyapıt değeri taşıyan Kandid Ya Da İyimserlik Üstüne’yi mutlaka okumalarını öneririm.

 Voltaire. Kandid Ya da İyimserlik Üstüne. Çev.Server Tanilli. Say Yayınları. s.149