İnsan olmanın beraberinde getirdiği hakların başında, şüphesiz ki yaşam hakkı vardır.
İnsanın yaşamına devam edebilmesi ve var olmasından kaynaklanan temel haklarını kullanabilmesi için, beden ve ruh sağlığının korunması esastır.
Beden ve ruh sağlığının korunması devletin var olma gerekçesidir. Beden ve ruh sağlığının sosyal yaşamla bütünleşebilmesi için her türlü önlem alınmalıdır.
Bu öncelikli önlemlerin alınması ise; gerekli ortamı herkes için eşit bir şekilde sağlamakla yükümlü sosyal devletin ta kendisidir.
Bu görevi yerine getirirken, adil, şeffaf ve sosyal devlet mantığıyla sürdürmelidir. Topluma eksik ve yanlış bilgiler aktararak belirsizliği, kararsızlığı arttırmak değil.
Devlet; toplumla barışık bir şekilde önceliklerini belirleyerek bütçesini ve kaynaklarını bu yönde kullanmalıdır.
İnsanların ruh ve beden sağlığının tehdit altında olduğu bu Pandemi sürecinde, her uygulamanın ve alınan kararların insan sağlığı temelinde olmasına dikkat edilmelidir.
Sanayici tedirgin, esnaf perişan, işsizler çaresiz, öğrenciler ise şaşkın…
Toplum bu belirsizlik içinde, yaşamının ne tarafa evrileceğini kestiremez durumda.
İşyerleri kapalı, açıkta kalan işçiler geçim derdinde, hizmet sektörü tıkanmış durumda ve işverenler ağır yükün altında bocalarken, insanın ruh ve beden sağlığını koruması da zorlaşıyor. Herkes borç altında, yaşam gittikçe zorlaşıyor.
Beden ve ruh sağlığının korunabilmesi için insanın umutlu, huzurlu ve gelecek kaygısının olmaması gerektiği bir gerçektir.
Bu gerçeği göz ardı edemeyiz. İşsiz olan bir bireyin yaşamak, geçinmek gibi bir problemi de vardır elbette. Bunlar olmayınca, ne ruh esenliği ne de beden sağlığını sürdürebilmek olası değildir.
Devlet bu gibi durumlarda, sosyal devlet ağırlıklı yanını ön plana çıkararak, yatırımlarını da bu alana kaydırmalıdır. Kendi vatandaşını koruyan, kollayan, geçinmesini sağlayacak desteğini vermelidir.
Esnafa 500-1000 TL vererek ruh ve beden sağlığının bozulmasını önleyemeyiz. Hastanelerdeki yoğun bakım üniteleri yüzde yüzlük doluluk oranıyla, toplumu daha da tedirgin ediyor. Ölümler kanıksanmaya başlandı. Her gün sosyal medyada ağırlıkta ölüm paylaşımları yapılıyor.
İşte bu nedenle, insan yaşamının en temel gereksinimi olan ruh ve beden sağlığının korunması için, bu tür genel tehditler karşısında sosyal devlet uygulamalarının en üst seviyede devreye sokulması gerektiğidir.
Esnafın korunması, maddi yönden desteklenmesi, üretimin aksamaması için, gerçekçi önlemlerin alınması öncelik olmalıdır. İşsiz kalanlara en azından asgari ücret düzeyinde bir geçim desteği sağlanmalıdır.
Bu öncelikli destek ve hizmetleri, devletin her kademesindeki kurumların, eş güdüm içinde yürütmeleri gerekmektedir.
Belediyelerin yaptığı katkı ve ek hizmetler, yine devletin diğer kurumları tarafından desteklenmeli ve yetkinlikleri artırılmalıdır.
Siyasilerin kavga edeceği zaman değildir. Muktedirlerin yukarıda kendilerini yaşatma düşüncesi ise, bu gibi tüm toplumu ilgilendiren önemli süreçlerde bir tarafa bırakılmalıdır. Tehlike herkesi kendi eksenine almış durumda.
Bu ekseni akıl, mantık ve bilim süzgecinden geçirerek bütünsellik içinde uygulamak kaçınılmaz olmuştur. İnsani değerlerin yaşatılması, ruh ve beden sağlığının korunması alınacak gerçekçi önlemlere bağlıdır.
Hepimiz bu çemberin içindeyiz. Tek çaremiz; iyi insan olmak ve doğru yaşam kurallarını tüm benliğimizle uygulamak ve kötülüklerden arındırmaktır.
Bu arınmayı sağlamak ve her türlü zorluklara karşı iradeyi güçlendirmek için; Konfüçyüs’ün Aile, Ahlak, Erdem ve Empati felsefi yaklaşımını, hayatımızın her alanında yaşatmalıyız.
Bu değerleri yaşamımızla bütünleştirebilirsek, en az zararla süreci atlatabiliriz.