Mustafa, bir çift mavi göz geldi dünyaya. Selanik’te dünyaya gözlerini açtığında ne o şehrin Osmanlı’nın ikinci büyük şehri olduğunu ne de yakın zamanda kaderine terk edilecek yüz binlerce kilometrekarelik vatan toprağının bir parçası olacağını biliyordu. Fethedilen topraklara yerleştirilmek üzere Anadolu’dan örnek aileler arasından seçilerek gönderilen bir Türk ailesinin altı çocuğunun ortancası olan Mustafa.
Mustafa büyürken her geçen sene farklı coğrafyalarda bir parçası olmak üzere vatan elden gidiyordu. Devrin yöneticileri ise bu durumu ya seyretmekle yetiniyor ya da yetersiz tavırlar gösteriyorlardı. Mustafa’yı Kemal’e erdiren yalnızca matematik öğretmeni değildi.
Konunun uzmanları onun bir aydın despotizmi örneği olduğunu söylerler. Mustafa Kemal entelektüel bir bakış açısına sahipti lakin bu aydın ve çağının ötesindeki düşüncelerini tatbik edecek yetkiye de ihtiyacı vardı. Hayatını derinlemesine araştıranlar göreceklerdir ki belki çok küçük yaşlarında idrak ederek kafasında planladığı modern ülkeyi gerçek manada ancak Cumhuriyet’i ilan ederek yapılandırmaya başlamış ve bugünkü batılı, laik ve demokrat devletin temellerini atmıştır.
Mustafa’nın ‘bilgi ve erdem yönünden erginlik’ anlamına gelen ikinci adı olan Kemal ismi ile müsemma olmasını vizyoner düşüncelerinde görebiliyoruz. Hayatını araştıranların ittifakla anlaştıkları şu hususu da belirtmek isterim. Mustafa Kemal askerlik mesleğine adım attığı askeri rüştiyeden itibaren entelektüel bir bakış açısıyla hayatı okuyor ve zamanının ötesinde tavırlar gösteriyordu. Askeri okullardaki hatıraları, görev yerlerindeki tavırları, hayatının geri kalan zamanlarında gösterdiği refleksler hep bunun kanıtıdır.
➤Çalıkuşu, 1922…
13 Ağustos 1922’de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa orduya gizli olarak "taarruza hazırlık" emrini verdiğinde bundan yedi gün sonrasında Başkomutan sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa Akşehir'e geldi.
O sırada cephede bulunan Siirt milletvekili Mahmut Bey günlüğüne şu notu düşer.
" 21 Ağustos 1922 . Akşehir. Düşmanda bir hassasiyet var. Bizim tarafta fevkalâde bir hareket olduğunu hissetmiş gibiler... Temenni edelim ki, asıl hedefi keşfetmemiş olsunlar. Paşa iki gündür Çalıkuşu'nu okuyor . Öyle beğendi ve sevdi ki...
22 Ağustos 1922. Bugün de Akşehir'deyiz. Paşa daireden çıkmadı. Akşama kadar Çalıkuşu'nu okudu. "
Büyük taarruza on gün kala; cephenin o hengameli ortamında neredeyse dışarıyla ilişkisini kesecek kadar ciddi bir konsantrasyonla roman okuyan bir Başkomutan!..
➤Yeniçeri Kıyafeti ile Mustafa Kemal, 1914…
Mustafa Kemal Sofya’da Ateşemiliter yani Askeri Ateşe iken yarbay rütbesine yükselip maddi yönden biraz daha rahatlayınca ilk iş olarak istediği gibi bir ev bulup taşındı ve görevi dışında kalan zamanlarda sosyal ortamlarda adından söz ettirmeye başladı.Bunun bir örneği de 1914'ün Mayıs ayı başında, Bulgarların 11 Mayıs 1914 deki ulusal gününde verilen bir baloda yaşandı. Mustafa Kemal bu baloda manevi bir üstünlük sağlamak istiyordu. Geniş ve gösterişli bir salonda devam eden muhteşem gecede, dikkatleri üzerine çeken bir yeniçeri kıyafetiyle içeri girdi. Bulgar Kralı Ferdinand, Mustafa Kemal'i yanına davet ederek iltifatlarda bulunmuş, kıyafetinden ve başarısından dolayı da tebrik etmişti. Bir gümüş tabakayı da lütfen kabul etmesi dileğiyle hediye etmişti.
Geceye katılanlardan; "İşte gecenin en güzel kostümü" diyenler de olmuştu. Bulunduğu her mekanı dolduran, her kıyafeti taşıyan, her zaman iddia sahibi genç bir yarbaydı ve ülkesine dair hayalleri vardı.
Fotoğraf Kaynağı: ATATÜRK. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Mehmet Özel (Güzel Sanatlar Genel Müdürü), Sayfa: 29
Entelektüel kişiliğine örnek gösterilebilecek bu davranışı ile bulunduğu ülkede birçok ikili ilişkiler geliştirerek devletine en iyi hizmeti yapabilmiş bir Türk subayı görüyoruz.
➤Geometri Kitabı yazarı Atatürk, 1936…
Agop Dilaçar Anlatıyor:
‘‘Geometri kitabını Atatürk, ölümünden bir buçuk yıl kadar önce Üçüncü Türk Dil Kurultayı (24-31 Ağustos 1936)’ından hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle yazmıştır.
1936 Sonbaharında bir gün Atatürk beni, Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman’ın yanına katarak Beyoğlu’ndaki Haşet Kitabevine gönderip uygun gördüğümüz Fransızca Geometri kitaplarından bir tane aldırttı. Bunlar Atatürk’le birlikte gözden geçirildikten sonra, yazılacak Geometri kitabının genel tasarısı çizildi. Bir süre sonra ben ayrıldım ve kış aylarında Atatürk bu eser üzerinde çalıştı. Geometri kitabı bu emeğin ürünüdür.’’
Kaynak: Agop.Dilâçar, “Geometri” kitabının “Önsöz”ü, Türk Dil Kurumu Yayını, 1981, s. V)
Aradan geçen on yedi yılın ardından Atatürk ve mahiyetindekiler Sivas Kongresi’nin toplandığı Sivas Lisesi’ne geldiler. 1936…
Atatürk burada önce, 4 Eylül 1919 da tarihî kongrenin toplandığı Kongre salonunu ve özel odasını gezdi ve o günkü dekoru aynen korunan bu oda ve salonda o güne ait hatıralarını anlattı. Sonra topluluk halinde Sivas Lisesi’nin 9/A sınıfında Hendese (Geometri) dersine girdi.
Bu derste bir kız öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Öğrenci tahtada çizdiği koşut iki çizginin başka iki koşut çizginin kesişmesinden oluşan açıların Arapça adlarını söylemekte zorluk çekiyor ve yanlışlıklar yapıyordu. Bu durumdan etkilenen Atatürk, tepkisini, “Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle, öğrencilere bilgi verilemez. Dersler, Türkçe, yeni terimlerle anlatılmalıdır.” dedi ve tebeşiri eline alıp, tahtada çizimlerle “zaviye”nin karşılığı olarak “açı”, “dılı” nın karşılığı olarak “kenar”, “müselles”in karşılığı olarak da “üçgen” gibi Türkçe yeni terimler kullanarak, bir takım Geometri konularını ve bu arada Pythagoras teoremini anlattı.
Atatürk, dilimize karşılığı “koşut” olan “muvazi” kelimesinin yerine kullandığı “paralel” teriminin kökenini açıklarken Orta Asya’daki Türklerin, kağnının iki tekerleğinin bir dingile bağlı olarak duruş biçimine “para” adını verdiklerini anlattı. Atatürk, bu derste aynı zamanda ders kitaplarının birkaç ay içinde Türkçe terimlerle yazdırılıp bütün okullara ulaştırılmasını emir buyurdu.
Kaynak: “Tarihsel Bir Anı”, Ömer L. Örnekol, Bilim ve Teknik, Tübitak Yayını, Kasım 1981, Sayı:180, Cilt:15, Sayfa:16
➤Atatürk ve Hannibal Barca,
Hannibal Barca MÖ 247 ile MÖ 183 yılları arasında yaşamış Sami ırkından gelen Kartacalı politikacı ve generaldir. Tarihin gördüğü en büyük askeri dehalardan biri olarak gösterilen generalin, Atatürk tarafından Gebze'de yaptırılmış bir anıt mezarı da bulunuyor. Hannibal Barca tüm savaşı önceden zihninde izleyebilen büyük bir komutandı Cannae Zaferi sonrasında askeri zafer baştan sona değişti.
İnsanlar zaferin asker sayısı, silah ve ateş gücü üstünlüğüne bağlı olmadığını onun savaşlarıyla öğrendi. Atatürk de Hannibal Barca’nın hayatını öğrencilik yıllarından itibaren derinlemesine araştırmış, ders çıkarmış ve tatbik ederek uygulamış büyük bir komutandı.
Atatürk, Hannibal Barca’dan aldığı ilhamla ‘İmha Savaşı’ olarak savaş terminolojisine giren Cannae Manevrasını Kurtuluş Savaşında özellikle 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesinde uygulamış ve düşmanı topyekün imha etmişti.
İşte Atatürk’ü büyük bir lider yapan örneklerden birisi de budur. Tarih bilgisini kronoloji ile birleştirip bilimle harmanlaması onun eşsiz bir derinlik ve bilgi birikimi sayesinde başarıyı getiriyordu. Bu örnekleri sıralarsak bu yazı ansiklopedik bir metinsel büyüklüğe doğru gidecektir.
Söze esas, temsile mana katmak lazım gelir.
Adam bir asır öncesinden kafasında kurguladığı şekliyle doğru zaman ve yer sıralamasına göre planlarını gerçekleştiren bir deha. Deha kelimesinin tanımına uygun bir geçmişe sahip. Dahi insanların ortak özellikleri arasında anılan; merak, bilimsellik, özdenetim, saygı, araştırmacılık gibi tüm özellikleri taşıyor.
Zamanının çok ötesinde tavırlar sergilemiş birisi. Planladıklarını doğru zaman ve zeminde yapmış olması da bunun kanıtı.
‘’Biz her görüş açısından medenî insan olmalıyız. Çok acılar gördük. Bunun sebebi dünyanın vaziyetinin anlamayışımızdır. Fikrimiz, düşüncemiz, tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz. Bütün Türk ve İslâm âlemine bakın; düşüncelerini, fikirlerini medeniyetin emrettiği değişiklik ve yükselmeye uydurmadıklarından ne büyük felâket ve ıstırap içindedirler.’’
Kaynak: Mustafa Selim İmece, Atatürk'ün Ş.D.K. ve İ.S., S. 18
Zamanın medeniyet çizgisine göre toplumu şekillendiren bir vizyoner kişilik olarak onu; tenis maçı izlerken, at binerken, halk plajında yüzerken, hayvan severken, konser izlerken, zeybek oynarken, çocuklarla salıncakta sallanırken, cephede savaşırken, camide hutbe verirken, vatandaşı ile sohbet ederken, şair ve yazarlarla konuşurken görüyoruz.
Evlat edinerek öksüz-yetimlerin sahiplenilmesi konusunda örnek teşkil etmesi, bozkırın ortasında bir cennet gibi Atatürk Orman Çiftliğini kurdurarak yeşile ve doğaya önem vermesi, on beş senede kırk sekiz fabrikayı tesis ederek memleketin kalkınmasına çalışması, bilim ve sanat dallarında örnek çabası gibi birçok alanda geri kalmış Anadolu halkını her alanda ileri bir medeni topluma evirme çabalarının hepsinde Atatürk’ü görüyoruz.
Bu dünyada 57 yıllık hayatına; 11 savaş,24 madalya, 7 nişan, 13 kitap,1 ülke ve milyonlarca özgür insan sığdırmış başka bir insan daha yok.
Değerini bilenlere sözüm yok. Bize düşen bildiğimizi bildirmek, gördüğümüzü göstermek çabasıdır. Sosyolojik açıdan yeni nesil olarak adlandırılan Z Kuşağının eski nesle ders verdiği yegane bir konu olarak da ‘Atatürk’ meselesi ilginçtir.
‘Bütün ümidim gençliktedir’ diyerek kurduğu Cumhuriyeti yüceltecek olan zümrenin gençler olduğunu ifade eden büyük liderin göle çaldığı maya tutmuştur.
Gençlik Ata’sına sahip çıkmış: ‘Ey bugünümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.’’ diyerek verdiği sözünün de arkasındadır.
Atatürk bu milletin kahir ekseriyetinin sevgisini kazanarak değer haline gelmiş bir tarihsel kişiliktir. Değer bilmezlerin kol gezerek makbul kabul edildiği bir toplumda bize düşen gerekli hatırlatmaları yapmaktır.
Yukarıda zerre miktarda da olsa; tarihi ve kültürel birikimine, entelektüel duruşuna, temsil kabiliyetine, bilimsel - sanatsal bakış açısına örnek vermeye çalıştığımız Atatürk’ün üzerinden lütfen siyaset yapmayın. Onun adını kullanarak durum ve vaziyet devşirenlere sözüm; sahte ve samimiyetsiz sığ dünya görüşlerinize onu lütfen alet etmeyin. Her ülkenin kurucusuna duyduğu saygıyı Atatürk’e göstermek mecburiyetinde olduğunuzu lütfen unutmayın.
Milletinin sevgisini kazanarak yüreklere gömülmüş bir liderin, aynı zamanda yaşadığı çağın en vizyoner adamının adını anmaya imtina edenler, bugün Ortadoğu bataklığındaki ülkelerden biri değilsek bunu adını bile anmaya imtina ettiğiniz Atatürk'e borçlusunuz.
Türk milleti olarak Atatürk’ü bir değer olarak diğer değerlerle birlikte anacak, anlamaya çalışacak ve gelecek nesillere ışık olarak anlatacağız.
Bu konuda kim ne derse desin tarih Atatürk’ü hak ettiği yere çoktan koydu.
Bizler ‘Atatürk ölmedi, yüreğimde yaşıyor.’ şarkısını söylerken bu sözleri yüreğimizde hisseden Atatürk gençleriyiz.
Yüreğimizi incitmeyin.
Sağlıcakla, hoşça kalın.