Mühendis araştırmacı, yenilikçi, analiz edebilen, çözüm üretebilen, mevcut sorunları kendi yorumlarını katarak çözmeye ya da azaltmaya çalışan kişidir. Ancak, mühendislik fakültelerinde uygulamalı eğitimin yetersiz olması, ezbere dayalı eğitim, mesleki eğitimden daha çok gereksiz bilginin verilmesi yukarıda özelliklere sahip olan mühendislerin yetişmesini engelliyor. Bir yıl boyunca hazırlık fakültesinde alınan yabancı dil eğitimi bölümde ve mezun olduktan sonra kullanmak için yetersiz kalıyor. Eğitimde iyi olanlarda yurt dışının yolunu tutuyor.
Türkiye’nin dört bir köşesinde gerek devlet ve gerekse vakıf üniversiteleri yoluyla mantar gibi mühendislik fakülteleri fışkırıyor. Bina, derslik, laboratuvar, öğretim üyesi, makina teçhizat, kütüphane, internet olanakları gibi sıralanabilecek alt yapı sorunları çözülmeden açılan mühendislik fakülteleri diploma vermekten öteye geçemiyor. Çünkü, üniversitedeki öğrencilerin sayısının değil niteliklerinin önemli olduğunu bir türlü anlamıyoruz.
Siz hiç ziraat, orman, gıda, maden gibi mühendisliklerde batıya doğru bir beyin göçü gördünüz mü? Görmememizin nedeni, çağımızın bilgi teknolojileri, dijital dönüşüm ve nükleer çağı olması. Onun için batıya doğru beyin göçü genellikle bilgisayar, elektronik, nükleer, yapay zeka, yazılım ya da bunlara benzer ileri teknolojilerde olmaktadır.
İyi mühendis ve eğitimli üretim gücü olmazsa ileri teknolojik ürün ve verimlilik de olmaz. İki demir parçasını birleştirenin sanayici sayıldığı Türkiye’de ham madde, işgücü ve enerjinin daha fazla boşa harcanmasına, israf edilmesine engel olunmalıdır. Bunun içinde ciddi bir sanayi planlaması yapılmalıdır. Bilimsel yorumlar ve analiz olmadan teknolojide yol alınamaz. Üretimde başarı istihdam sayısı ve elde edilen ciroyla ölçülmez. Yarattığınız katma değerle ölçülür. Bin takım elbise 50 bin dolar ederken bin cep telefonu bir milyon dolar etmektedir.
Tüm dünyaya egemen olan kapitalizm, sermaye ve teknoloji yoğun üretim biçimiyle işlevselliği ve verimliliği artırmak yoluyla başarılı olmuştur. AR-GE ve inovasyon en önemli rolü oynamıştır. Kulağa çok hoş gelen bir söz var: “Üniversite-Sanayi işbirliği.” Acaba bu sözün neresindeyiz. Bana göre, özde değil sözde bir işbirliği var. Üniversite-Sanayi İşbirliği’nin temel amacı, üniversitedeki bilimsel potansiyelin, sanayiye aktarılarak ekonomik değere dönüşmesine katkıda bulunmak ve bölgedeki firmaları AR-GE, inovasyon çalışmalarına yönlendirerek, üniversitedeki akademisyen ile sanayici arasında karşılıklı güvene dayalı, sürdürülebilir işbirliğini sağlamaktır. Sanayiciye sorduğunuz zaman üniversiteler yetersiz, üniversiteye sorduğunuz zaman da sanayiciden talep gelmiyor sözleri ile karşılaşıyorsunuz.
Batıdaki teknolojik gelişmelerin ana kaynağı üniversiteler ve kamu bütçesinden AR-GE ve inovasyona ayrılan yüksek bütçelerdir. Türkiye bu konuda çok geri kalmıştır. TÜBİTAK ve KOSGEB yetersiz ve hantal yapılarıyla bekleneni verememektedir. İleri teknoloji sahasında söz sahibi olmadan refah seviyesini artırmanın olanağı yoktur.
ahmetakinmersin@gmail.com
www.ahmetakin.com.tr