REMZİ

Erdemli ilçesi Güvere kasabası sakini Setter askere gitmeden önce Şehri ile nişanlanmış ve ardından Çanakkale’de muharebeye katılmıştı. Gelibolu’da bacağından vuruldu. 3 gün böğürtlen çalılarının arasında saklandı. Saklandığı yerde bulduklarında bacağı kangren olmuştu ve bacağını dizinden kestiler. Setter köyüne dönünce Şehri’yi çağırttı. Askere gitmeden önce Setter iken döndüğünde artık Setter Topal olduğunu söyleyip, Şehri’ye nişanın bozulduğunu ve artık dilediği ile evlenebilmesi için müsaade ettiğini ekledi. Şehri nişanlısının askerde yaralanması ve gazi olmasının kaderinde olduğunu söyleyerek Setter Topal ile evlendi. Evlilikleri Şehri’nin bir süre sonra vefatı ile sona erdi.

Setter Topal karısı Şehri ölünce Eğriçayır (eski ismi Yüğlük) sakini, kocası ölünce dul kalmış, iki kız annesi Ayşe Hanım ile evlendi. Ayşe hanımın iki kızı ve kendisi Setter Topal’ın himayesindeydi artık. Bir zaman sonra; Şehri’nin kardeşi Kel Hacı, Ayşe Hanımın 12 yaşındaki kızı Ayşe’ye talip oldu. Setter Topal eski eşi Şehri’ye gönül borcu olduğundan üvey kızı Ayşe'yi verdi.

Setter'in üvey kızı Ayşe’nin Kel Hacı’dan 3 çocuğu oldu. Çocuklar daha ilkokul çağına gelmemişti ki, Ayşe bölgenin ekonomik gücü ve nüfuzu yüksek beyi ve halihazırda 3 eşli Ali Çavuş’a kaçtı. Ali Çavuş’un diğer 3 hanımı Eğriçayırlı (Boyninceli) Ayşe’yi istemedi. Ayşe, Ali Çavuş’tan Remzi’ye hamile kalıp doğurur doğurmaz çocuğu ile birlikte babaevi olan Setter Topal’ın evine gönderildi. Üvey kız Ayşe ve onun oğlu Remzi, Setter Topal’ın himayesindeydi artık. Bir süre sonra Ayşe Güvere’de biriyle daha evlendirilse de onunla da evliliği pek uzun sürmedi ve babaevi Setter Topal'ın evine geri döndü. Remzi’nin bakımı dede Setter Topal ve anneannesi Ayşe Hanım’ın sorumluluğundaydı.

Sonunda üvey kız Ayşe, Çolak Hasan diye anılan biriyle evlenip evden ayrıldı. Remzi yine dedesi ve anneannesi ile kaldı. Remzi ilkokul çağı boyunca dedesinin yanında ve dayısı Osman ile birlikteydi. 1948’de Setter Topal’ın ikinci eşi Eğriçayırlı Ayşe Hanım çok ıstıraplı bir hastalık sonunda hayata veda etti.

Ali Çavuş’un hayatı boyunca bilinen 11 eşi olmuş. Bu eşlerden bir kısmı kız, bir kısmı dul, bir kısmı ise Ayşe gibi evli ve kocalarından kaçarak Ali Çavuş’a gelirmiş. Genel kanı aynı anda evde dört eşten fazla olmasına müsaade edilmediği yönünde. Eşlerin bir kısmı sebat ederek evde kalırken bir kısmı ise belli bir süre sonra evi terk edermiş. Ali Çavuş'un çok eşli olmasına rağmen fazla çocuğu olmamış. Remzi’den önce olan iki çocuk genç yaşta vefat etmiş. Ali Çavuş evde çocuk kalmayınca daha önceki eşlerinden olan çocuklarını eve getirmeye karar verdi. Bu vesileyle daha önceki eşlerinden birini ve iki kızını, Remzi’yi dedesinden istemeden önce eve getirdi. Ardından Remzi’yi yanına almak için bir harman zamanı Ali Çavuş Setter Topal’ın yanına geldi. Setter Topal, Ali Çavuşun geniş imkanlarının ve Remzi’nin varis olacağının bilinciyle talebi olumlu karşıladı. Remzi artık babası Ali Çavuş’un himayesindeydi.

Remzi ilkokulu bitirmişti. O dönem ilkokulu bitiren çocuklar ortaokula gitmeyeceklerse Alata Ziraat çiftliğinde çalışmaya devlet tarafından mecbur edilmişlerdi. Bu durumdan oğlunu korumak isteyen Ali Çavuş Remzi’yi Silifke ortaokuluna kayıt ettirdi. Remzi’yi babası ayda bir kez ziyaret ediyor ve ona 10 TL harçlık bırakıyordu. (O dönem için iyi bir miktar olduğu belirtiliyor) Bir süre sonra evdeki işlerin yoğunluğu artmış, Alata Ziraat’de çalışma zorunluluğu ortadan kalkmıştı. Remzi’nin okulu bitirmesine 1 sene kala babası geldi ve oğlunun okulu bırakması için ikna etti. Remzi’nin işlerin ucundan tutmasını ve evde olmasını isteyen babası okul müdürüyle de bu konuyu konuşmaya çekiniyordu. Dönemin okul müdürü Selahattin Göksu’ya okumak istemediğini söyleyen Remzi’nin aslında dersleri iyi ve okulu bırakmasına müsaade edilmiyordu. Çok ısrarcı olan Remzi’ye Müdür Bey ‘Defol o zaman! Deveyi yet de, davarı güt’ diye bağırarak odadan kovdu. Bu arada o dönem ortaokulu bitirenlere ilkokul öğretmenliği yapma imkanı veriliyormuş (Teyide muhtaç bilgi).

Remzi bu olaydan sonra okulu bıraktı ve babasının himayesinde evdeki sorumlulukları üstlendi. Remzi Ali Çavuş’un malının varislerinden olacak en büyük oğlu olarak görülüyordu. Evlenme çağı geldiğinde kısa boylu olması ve yakışıklı bir genç olmamasına rağmen kızların kendisine ilgisi çoktu.

(Dönemin kadın erkek ilişkisi ve aile düzenlerine rehber olacağını düşündüğümden hikayenin bu kısmını biraz teferruatlı anlatacağım.)

Remzi artık evlenme çağındaydı. Hayvan sularken tülbendinin kenarlarına çiçekler takmış bir kız kendini gösterdi bir gün. Kızın kim olduğunu öğrendi ve sabahında yanına gitti. Kız öğlene doğru deveyi sulamaya çıkaracağını ve o zaman görüşebileceklerini söyledi. Öğle vakti geldiğinde buluştular. Remzi kıza talip olduğunu söyledi. Kız da Remzi ile kaçmak istediğini fakat tam iş zamanı kaçarsa babasının kendisine intizar edeceğini belirterek yayla zamanı Eğriçayır’da buluşup kaçabileceklerini söyledi.

Yayla zamanı Eğriçayır’da buluştular. Bu arada Remzi’nin annesi Ayşe de yayla zamanı Eğriçayır’da olurdu ve bu vesileye onu da ziyaret etti. Kız deve gütme bahanesiyle evlerden uzaklaştığında gece kaçmak için sözleştiler. Fakat Remzi Boynincelilerden çekindiğinden bu karardan vazgeçti. Ve o akşam annesi ve beraberinde gelen analıklarından biriyle Eğriçayır’da Yörüklerin düğününe katıldı. Düğünde oynarken Remzi’ye talip olan başka bir kız da olduğunu öğrenince başını derde sokmamak için Remzi sabahında Eğriçayır’dan babasının yayla evine geri döndü.

Evdeki analıklar gelin istiyor, evlenme çağı gelen Remzi’yi sahip olacağı varsayılan malı sebebiyle de kızlar rahat bırakmıyordu. Analıkları aralarından birinin yeğenine dünür olmaya karar verdiler. Remzi dünür olunacak kızı öncesinde buldu ve kendisine varmaması için uyardı. Kız korktu ve Remzi’yi istemedi. Sonunda Remzi evliliğin kaçınılmaz olduğunu görünce ‘Fedai’ lakaplı Emine’ye talip olduğunu söylemeye gitti.

Emine ve ailesi harman yerinde çalışıyor ve harmanı eleyecek adam arıyorlardı. Durumu gören Remzi gün boyu harmanı eledi. Harman işi bitince Emine’ye akşam kendisine dünür göndereceğini söyledi. Emine ‘Haydi haydi! Senin ipinle kuyuya inilmez’ dedi. Emine Remzi’nin taliplisinin çok olduğunun farkındaydı. Akşam dünür olundu ve Emine ile Remzi evlendi. Emine 3 kaynanalı gelin olarak dünya evine girmişti.

Ali Çavuş’un sonradan aldığı Yağdalı lakaplı eşinden 7 çocuğu ile birlikte Remzi’nin babadan 11, anneden 3’ü bir babadan, 2’i bir başka babadan 5 kardeşi ile toplamda 16 üvey kardeşi oldu.

Hayatta hiç öz kardeşi olmadı. Ama kardeşlerini öz üvey diye ayırmadığına şahitlik eden çok. Eşi Emine ile evlenene dek yaşadığı kararsızlığa rağmen evlendikten sonra belki babasının aksine çok sadık bir eş olduğu ve eşi ile çok iyi geçindikleri genel bir kabul.

Yokluğu, yoksulluğu, zenginliği, varlığı, kimsesizliği ve kalabalık bir aile sahibi olmayı yani hayatı dolu dolu yaşadı.

Remzi'nin hikayesi 20. yüzyıl başlarında, savaş sonrası Toros Yörüklerinin tarihine, dönemin insan insan ilişkilerine, ekonomik yapısına, ahlak anlayışına, birey toplum ilişkilerine ışık tutuyor. Dönemi bilmeden ve anlamadan; Akdeniz kıyı şeridi yörük şehirlerinin halihazırdaki ekonomik ve sosyal durumları ve gelecek öngörülerini konuşmak anlamsız. Harari veya Jared Diamond'u bu yüzyılın kahinleri ve hatta manipulatif yazarları yapan temel özellikleri insanoğlunun hikayesini sosyolojik ve antropolojik olarak yöresel ve tüm yönleriyle ele almalarında saklı olduğu kabul edilmektedir.

İçine doğduğum ve atalarımın memleketi olan Doğu Akdeniz kıyı şeridini, coğrafyasını ve insanını önemsiyorum. İnsanları dönemin imkanları ve imkansızlıkları ile, nesillerini ise onları yetiştiren ebeveyneleri ile birlikte değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum. Ezber sloganlar, mesnetsiz kabüller ve dayanaksız iddialarla boşa kürek çekmek yerine geçmişin ışığında geleceğe yön verilebileceğini insanoğlu sayısız kere tecrübe etmiştir.

Atalarının hikayesini bilen, hatalarını tekrar etmeyen, doğrularını rehber edinen bir nesil endişesiyle...