Günümüzde çoğumuzun evde, okulda, çevremizde en çok duyduğumuz ya da gördüğümüz sorunlardan birisi çocuklardaki saldırganlık davranışları ve şiddet eğilimleridir. Fakat çocuklarda ki her vurma, bağırma, tükürme, kavga etme gibi davranışları her zaman saldırganlık olarak nitelendirmek de doğru değildir.2-6 yaş arasında ki çocuklarda bu tür davranışlar gelişimin bir gerekliliği olarak görülür. Çünkü çocuklar duygularını yetişkinler gibi ifade edemedikleri için içlerinde yaşadıklarını karşı tarafa anlatabilmek için bu yollara başvurabilirler. Böyle durumlar karşısında önemli olan çocukları ve duygularını anlamak ve bunu onlara hissettirebilmektir. Çocuğunuz çok sinirlenip saldırgan tavırlar takındığı anda; yumuşak bir ses tonuyla onu anladığınızı ve konuşmak isterse seve seve dinleyeceğinizi söylemek ve sabırla onun sakinleşmesini beklemek, şefkatle sarılarak onu çok sevdiğinizi söylemek izlenecek en iyi yoldur. Çocuğu bu davranışlara iten sebepleri iyi analiz ederek bu sebepleri ortadan kaldırmak da yine devamında atılması gereken adımdır. Ebeveynlerin sergileyecekleri doğru tutum ve davranışlarının sonucunda saldırganlık yerini doğru davranışa bırakır. Aksi takdirde saldırganlık ve şiddet eğilimi çocuklarda kalıcı davranışa dönüşür. Saldırganlığın birçok sebebi olmakla birlikte en önemli tetikleyici unsurun engellenmek olduğunu söyleyebiliriz. Engellenmek; fiziksel olarak, ruhsal olarak gerekli doyumun eksik bırakılmasıdır aslında. ‘’Okul öncesi dönemde olumsuz ebeveyn tutumları ve sosyal-duygusal gelişimlerinin yeterince desteklenmemesi sonucunda çocuklar; akranlarıyla alay etme, takılma, saldırganlık, zorbalık gibi problem davranışlar gösterebilmektedir (Özbey ve Alisinanoğlu, 2009: 494). Saldırgan davranışlarda bulunan çocuklar ise bu davranış problemleri sonucunda çevresiyle iletişim sorunları yaşayabilmekte, benlik algıları olumsuz yönde etkilenebilmekte ve ileriki dönemlerde ruhsal anlamda sorunlar yaşayabilmektedir.(Çelik, 2006: 24)’’ ‘’Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Mustafa Kemal University Journal of Graduate School of Social Sciences Yıl/Year: 2016 ¨ Cilt/Volume: 13 ¨ Sayı/Issue: 35, s. 159-175/161’’ Bir gün çocuk okulda arkadaşlarıyla kavga eder, dayak yer ve ağlayarak eve gelir. Annesi bu duruma çok sinirlenir ve çocuğa birde annesi dayak atar; bir daha dayak yersen veya bunun için ağlayarak gelirsen karışmam daha fazla döverim der. O günden sonra bir iki kez daha benzer durum yaşanır ve daha sonra ne mi olur? O çocuk mahallenin hatta kasabanın en saldırgan çocuğu olur, önüne gelene sataşır, döver, söver… Yetişkin olduğunda da kavga, darp, hırsızlık gibi birçok olaya karışır, etik ve ahlaki davranışların çok uzağında bir birey olur. İçinde yaşadığı acizliği ancak bu şekilde dışa vurarak ruhunu doyurma çabasındadır. Annesine en çok ihtiyacı olduğu anda bile annesinden duygusal ve fiziksel şiddetle karşılık gören bir çocuğun trajik hayat hikâyesi… ‘’Erdinç (2009) tarafından yapılan çalışmada annenin otoriter tutumu arttıkça çocuklarda görülen fiziksel saldırganlığın arttığı sonucuna ulaşılmış, Casas, Weigel, Crick, Ostrov, Woods, Jansen Yeh ve Huddleston-Casas (2006)’ın yapmış olduğu çalışmada ise anne ve babanın otoriter tutumunun çocuklarda görülen ilişkisel saldırgan davranışları arttırdığı tespit edilmiştir. Kulaksızoğlu (2000) da aile ortamında, ebeveynlerin otoriter tutumuyla ezilen ve cezaya maruz kalan çocukların, ev dışında saldırgan davranışlarda bulunabileceklerini ifade etmiştir. Çünkü aile içinde sergilenen otoriter tutum karşısında çocukta güçlü olan tarafın diğerini ezeceğine ilişkin bir yargı oluşmaktadır. Böyle bir yargı sonucunda, çocuğun sosyal ilişkilerinde, karşılaştığı problemlerin çözümünde sıklıkla saldırgan davranışlara başvurabildiği ve sonuç olarak otoriter tutum ile saldırganlık arasında doğru orantı olduğu şeklinde yorum yapılabilir.’’ ‘’Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Mustafa Kemal University Journal of Graduate School of Social Sciences Yıl/Year: 2016 ¨ Cilt/Volume: 13 ¨ Sayı/Issue: 35, s. 159-175/170’’ Ailesinde duygusal şiddetle birlikte bir de fiziksel şiddete maruz kalıyorsa çocuk, öğreneceği en iyi şey elbette ki her sorunu şiddetle çözmeye çalışmak olacaktır. Aslında durum çok açık değil mi? Saldırgan davranışların altında yine benzer davranışlara maruz kalma vardır; Bu saldırgan tutumları aslında çocukların; beni sevin, önemseyin ve kurtarın ruhumu bu açlıktan diye bağıran sessiz çığlıklarıdır. Bu çığlıkları iyi okuyalım sevgili ebeveynler, çocukları itelemeden, ötelemeden, etiketleyip onu bu saldırgan kimliğe büründürmeden. Sevgi, saygı, hoşgörü, merhametle kucaklayalım evlatlarımızı. Sonrası mı? Ne ekerseniz onu biçerseniz elbet. Sevgi, sabır, hoşgörü, merhamet tohumu ekip mutluluk fidanlarını büyütürsünüz. Çocuğun yaşı ne olursa olsun ebeveynleri tarafından koşulsuz sevildiği ve kabul edildiğini bilmeye ihtiyacı vardır. Sevilen, kabul gören, değer gören ve düşüncelerinin önemsendiği bir aile ortamında büyüyen çocuk öz güvenli ve mutlu olur. Doğal olarak ta ruhu doyurulduğu için güçlü bir duruşu olur. Öfkesinin ayarı ve öfkesini kontrol eden bir freni olur. Şiddete başvurmaz, kendini ispatlamak için gereksiz çabalara girmez. Sevmeyi bilir, hoşgörüyü bilir ve merhamet sahibi olur. Sanırım günümüz koşullarında çocuklarımızın ruhuna çokça fısıldamamız gereken sihirli duygularla inşa edeceğimiz doğru iletişim köprülerine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. SEVGİ, SAYGI, HOŞGÖRÜ MERHAMET ile taçlanmış bir hayatı evlatlarımızla paylaşabilmek dileğiyle…