ÜRETİCİ TATMİNSİZLİK
Tatminsizlik sözcüğü çağrıştırdıkları bakımından olumsuz bir kavram olsa da ''üretmek'' öyle bir sözcük ki; başına eklendiği bu sözcüğün tüm art anlamlarını değiştiriyor. Bugün sizlere aklıma ansızın gelen bu iki sözcükten ve birlikte kazandıkları anlamdan bahsedeceğim. Öncelikle bu kavramın belki de benden yüzlerce yıl önce bulunmuş olma ihtimali olduğunu belirteyim ancak ben zihnimde şu anda oluşturduğum için kavram benim açımdan yeni keşfedilmiş sayılıyor. Yani felsefeye ilgi duyan okurlar ''İyi de bu zaten şu kişi tarafından bahsedilen bir kavramdı.''derse bu beni geliştiren bir katkı olacaktır. Sözü daha fazla uzatmadan konuyu açıklayayım.
Tatminsizlik sözcüğü, bir durum ya da olayın kişiyi doyuma ulaştırmaması olarak adlandırılabilir. Üretici kavramı ise işler halde, üretim durumunda olan kişi olarak açıklanabilir. Öyleyse bu iki kavram bir araya geldiğinde üretim doyumsuzluğu ya da doyumsuz üretim olarak anlam alanını karşılayabilecektir.
Pekiyi üretim doyumsuzluğu nedir? Kapitalizmin temeli olan ve Chomsky'nin Rızanın Üretim'nde bahsettiği gibi doymak bilmeden tüketilir malzeme sunmak mıdır?
Hayır. Düşüncelerimdeki üretim doyumsuzluğu, üretmeye doymayan kişileri karşılıyor. Bu bağlamda üretici tatminsizlik, bunu yaşayan kişinin ürettiği projelere doymamasıdır diyebiliriz. Yani yapılan her proje, atılan her adımda bir adım daha fazlasını isteyen ve bunun için yeni projeleri hayata geçiren kişilerdir. Kimdir bunlar? Örneğin İskender, Sezar, Fatih, Napolyon, Atatürk ya da Celal Şengör bunu yaşayan insanlardır. İskender bir yandan ülkeler ele geçiriyor bir yandan şehirler kuruyor, bir yandan çağının bilimsel gelişmelerini takip ediyor öteki yandan kütüphaneler inşa ettiriyordu. Yine Fatih hem müdendislik projeleri hem askeri kuramlar hem de uzun şiirler üretiyordu. Napolyon ondan geri kalmazken, Atatürk pek çok çeviri çalışmasını yaparken yani bir ulus yaratıyor; devleti kurarken aynı zamanda ekomomi ve eğitim çalışmaları da yürütüyordu. Tıpkı Celal Şengör'ün j eoloji alanında dünya çapında tanınan bir isim olmuşken aynı zamanda felsefe, biyoloji ve tarih alanında da çalışmalar yapması gibi.
Bu tarz insanları çok kolay şekilde disiplinlerarası düşünce sistemi geliştiren insanlar olarak tanımlayabilirsiniz. Evet pek çok alanda çalışma yapan insanları tanımlamak için uygun sözcük seçimidir bu. Ancak onları bu disiplinlerarasılığa iten nedir?
İşte bu noktada ben buna üretici tatminsizlik diyorum. Sürekli üretim için geçmiş üretimlerin kişiyi tatmin etmemesi ve bunun sonucunda kişinin disiplinlerarası üretime geçmesi gerekiyor. Yeni çağ, stem çalışmaları, çağdaş eğitim gibi konuların hepsi gösteriyor ki modern dünyada ayakta kalmak için Chaplin'in Modern Zamanlar filmindeki bir dişli değil makinenin kendisi olmamız gerekiyor. Bu yüzden sanatçı öğretmenler, test ezberleten öğretmenlere; mühendis doktorlar, şifacılara üstün gelecek ve yeni çağa yön verecekler. Çünkü yeniyi yakalamak için en temel şart farklı olmak ise bin yıllık yöntemlerin işlevsel bozukluklarını gidermek için bizler de zihnimizi yeniden yapılandırmalıyız. Ancak yeniden yapılandırılan zihinlerimizle, yeni çağı anlamlandırabiliriz. Çağı anlayan, çağı yakaladığında her birey üretici tatminsizlik ile taçlanacaktır. Üretmemek, tek alanda üretmek, sadece izlemek kişiyi rahatsız edecek ve sürekli yeni olanın peşinde insanlar modern çağın rönesansını başlatacaklar. Sizlere geleceğin eğitimini tenefüste, iki ders arasında dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Yorumlarınızı bekliyorum.