YABANCILAŞMAYA ÖZELLİKLE DE YALANA YABANCIDIR AHMET ERHAN’IN ŞİİRLERİ

“Sen gelince uyuyorsam şaşırma
Mevsimdendir....
Çayı ısıttım, çiçekleri suladım mı acaba
Bütün atyarışı müsveddelerimi yırttım
Türkiye yırttı, Musul Kerkük yolunda
Sen gelince yalnızsam sakın şaşırma
Kaybolmuş bir köpek ilânı gibi kaldım şu dünyada 
( kaybolmuş bir köpek ilânı /s.40)  

Benim, okuduklarımdan gereğinden fazla etkilendiğim ve bu etkilerin içimde derin oyuklar açtığı bir gerçek... Bir başka gerçekse, hiçbir yere ait olmadığımı hissettiğim anlarda şiire gereğinden fazla sığındığımdır. Şiiri düşününce bütün sıkıntılarımı unutuyorum. Şiirin o uçsuz bucaksız derinliklerinde kaybolmayı istiyorum, kendimi bulmak için... Yine böyle bir günümdeydim, ne kapısını çalacağım bir dostum, ne de yakınım diyeceğim bir insan yaşıyordu Mersin’ de. Çok geçmeden şair Ahmet Erhan’ın, “Kaybolmuş Bir Köpek İlânı“ adlı şiir kitabını okumaya başlamıştım bile. Her şeyin ötesinde, ben de, ”kaybolmuş bir köpek ilânı”  gibi kalmıştım Mersin’de. Bu duygusallığımla kendime şunları sordum: A.Erhan,   şiirin düzeyini yüceltmeyi nasıl bu kadar iyi bilir? Ve nasıl olur da, yıllarca bu düzeyi her şeye karşı koruyabilir?

Şiir, müziğin düşü, A.Erhan’ınsa gerçeğidir. Şair A.Erhan, günlük dilin üzerine( düzsöz-nesir ), sözcüklerin şiirsel günlüğünü yazmıştır. 

Eğer aşkın karşılığı aşksa, şiirin de karşılığı şiirdir. Şiirin karşılığı müziktir. Şiirin karşılığı düşünsel çağrışımdır. Şiirin karşılığı üretimdir. Şiirin karşılığı yaşamdır. Şair, sözcüklerin müziksel istiflerini, duygu ve düşünce duyarlılığıyla bütünleştirerek, şiirsel tüm öğelerin eşliğinde şiirin; halay değil, adeta semah çekmesini sağlar. Eğer, yığma bir şiir yazıyorsanız, sözcüklerin yerini değiştirmeniz, şiirin dokusunda herhangi bir değişikliğe neden olmaz. Buna karşın iyi bir şiirde, hiçbir sözcüğe dokunamazsınız. Dokunduğunuz an bir yapı olan şiir çöker ve geriye sözcüklerin enkazı kalır. 

Şair Ahmet ERHAN’ın şiirlerinde, sözcükler yerli yerindedir ve şiirsel duygu insanı içten içe kuşatacak kadar canlıdır. Kendini şiirde tüm çıplaklığıyla anlatmayı başarmış şairlerimizden birisi de A. ERHAN’dır... A.Erhan’ın konuşma dili şiirdir. A.ERHAN şiirinin en belirgin özelliği, şairine yabancılaşmamasıdır. Yazdığı her şiirin, bir sonrakini,  bir sonraki şiirin de bir önceki şiiri aşması, şairin  “şiir” üzerindeki birikiminin kanıtıdır. Onun en belirgin bir başka özelliği de, şiirlerini hiçbir şeyin kanıtı olmak için yazmadığıdır. A.Erhan’ın şiiri sürekli kendisini yenileyen, güncelliğini yitirmeyen bir şiirdir. Yazdığı her şiir, bir sonra yazacağı şiirden bağımsızdır. Şiirlerini bu bilinçle yazan şair, sözcüklerin hem şiirsel bağımsızlığını, hem de,  bu bağımsızlığın şiirsel bütünlüğünü ciddiye alır. İyi bir şiirsever bu farklılığı, hemen farkedebilir; bilir ki, iç dünyasının kapılarını kendisine sonuna kadar açmış bir şairle karşı karşıyadır. 

Canından çok sevdiği oğluna, “oğlum”, sevdiği tek kadınına sevgilim diyemeyen şair A.ERHAN‘ın yüreğinde; kırgınlıklar, yalnızlıklar, umarsızlıklar, ihanetler büyür... A.Erhan, hem yaşadıklarını unutmak, hem de, acıların yüreğini daha derinden oyması için alkolün dostu olur... Alkol şairin,  sessiz çığlıklarının tek alfabesidir... A.Erhan, sistemin kirli kapılarını kendisine sonuna kadar kapatmakla kalmamış, bu kirliliğin içinde kendisini korumanın yolunu, kendine sürgün yaşamakta bulmuştur. Şairin iflah olmaz sürgünlüğü, şiiredir, şiirinedir...

İnandığı tüm değerleri bir bardak çaya satan sözde aydınlarımız içinde,”Bir diyeceğim var ki inan: Doğdukları gibi ölürler/Benim gibi yağmur altında dimdik duranlar” diyen şair A.Erhan için,  benim gibi şiirseverlerin, şiirleri ile ilintili duygu ve düşüncelerini ifade ettikleri yazıların,  yazınımızın önemli eleştirmenlerinin, şiirleri üzerine yazdıkları yazılar arasındaki yeri ve önemi var mıdır onu bilmiyorum ama A.Erhan’ın,  hayatını şiire, şiiri de hayatına uyarlama konusundaki başarısını bildiğimi sanıyorum...

A. Erhan’ın şiirini teferruattan ayıklayıp, yerli yerinde bir yere oturtmak için özetleyecek olursam: Bitmeyen, tükenmeyen duyarlılığın, acıların, sevgisizliğin, sevdiklerinden sevgi bekleyişlerin kanattığı yaraların, oğluna onun için ne anlam ifade ettiğini anlatamayışların,  sırf bu yüzden yaşanılabilir güzelliklerin yaşanmamasına hayıflanmaların, ayrılıkların, yürek burkan sancıların şiiridir...

A. ERHAN’ın şiiri, yabancılaşmaya özellikle de yalana yabancıdır. Hepsinden önemlisi yazdıklarıyla, konuştuklarıyla, davranışlarıyla katıksız A.ERHAN gibi A.ERHAN olması, onu günümüz şairlerinden ayıran ve benim için önemli kılan en önemli özelliğidir...

 KEFEN
 “Ben sende yitirmişim bütün sevgilerimi
  Bir çiçek bu kadar yolunurmuş ancak
  Düşün, bir tekneyim denizden uzak
  Gurbete çekingen, sılaya unutkan
  Ben gidersem kimseye mendil sallamam
  Öyle mağrur, öyle gülünç ve sarsak
  Besbelli
  Kefenim masmavi bir votka şişesi olacak(s.23)

  Kül
 “Ben bir gen yanılgısıyım şu dünyada
  Beni niye doğurdunuz! Beni niye doğurdunuz!
  Organ nakillerinde bile bir ‘hiç ‘ kalacağım
  Boşuna bir parsel, yazık toprağa

 İntiharım kendimden menkul, kim ne karışır
 Doğarken kül olanlar, ölürken anka olmaz-
 niye anlamadınız 
 Yaşatsanız da bir anlamı yok ki artık
 Kemiklerim ellerinizde kül hâline dönüşü 
 Külümü alkolle bir daha yakınız, ne olur! (s.29 ) 

  Blog:bedriyekorkankorkmaz.tumblr.com


Ahmet ERHAN/ kaybolmuş bir köpek ilânı/Everest Yayınları/s.64.
*“yabancılaşmaya özellikle de yalana yabacıdır  ahmet erhan ın şiirleri” Bireylikler Temmuz –Ağustos 2008, 
s.41-42