YARGI BAĞIMSIZLIĞI ve HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ


Bugüne kadar gelinen durumu objektif bir şekilde ortaya koyduğumuz zaman, gelir dağılımındaki adaletsizliğin düzeltilmediği, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ilkelerinin kurumsallaşmadığı ülkelerde sorunların çözümünde başarı sağlanamadığı görülmektedir. Bölgesel ve kişisel gelir dağılımındaki adaletsizlik bir topluma yapılan en büyük haksızlıktır. Ulusal gelirin büyük bir bölümünün küçük bir azınlığın kontrolünde olması ve kullanılması, halkın çoğunluğu oluşturan kesiminde umutsuzluk yaratmakta olup, bu durum toplumsal barışın sağlanmasını engellemektedir.
Bununla bağlantılı olarak, toplumsal barışın sağlanmasında adalet sistemini oluşturan hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının ilkeler ve kurallar bazında, çağdaş bir anlayışla yürütülmesi, olmazsa olmaz koşullardan en önemlisidir. Siyasallaşan yargı, sonunda kendi kendini bitirmeye mahkumdur. Hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının olmadığı yerlerde insan haklarını, demokrasiyi, düşünce ve ifade özgürlüğünü de bulamazsınız. Hukuk devleti ilkesi, mutlaka hukukun üstünlüğüne dayanmalıdır.
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık düzeyine yükselebilmek, hukuk devleti ilkesinin evrensel standartlara uygun olarak gerçekleştirilmesi, geliştirilmesi ve korunması ile olanaklıdır. Hukukun üstünlüğü, insanların temel hak ve özgürlüklerinin güvencesidir. Hukukun üstünlüğü, hukukun bağımsızlığını da gerektirir. Bu ikincisi olmazsa birincisinin hiçbir anlamı olmaz, sadece lafta kalır. İnsanların refah ve huzurunun temeli hukuktur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, bu mahkemenin kararlarında çoğunlukla haksız çıkmaktan ve ceza almaktan hızla kurtulmalıdır. Medeniyetin ilk koşulu olan adaleti, en etkin, en yaygın ve en hızlı bir şekilde tesis etmek gerekir. Çünkü, geciken adalet adaletsizliktir. “Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten faziletlidir” sözü çok anlamlıdır.
Siyasallaştırılan yargı Türk Milletine yapılan en büyük kötülüktür. Ekonomik yönden sıkıntı yaşayan, iş yükü altında ezilen ve kendisini sürekli siyasetin baskısı altında hisseden hakim ve savcıların tam bağımsızlığı demokrasimize katkı sağlayacaktır. Mekan, kadro, kariyer, bağımsızlık ve özlük hakları yönünden güçlü bir adalet mekanizması en kısa sürede oluşturulmalıdır. Türkiye’nin darbecilerden ve çetelerden temizlenmesi için topyekün mücadele edilmelidir. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının sağlanmasında, yargılamanın üç temel direği olan savcı, hakim ve avukatın birbirlerine üstünlüğü olmamalıdır. Savunmanın vazgeçilemez kutsal bir hak olduğu gerçeği hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü “Tek Adam Sistemi” tüm demokratik değerleri yerle bir ederken, hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını sağlamak zorlu bir mücadeleyi gerektirmektedir.