''YERLİ VE MİLLİ''

İlk duyduğumda eski günleri hatırlattığını söylemeliyim, Yerli Malları Haftası’nı, masalarımızın üzerindeki elmaları, armutları, cevizleri…
Çatımızdaki Marsilya marka kiremitler dışında hemen her şey yerliydi…
Çamaşırlar kül suyundan geçerdi                                                                    
Gül suyundan geçer gibi                                                                                          
Mis gibi  
  …

Henüz Çikita muzun, avakadonun ithal edilmediği yıllardı ve “yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı” cümlesi iyice sinmişti ezberimize…

“Yerli Malı…”                                                                                                       
Güzel fikirdi çünkü henüz yabancı mal hakkında pek bilgi sahibi sayılmazdık.
Aradan uzun zaman geçti, altmışlı yetmişli yılları askılı pantolonla karşılayanları heyecanlandıran gelişmeler olsa da “Uzun Adam”a kadar beklememiz gerekiyormuş ki, “devrim” sayılabilecek onlarca gelişme ardı ardına yaşandığında yeni bir ‘lider’le tanıştığımız anlaşıldı.
Paradan altı sıfır atarak ‘iş’e başlayan, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın yarım kalan hayallerini de tamamlamak için büyük bir uğraş veren, köklerimizden gelen gücümüzün farkına varan, 2023, 2053 ve 2071 gibi torunlarımızı da içine alan bir vizyonun sahibiydi.
“Bir millet uyanıyor” diyenlere “millet uyandı” cevabını veriyordu ama gelin görün ki konjönktür hiç de uygun değildi.      
                                       
Yılların dostluğu ve müttefikliğinin aslında koca bir yalan olduğunun anlaşılması için “Uzun Adam”ın o kendine özgü tepkisi bekleniyormuş meğer…
“Dünya 5’ten büyüktür” diyerek tüm ezberleri bozan Reis’in, özellikle Suriye konusunda nasıl yalnız bırakıldığını yaşayarak öğrendik.
Hemen herkesin sustuğu, sessiz kalmamızın bir politika olduğunu sandığı ortamlarda bile dünyayı şaşırtmaya devam etti, kendilerini “büyük” gören devletlerin ne denli bir ikiyüzlülük sergilediklerini haykırdı ki, bu, görülmüş şey değildi.

Dışarıda fırtınalar koparken, savaş ateşi sınırlarımızı tutuşturmak üzereyken içeride küçük hesaplarla uğraşıp yolunu kesmek isteyenlere milleti gösterdi, her defasında ondan aldığı güçle siyasi rakiplerinin manevra alanlarını daralttı, söylemlerini zayıflattı, iktidar alternatifi olamayacaklarının altını kalın çizgilerle çizdi.
Sırf muhalefet yapmış olmak için ona cephe açanlara gurur abidesi sayılabilecek yatırımlarla, hayatımızı kolaylaştıran yeniliklerle karşılık verdi, kara mizah tarzı bir yaklaşımla “efendim, Marmaray var” diye eleştirenleri ise tebessümle karşıladı, milleti için doğru bildiklerini yapmaya devam etti.

Yollar, havalimanları, köprüler ve tünellerin yanı sıra dünyada ticaret yapmadığımız tek bir ülke bırakmadı. ATAK helikopter projesi, ANKA insansız hava aracı, denizaltı, gemi, tank, top, uydu ve “uçak gemisi” diyerek yeni bir süper gücün ayak seslerini duyurdu. İtiraf etmeliyim ki, coğrafyamız cehenneme dönüştürülmeseydi gelebileceğimiz aşamayı hiç kimse tahmin bile edemezdi ama tüm ihanetlere rağmen gücümüzü test etme şansını verdikleri için farkında olmadan bize iyilik mi yaptılar, ne? 
Yerli Araba?                                                                                                        
Bir süre gündemde kalmasının ardından vazgeçildiğini sandılar ama tanımıyorlardı Uzun Adam’ı, ya da tanımak istemiyorlardı.

Kanal İstanbul?                                                                                              
“Çılgın Proje”
olarak halkın hafızasında yer bulanlar birer birer ortaya çıksın diye çalışıyordu ekipler ve ülkemiz için hayati derecede önem taşıyan projelerin öyle tozlu raflarda kaybolmasına filan asla izin vermezdi Uzun Adam çünkü diğerlerine benzemiyordu.

“Yerli ve Milli…”      
                                                                                     
Kabuk kırılmış, yeryüzünün en bereketli topraklarına yeniden kök salınmış ve güneşi görmüştük, derken, bir iki yaprak ve yolumuza devam ediyorduk.
Pasaportumuz daha da değerliydi artık, büyük bir imparatorluğun bakiyesi olarak küllerimizden yeniden dirilmek istiyorduk ve duruma bakılırsa havaya girmiştik bile…                                                      
Komşularımızla “sıfır sorun” pek de memnun etmemişti beyefendileri ve kapalı kapılar ardında çevirdikleri dolaplar bir bir ortaya çıkıyordu daha sonraki fotoğraflara iyi bakıldığında…

Ortadoğu ve Afrika başta olmak üzere yıllardır ihmal ettiğimiz topraklara geri dönüyordu “efsane” ve bin yıllık kardeşlikten bahsediyordu. Bu, öyle bir heyecan dalgası oluşturmuştu ki, pek çok başkentte “ne yapmaya çalışıyor” kaygılarına yol açmıştı

Nükleere karşı yürüyenlerin yeni adresinin Gezi Parkı olduğunu pek çok genç ve entelektüel anlayamamıştı bile… Onca patırtının “üç beş ağaç” yüzünden çıkarılmadığını öğrenmeleri çok geç olmadı, sivil darbeyi planlayanlar, il sorumlularını bile atayanlar Uzun Adam’la dans ettiklerini gördüklerinde çok geç kalmışlardı. Taksim’in göbeğinde tüm dünyaya verilmek istenilen “çevreci isyan” fotoğrafı beklenen etkiyi asla gösteremedi, millet, duygularını istismar eden örgütlerin bundan sonraki provokasyonlarına karşı daha dikkatli bir duruş sergilemeyi öğrendi. 

Bir domino taşı etkisi yaratan Arap Baharı’nın Suriye’den sonra Türkiye’yi de sarsma beklentisi, zaman uzadıkça suya düştü ve ciddi eleştiriler alsa da “sözünü arkasında duran” bir ülke olarak güven verdi Türkiye ve Uzun Adam. Bombardımanın gününü bile belirlediği halde Suriye açıklarında demirleyen gemileri hiçbir işe yaramadı ABD’nin, Rusya’nın devreye girmesiyle çözüm daha da zorlaşırken düşman görüntüsü veren ülkelerin aslında ne denli dost oldukları ortaya çıktı.
Ya İran’a ne demeli?            
                                                                                   
En zor günlerinde her türlü riski alarak ambargo uygulamamakta direnen Türkiye ve dolayısıyla Uzun Adam’a bunu yapmamalıydı…                          
Sayın Başbakanımızın ziyaretinin şüphesiz olumlu yönleri olacaktır ama Tahran yönetiminin her fırsatta Yeni İran’ı kurma yolunda ilerlediklerini beyan etmelerinin aslında bir aldatmacadan ibaret olduğu, ABD, AB ve Rusya’nın özel katkısıyla mezhep merkezli bir yayılma politikasını adım adım sürdürdükleri görülmektedir.

“Yerli ve Milli” diyerek başladık ve anladık ki bir ülkenin kalkınması sadece o ülke başkentini ilgilendirmiyor, bizi iyice köşeye sıkıştırıp hiçbir hamle şansımız kalmadığını sanıyorlar ama bunlar Uzun Adam’ı tanımıyorlar. Amerika’nın ‘Kuzey’ine kırılınca‘ Güney’e gidiyor, Avrupa yan çizince Afrika’ya… 
‘Yerli ve Milli’ diyor ama uluslararası gelişmeleri de iyi okuyor, çevremizde olup bitenlerin farkında ama kime güveneceksin bu dünyada? Türkler ve Araplar birbirleriyle kanlı bıçaklı kalsınlar diye yıllardır özel çaba gösterenleri hayal kırıklığına uğrattı (!) Uzun Adam, Suudi Arabistan’la dost oldu, Kuzey Irak’la ilişkileri en üst düzeye taşıdı. İsrail’le ilişkiler düzeldi, Mısır için de yakında iyi haberler gelirse ABD ve AB haricinde kimse şaşırmasın… 
Millet, uzun bir aradan sonra ‘adamı’na kavuştu, Uzun Adam…                
Ülkenin kaderinde söz sahibi bir ekibin lideri mi yoksa liderin ekibi mi?        
Bu soruya bir sonraki yazımızda cevap aramaya çalışacağız.  
“Hiç eleştirilecek, önerilecek bir şey yok mu” diye soranları duyar gibiyim.    
   
  1950’den sonra tek başına iktidara gelen DP, onun çizgisindeki AP ve dört eğilimi birleştiren ANAP’tan bahsederek AKPARTİ’yle ilgili öngörülerimizi paylaşacağız ki, kendi renklerimizin farkına vardığımızın sloganı sayılan ‘Yerli ve Milli’nin zarar görmemesi için önerilerimizin hayati derecede önemli olacağını düşünüyoruz. 

Unutmayalım ki geleneksel bir siyasi mecradan akmıyorsanız partinizin ömrü sizinle sınırlıdır. En yakın arkadaşlarımızdan bazılarının, biz hayatta iken çeşitli gerekçelerle yollarını ayırdıklarına, en ağır eleştirilerde bulunduklarına şahit oluyoruz, bizden sonra? 
Türk siyasi hayatında demokratik yollarda tek başına iktidara gelen dördüncü partidir AKPARTİ… Beğenen beğenmeyen herkes biliyor ki, karizmatik lideri Erdoğan’a borçludur bu başarısını; Menderes, Demirel ve Özal gibi…  
Kim ne derse desin, rüzgar devam ediyor ve Uzun Adam bıkmadan usanmadan ‘Yerli ve Milli’ diyor.