“And olsun biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele” (Bakara, 2/155)
Sabır, bazen olana, bazen olmayanadır. Bazen çok sevdiğimizle, bazen hiç sevmediğimizle, bazen çok sevmekle, bazen sevilmemekle, bazen de çok sevilmekle… Bazen hastalıkla, bazen de sağlıkla. Kimi zaman varlıkla, kimi zaman da yoklukla. Kimi zaman aileyle, ana, baba, kardeş, evlat, torun, akraba, bazen de eş, dost, arkadaşla.
Sabır kelimesi Arapça “s-b-r” kökünden gelmektedir. “Tahammül, katlanma” anlamlarında kullanılır. TDK’de Sabır; 1. isim Acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi; dayanç, çıdam, 2. isim Olacak veya gelecek bir şeyi telaş göstermeden bekleme şeklinde tanımlanmıştır. (https://sozluk.gov.tr/)
Sabır, Kur’an’da kelime ve türevleri ile birlikte doksanüç ayette yüzüç kere yer almaktadır ve sabrın önemi ile ilgili bir çok hadis bulunmaktadır. Tasavvufta da sıklıkla yer alan sabır ile ilgili bir çok alim görüş belirtmiştir:
“Sabır, her ferahın, her başarının anahtarıdır.” der Elmalı’lı Hamdi Yazır.
Sabır; “Yüzü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır.” ve “Zorlu ve sıkıntılı zaman geçene kadar, rızk sıkıntısına ise Allah için tahammül göstermektir.” Cüneyd-i Bagdadi.
“Sabır, Allah’ın emirlerine karşı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak, musibetin elemlerini yudum yudum içerken de sükûneti korumak ve maişet alanını fakirlik istilâ ettiği zaman zengin görünmektir.” Zünun-i Mısri
“Sabır iman yüzünden baş tacı olur. Sabrı olmayanın imanı da yoktur. ‘Peygamber Sabrı’ olmayanın imanı tamam değildir.” Mevlana Celaleddin-i Rumi.
“Sabur” ismi Allah’ın güzel isimlerinden bir tanesidir. Bu da sabretmenin ne kadar kıymetli olduğunu ve yüce Allah tarafından ne kadar önemsendiğini göstermektedir. Yüce Allah’ın bu ismi, çok sabreden, günahkârları cezalandırmakta acele etmeyen, intikam almayan anlamındadır.
Sabır söz konusu olunca akla ilk gelen kişi şüphesiz ki Hz. Eyyub peygamberdir. Çok fazla malı, çok çocuğu vardı. Allah mallarını aldı, sabretti. Allah çocuklarını aldı, sabretti. Vücuduna hastalık ve musibetler verildi, o yine sabretti. Kavmindeki ileri gelenlerden bir grup onun için: “Onun başına gelen bu musibetler ancak ve ancak işlediği büyük günahın sonucudur” dedi. Bunu işiten Hz. Eyyub, Allah’a çok yalvardı yakardı ve “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” Bu yakarıştan sonra ve sabretmesinin bir mükafatı olarak ona hem fiziksel sağlığını hem de kaybettiği ailesini ve servetini fazlasıyla geri vermiştir.
Dünya denilen şu fani hayat yolunda herkesin sabırla sınandığı durakları olmuştur, olacaktır da. Kimileri bu duraklarda sabırla bekleyip doğru yolu bulurken kimileri bir sağa bir sola koşturarak yolunu kaybedenlerden olmaktadır. Sabretmek konusunda bir konuyu da açıklığa kavuşturmak gerektiğini düşünüyorum. Sabretmek her şeye sabretmek değildir. Çünkü her şeye sabretmek insanın kendi onurunu ve varlığını yok saymasıdır. Kur’anı Kerim Allah’tan gelen her şeye sabredilmesini, kuldan gelenlere direnerek mücadele edilmesini emretmektedir. Sabır konusunu iyi anlamak bu açıdan önemli, çünkü sabır şahsımıza ve yakınımıza yapılan hakaret, zulüm, namus ve şerefini zedeleyecek davranışlar karşısında, sabrın sonu selamettir, deyip beklemek yerine, sonuna kadar mücadele vermektir.
Sabır imanın yarısıdır, der bir hadisinde Peygamber efendimiz. Sabır kavramına baktığımız zaman sabır gösterilmeyecek konuları yukarıda belirttik. Peki, neye nasıl sabır gösterilmelidir?
Sabır konusu üç şekilde ele alınmaktadır:
1- Allah’ın emirlerini yerine getirme konusunda sabır göstermek,iyiliği emretme ve kötülükten alıkoymada başa gelen musibetlere karşı direnmek.
2- Yasaklardan kaçınmak için sabır göstermek.
3- Hayat boyunca karşılaşılan zorluklar konusunda sabır. Allah tarafından gönderilenler (hastalı, sakatlık, doğal afetler), Allah'tan gelen musibetleri gönül hoşluğu ile karşılama ve o'nun takdirine teslim olmak. İnsanlar tarafından gelen ve kişinin gücünün yetmediği durumlar (dedikodu, iftira vb.). Elinden gelen bütün mücadelesini vererek Allah’a tevekkül etmektir.
Peki, kişiler neye göre sabreder veya sabırsızlık eder, isyan eder? Bu durum her zamanki gibi ebeveyn tutumlarıyla ve ilaveten Allah inancı ile ilgilidir. İnsanoğlu bazı ahlaki tutumları doğuştan getirirken bazılarını da yaşarken edinirler. Burada en önemli unsur başta aile olmak üzere yaşadığı çevredir. Kişiler çevresinden ve yaşantıları yoluyla sabır ile ilgili davranışlar edinirler. Ebeveyn olmak sadece bir çocuğun dünyaya gelmesine vesile olmak değil dünyaya getirdiği o çocuğu da hakkını vererek yetiştirmek ve sınırsız sevmektir. Ebeveyn olmak kendi kabuğundan sıyrılıp aile denilen ortak kabuğu giyebilmektir. Kendi kabuğundan çıkmadan, ben buyum, ben böyleyim, demek yerine, içinde bulunduğu koşullara sabırla ve şükürle uyum sağlamaktır. Sabır konusunda nasıl bir davranış sergileyeceği kişiye doğumuyla birlikte kodlanmaktadır. Öyle ki anne-baba olarak yeni doğduğunda bebeklerin ağlamasına sabredemeyip şiddet dahi uygulayanları duyuyoruz maalesef. Yine çocuğunun anlattıklarını sonuna kadar dinlemeye sabredemeyenler, çocuğun her istediğini anında alarak onu sabır meyvesinden mahrum bırakanlar, çocuğuyla oynayıp vakit geçirmeye tahammül edemeyip çocuğunu kendisinin yerine sanal ebeveynlere teslim edenler…
Diğer çok önemli husus da çocukların manevi anlamda gelişmesi için doğru eğitimi verebilmektir. Allah’ı çocuklara doğru anlatıp korku unsuru olarak kullanmak yerine, Allah’ın yüceliği, merhameti, çocukları çok sevdiği anlatılmalıdır ve yaşanılan olağan dışı durumlarda sabırla davranılmalı ve çocuklara örnek olunmalıdır. Allah çocuklara doğdukları ilk günden itibaren anlatılmalıdır (Bebektir anlamaz demeyin her şey onların beynine kodlanıyor).
Sabır öyle paha biçilmez bir şeydir ki, özümseyip sabrın gücüne vakıf olanların ruhu şifa bulurken, sabırdan uzak olanların hayatları da, çevresindekilerin hayatları da her zaman zorlu olmaktadır. Allah’a inanmak, her şeyin O’ndan geldiğine ve ona döneceğine, O’nun sonsuz kudretine ve gücüne tüm yüreğinizle inanmak ve bunu idrak etmekle, emir ve yasaklarına uymakla olur. Allah kullarına sabır ve namaz ile dua etmeyi emretmiştir ve “Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2/153).
Sabır konusu her zaman şükür ve tevekkül etmek ile birlikte tam anlamını bulmaktadır. Çünkü kişi sahip olduklarına şükredip, sahip olamadıklarına sabrederek ve elinden gelen bütün gayreti gösterip sonunu Allah’tan bekleyebildiği ölçüde tam olarak sabretmiş olur.
Sabır konusunda en zor olanın da varlık ve bolluk içindeyken şımarmadan ve isyana düşmeden şükredebilmek olduğu da bilinmektedir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamber’imizin “Arkadaşlar sıkıntıyla imtihan edildik, sabrettik; fakat genişlikte imtihan edildik, sabredemedik.” sözlerini hatırlamak gerekir.
Sabır insanoğlunun karşılaştığı birçok zorluk ve sıkıntının aslında bir imtihan olarak kendisine sunulduğunu idrak edebilmek ve elinden geleni yapıp bekleyebilmektir. Yine sabretmenin zıddı olan ve bir şeyin zamanından önce olmasını istemek, hemen oldurmaya çalışmak anlamına gelen acelecilik, Kur'an'da insanın psikolojik zaaflarından birisi olarak belirtilmektedir, “İnsan hayra dua eder gibi şerre dua eder” (İsra,17/11).
Sabır insanın ruhuna dinginlik veren, dertleri hafifleten bir ilaç gibidir. Ve sabır her kim olursak olalım insan olduğumuzu ve ne kadar aciz olduğumuzu bize hatırlatmak için çok kıymetlidir. Çünkü sabır elinden geleni yapıp sonrasını mülkün sahibine teslimiyetle emanet etmektir. Sabır tatbik edebilenler için en iyi terapidir. Çünkü hiçbir şeyin bize ait olmadığını bilmek ve mülkün sahibini anmak insanoğlunu kibirden arındıran ve mutlak teslimiyete geçiren önemli bir süreçtir.
Eskiden bir büyüğümün sabırla ilgili anlattığı bir kıssayı paylaşmak isterim: Allah’ın Peygamber efendimize vermiş olduğu en büyük mucize sabırdır. ‘Ya Muhammed, sen kızını çok seviyorsun, ama kızının canını alacağız. Ne diyorsun?’ dendiğinde, Peygamber efendimiz (s.a.v) ‘Sabır Allah’ım.’ demiş. Ardından ayet inmiş ve senden sonra kızın ölecek, denmiş.
Yine Hz. Peygamber, oğlu İbrahim’i kaybettiğinde kabri başında sessizce gözyaşı dökmüş ve yanındakiler ağlıyor musun diye sorduklarında; “Kalp üzülür, gözlerden yaş gelir, ancak şikâyet yoktur.” demiştir. İnsan olarak yaşanılan zorluklar karşısında üzülmek, ağlamak elbette ki çok normal tepkilerdir. Ancak feryat figan, yakasını yırtmak ve kendine vurmak çok hoş karşılanmayıp yasaklanmıştır. Allah’ın her ganimeti sabır isminde tecelli eder. Çünkü sabır insanı ayakta tutan ve güzel sonlara götüren çok değerli bir davranıştır, sabır yeryüzünün en zor ve en gizemli sırrıdır. Çünkü bilmediğimiz birçok başlangıçlar ve bitişleri içinde barındırır.
Sabırla sonuna kadar okuduğunuz için müteşekkirim. Bu yazı sabır konusunda kendimdeki noksanları anlamama vesile olması açısından şahsım adına çok kıymetli.
Sizlere de sabır ışığında bir yol yürümek adına yardımcı olursa ne mutlu bana.
HAFTANIN ÖNERİSİ: Sabır konusunda kendinizi ve davranışlarını gözden geçirmeyi tavsiye ediyorum.