Türkiye’de yaşanan kentleşme süreci içinde bir yandan kentlerin ölçeği, diğer yandan kentlerin biçimini belirleyen süreçler değişmiştir. Hızlı kentleşme süreci ile birlikte kentlerin gelişme özelliklerindeki değişmeler sonucunda, özellikle 1980’li yıllardan başlayarak belediyelerimizin gündemine büyük çaplı projelerin gelmeye başladığı görülmektedir. Kentsel gelişme, büyük projelerle gerçekleşme eğilimi göstermektedir. Artık, büyük kentlerimiz, tek tek binaların eklenmesiyle büyüyen bir yapıdan çıkarak, geniş parçalar şeklinde büyüyen bir yapıya kavuşmuştur. Hızla büyüyen kentlerimizde kaynak sağlama sorunuyla karşılaşan belediyeler, kentsel ranttan daha etkin yararlanabilmenin başlıca yolunun, büyük projeler geliştirilmesi ve uygulamasından geçtiğini geç de olsa anlamış görünüyorlar. Kentsel gelişmenin böylesine ön plana çıktığı bir bağlamda, proje yönetimine ve finansal kaynaklarına duyulan gereksinime daha da yakından bakılması zorunlu olmaktadır. Proje olgusunun çok geniş bir yelpazeye yayılmış olması ile birlikte, projelerin genelde sahip olduğu ortak özellikler değişmemektedir: *Her projenin belirli hedefleri vardır ve bu hedefler doğrultusunda bir sonuca ya da çıktılara ulaşmayı amaçlamalıdır. *Her projenin bir finansman planı ve ayrı bir bütçesi olmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin metro inşaatında olduğu gibi, finansman planlaması doğru yapılmayan proje önemli maliyet artışına ve gecikmeye neden olmuştur. *Finansman sorununu aşabilmek için genellikle yüklenici firmanın önerdiği kredi olanaklarına dayanan belediyeler, sonuçta kendi tasarladıkları projeden çok, yükleniciler tarafından geliştirilen projeleri uygulamak durumunda kalmaktadırlar. *Her proje kendine özgüdür. Aynı konulu projeler söz konusu olduğunda bile her proje, kendine ait özellikler taşıyan, birçok yönüyle diğerlerinden ayrılan, benzersiz projeler olacaktır. *Büyük projeler, kentin gelişme dinamiklerini önemli ölçüde etkileyeceği gibi, kentsel rantların dağılımında ve paylaşımında da değişiklikler yaratacaktır. 2 *Kuşkusuz, projenin boyutları ve önemi büyüdükçe, ortaya çıkan sorunlar da farklılaşmakta ve karmaşıklaşmaktadır. Büyük projelerin önemli toplumsal sonuçlar doğurması nedeniyle, bunların siyasal açıdan anlamları da yüksek olmaktadır. TOKİ’nin projelerinin, hızlı tren, metro, tüp geçit, köprüler, barajlar ve oto yollar yapımının siyasal iktidara puan kazandırdığı yadsınamaz bir gerçektir. Büyük projeler ve yatırımlar kararsız seçmenlerin oyunu etkilemektedir. Vatandaş bu işlerin borç ya da kredi boyutuyla ilgilenmemektedir. Kendi yaşam kalitesinin yükselmesi vatandaşı ilgilendirmektedir. Belediyelerin ve kamunun yüksek borç tutarlarını kimse konuşmamaktadır. Osman Gazi Köprüsü, Marmaray ve 3. Köprüde olduğu gibi. Halk, devlet ya da belediyeler borçlandı, onlar ödesin anlayışı içindedir. Borçlanarak yaratılmaya çalışılan refah anlayışından çoğunluk hoşnut görünmektedir. *Toplumsal haklılığı kurulamayan, siyasal gerilimler doğuran projelerin başarı şansı azalmaktadır. Öte yandan, sağlıklı bir şekilde projelendirilmemiş, ihale sürecinde etkinlik ve şeffaflık sağlanamamış, yeterli denetleme ve değerlendirme mekanizmaları kurulamamış, proje yönetimi için gerekli düzenlemeler yapılamamış, bağımsız finansmanı sağlanamamış projelerden, hedeflenen ve arzulanan sonuçlar elde edilmemektedir. Sonuçta, hem siyasal ve toplumsal maliyeti ağır proje başarısızlıkları yaşanmakta, hem de büyük ölçüde kaynak savurganlığı ortaya çıkmaktadır. Biraz da tebessüm: Temel gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş. İş ilanında üniversite mezunu, iyi Fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş. "Hoş geldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz?" "Üniversite mezunu değilim." "Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız." "Yabancı dil bilmem." "Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz." "Pazarlama konusundan anlamam." "O zaman niye geldiniz canım kardeşim ?" "Bu işte bana güvenmeyin. Onu demeye geldim."