Yeni dünya düzeninde vergicilik anlayışının, devlete normal hizmetlerinin yanında ekonomik gelişme için gerekli olan maddi olanakları sağlaması, vergi yükünü vatandaşlar arasında adil dağıtmakla kalmayıp, vergi sisteminin toplumda gelir ve servet dağılışlarındaki adaletsizlikleri giderici yönde yardımcı ve etkili olması ile vergilerin ekonomik hayat üzerindeki olumsuz etkilerini, kaçınılması mümkün olmayan en alt seviyelerde sınırlamasını sağlaması beklenmektedir.
Türkiye’deki vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin oranının yüzde yetmişleri geçmesi halkın üzerindeki vergi yükünü adaletsiz bir şekilde artırmaktadır. Seçim dönemlerinde yapılan hesapsız harcamaların bütçede yarattığı açıkların kapatılması için en kolay yol olarak seçilen vergi ve harçların artırılması enflasyon yükselişi olarak halka geri dönmektedir. Türk vergi sisteminin ekonomik gelişme üzerindeki etkilerinin bir türlü özlenen seviyeye çıkarılamaması ve vergi potansiyelinden yararlanma oranının düşüklüğü devam etmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik yürekleri sızlatmaktadır.
Merkezi yönetim, diğer kamu kurumları ve özel sektörün 450 milyar dolar borç yükü ile 50 milyar dolar civarındaki cari açık ekonomik kırılganlığı artırmaktadır. Sosyal güvenlik yükü düşürülmeli, belediyelerdeki ve kamu kurumlarındaki aşırı savurganlık önlenmelidir. Dünya bankacılık ve finans sektöründeki güven bunalımı yapay bir likidite darlığı yaratmaktadır. Dünyadaki tasarrufların yer aradığı bu ortamda, sermaye akışındaki olası aksamalardan çekinilmelidir.
Ekonomide her önlemin bir zamanının olduğu unutulmadan güçlü ve sıkı maliye politikası ile uzun vadeli pozisyonların çoğaltılması çabaları ödün verilmeden. uygulanmalıdır. Küresel likidite endişelerinin sürmesi gelişmekte olan ülkelerde satışları beraberinde getirecektir. 2018 daha zor bir yıl olacaktır. Ekonomik verimliliğin OECD düzeyine çıkartılması önlemlerine hız verilmelidir.
Türkiye’nin jeopolitik ve coğrafi konumu, iç dinamikleri ve temel yapısal sorunlarını aşan finans sektörü ile toplumsal ve ekonomik gelişme sürecinde önemli avantajları olacaktır. Siyasal ve sosyal belirsizliklerini gideren, altyapı eksikliklerini tamamlayan, hukuk reformu ile hukuk sistemini yenileyen bir Türkiye’nin her konudaki istikrarı artarak devam edecektir. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler iyileştirilmeden ve işsizlere istihdam yaratılmadan toplumsal barışın ve mutluluğun sağlanamayacağı da en önemli bir gerçektir. İşte bu noktada, vergi, kendi başına bir amaç olarak değil, diğer ekonomi ve sosyal politikaların oluşumunda bir araç olarak görülmelidir. Vergi politikalarının hızlı, adil ve dengeli kalkınma hamlelerinde etkin bir araç olarak kullanılmaları gerçeğini hiç kimse gözardı etmemelidir.
Ekonominin uluslararası rekabet gücünün artırılması, yeni istihdam olanaklarının yaratılmasına ve iş gücünün niteliğini yükseltecek kurumsal ve yapısal düzenlemelere öncelik verilmesi, kamu politikalarından kaynaklanabilecek belirsizliklerin giderilmesi, maliye, para ve gelir politikalarının uyum içinde sürdürülmesi, kamu yatırımlarının verimli, etkin ve zamanında gerçekleştirilmesi, kamunun finansman gereksiniminin orta ve uzun vadede mümkün olan en düşük maliyetle karşılanması ve ihracata yönelik ve dar gelirli yurttaşların refah seviyesini artıracak bir büyüme ortamının sağlanması gerekmektedir.