Türkiye’de yıllardır konuşulan, ancak, kabul edilebilir düzeye bir türlü indirilemeyen kayıt dışı ekonominin boyutları her geçen gün daha da büyümektedir. Haksız rekabete neden olan, devletin mali gücünü zayıflatan, vatandaşın güven duygusunu sarsan ve yabancı sermaye girişini ürküten en önemli faktörlerden birisi olan kayıt dışı ekonomiden neler anlamamız gerektiği şu şekilde açıklayabiliriz:
Çeşitli kaçakçılık ve kumar gibi yasal olmayan yollardan elde edilen gayri meşru kazançlarda bir bakıma kayıt dışının kapsamına girmekle birlikte, biz burada daha çok vergi dışı bırakılan ekonomik faaliyetler üzerinde duracağız. Tabii şu hususu da göz ardı etmemek gerekiyor. Kaçakçılık, kumar, hayali ihracat ve ihale vurgunları gibi yollarla edilen kazançların, yasal ticarete sokulması, kayıt dışı ekonominin başlangıç noktasını oluşturabiliyor. Kara para olarak tanımlanan bu kanalların beslendiği kaynakların kurutulması, kayıt dışı ekonomi ile mücadelede başlangıç noktalarından birisi olarak görülüyor.
Diğer taraftan, yasal ticaret zemini ortamında alış ve satışlarını belgelendirmeyerek veya gerçeğe aykırı beyanlarda bulunarak, vergi kayıp ve kaçağına sebebiyet vererek, kayıt dışında kalmayı sistem haline getirenler önemli bir bölümü oluşturuyor. Her iki durumda da, elde edilen haksız kazançlar bir şekilde ekonomik faaliyetler içine giriyor. Demek ki, parayı takip ederek, para hareketlerinin kontrol altına alınması, sorunun çözümünde önemli ipuçları verecektir. Aslında, Türkiye’de kayıt dışı ekonomi ile mücadelede esas problem, kayıt dışı ekonomi ile kalkınmanın ülkemizde sanki gizli bir model gibi uygulanması gerçeğidir. Bu bakımdan, akşamdan sabaha bu sorunu çözmeye çalışmak olanaksız görülmektedir.
Ancak, Türkiye ekonomisinin de daha fazla bindiği dalı kesmeye tahammülü yoktur. Zamana yayarak ve tüm caydırıcı unsurları kullanarak kayıt dışı ekonominin boyutlarını katlanılabilir bir düzeye çekmekte şart olmuştur. Sadece Maliye Bakanlığı’nın çabaları ve bazı göstermelik tedbirlerle bu sorunun üstesinden gelmek olanaklı değildir. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele topyekün bir savaşı gerektirir ve siyasal irade ister. Siyasal iradenin ciddi anlamda ağırlığını koymadığı durumlarda hiçbir sorunun çözümünde sonuca ulaşılamaz.
Son yıllarda yaşanan çeşitli kaçakçılık ile ilgili bilgiler devletin resmi raporlarına bile yansımışken, bu konuda hiçbir önlem alınmaması düşündürücü olduğu kadar da trajiktir. Sürekli ertelenen kararlar, siyasal iradenin önemini açık bir şekilde göstermektedir. Sınırlarını ve gümrüklerini kontrol edemeyen bir ülkenin, kayıt dışı ekonomi ile mücadele etme şansı son derece zayıftır.
Sermayenin ve iş adamlarımızın temsilcisi konumundaki TÜSİAD ve TOBB gibi meslek kuruluşları ile mali müşavir ve denetçilerin temsilcisi TÜRMOB’un önerileri dikkatle izlenmelidir. Yüksek vergiler ve sosyal güvenlik kesintileri ile adil olmayan ve tabana yayılamayan bir vergi sistemi, esnafı, tüccarı ve sanayiciyi zorunlu olarak kayıt dışına itmektedir. Denetim sisteminin, etkili ve caydırıcı bir konuma kavuşması büyük önem taşımaktadır. Kayıt dışı ekonominin boyutları büyüdükçe, gelir dağılımındaki adaletsizliklerde hızla artmakta, kaynakları daralan devlet kamu yatırımları azaltmakta ve sosyal politikalar bir başka bahara bırakılmaktadır.
Türkiye ekonomisi bu sistemi daha fazla kaldıramaz. Zenginleri hızla daha zengin olan, buna karşılık yoksulluk sınırının altında yaşamak zorunda olan insan sayısı her geçen gün çoğalan ülkemizde, kayıt dışı ve kaçak ekonomiye izin vermek, soyguna ortak olmakla eş anlamlı kabul edilmelidir.