Cari açık Türkiye ekonomisinin yumuşak karnını oluşturmaya devam ediyor. Yıllardır uygulanan dalgalı kur politikası ve sıcak para girişlerinin fazlalığı nedeniyle döviz kurunun düşük kalması, ara malı ve hammadde girişinin ithalat yoluyla karşılanması kolaylığını sağlayarak, cari açığı süreğen bir hale getirmiştir. Aslında, Türkiye’de en az cari açık kadar konuşulması gereken önemli konulardan birisi de adaletsiz ve yüksek oranlı vergi sistemi ile kayıtdışılığın, suç ekonomisi olarak tarif edebileceğimiz haksız kazançları beslemesi sorunudur.

      Bugünkü ekonomik yapı içerisinde, mali istikrar ve bütçe disiplini en önemli bir çıpa olarak değerlendirilirken, yüksek oranlı vergiler ve kayıtdışılık da olumsuz faktörler olarak öne çıkmaktadır. Toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergilerin %70, dolaysız vergilerin ise %30 olan oranı, AB’nin iki katı olup, dolaysız vergiler yönüne değişmelidir. Vergi tabanının geliştirilmesi yerine, sürekli olarak akaryakıt, sigara, içki ve otomobil satışları üzerine KDV ve ÖTV bindirilerek yürütülmeye çalışılan vergi sistemi, kayıtdışı ekonominin nedeni olduğu kadar da sonucu olmaktadır. Vergi oranları yükseldikçe kaçakçılık ve kayıt dışılık artmakta, suç ekonomisinin korsan müteşebbüsleri palazlanmaktadırlar.   

     Akaryakıt, içki ve sigara kaçakçılığı almış başını gidiyor. Uyuşturucu, silah ve diğer mal kaçakçılığını da bunun üzerine eklerseniz işin tehlikesi ortaya çıkıyor. Bu işlerden elde edilen paralar bir şekilde Türkiye’nin ekonomik yapısı içinde dönüyor. Aman sermaye ürkmesin anlayışı ile de zaman zaman göz yumuluyor.  Ne şekilde bir vergi reformu yaparsanız yapın, denetimin en etkin unsuru olan ”nereden buldun” sorusunun sorulamaması ya da sorulmaması, tüm önlemleri sonuçsuz bırakacaktır.

     Bütçe disiplini, bankacılıktaki sağlıklı yapı ve borç rasyolarına güvenerek, cari açığı, kayıt dışılığı ve yavaş yavaş dişini göstermekte olan enflasyon canavarını görmemezlikten gelerek atılacak adımlar, işlerin birden bire ters dönmesine neden olabilir. Cari açığı risk taşıyıcı boyutlara taşıyarak elde edilen büyüme kimseyi yanıltmasın. Ne yazık ki, ülkeye giren sıcak para geçicidir. Kaybedilen dövizler ise kalıcıdır.

     Türkiye’nin son otuz kırk yıllık ekonomi politikalarını incelediğimizde, kayıt dışı ekonominin, sanki ekonomik politikaların bir parçası olarak kabul edildiğini görüyoruz. Kayıt dışılığı, sadece Maliye Bakanlığı’nın alacağı bazı önlemlerle bertaraf etme şansı yoktur. Kayıt dışılığın insani boyutu vardır. İdari boyutu vardır. Yasalarla ilgili boyutu vardır. Topyekün bir mücadele gerektirir. Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden para kazanmanın yolu olan rüşvet ve yolsuzluklarla da ilişkili olan kayıt dışılık, toplumsal ahlakı da derinden etkilemektedir. Gizli ekonomi diye de adlandırılan kayıt dışı ekonomi, büyük bir problem olarak gösterilmesine rağmen, nedense siyasetçiler bindikleri dalı kesmeye devam etmektedirler.

     Biraz da tebessüm edelim diyerek, yazımızı bir fıkra ile sonuçlandıralım:

Bir grup muhasebeci kendi aralarında sohbet ederken, sürekli değişen vergi mevzuatından şikayet ediyorlarmış. Çok sıkıntılı görünen bir arkadaşları; “Bir daha dünyaya gelirsem kesinlikle muhasebeci olmayacağım. İmam olmak istiyorum” demiş. Neden imam olmak istediğini sorduklarında ise; “İmamlıkta yaklaşık bin dört yüz yıldır mevzuat değişmiyor” yanıtını vermiş.