163 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği hükümlerine göre yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek üzere yatırım maliyetine eklenmesi; işletme dönemine ait olanların ise ilgili bulundukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası" ilkeleridir. Vergi uygulamaları açısından tahakkuk ve dönemsellik ilkeleri gereğince, her gelir veya gider unsuru ait olduğu hesap döneminin kazancının tespitinde dikkate alınmaktadır. Buna göre; alınan kredinin bir iktisadi kıymetin iktisabında kullanılması halinde, krediye ilişkin faizin iktisadi kıymetin aktifleştirildiği hesap döneminin sonuna kadar olan kısmının iktisadi kıymetin maliyetine intikal ettirilmesi, bu hesap döneminden sonrasına isabet eden kısmının ise maliyete intikal ettirilmek veya doğrudan gider yazılmak yönünde işleme tabi tutulması, söz konusu kredinin finansman amacıyla kullanılması halinde ise kredi sözleşmesine müstenit borcun değerleme gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınması ve faiz miktarının hesap dönemi ve geçici vergi dönemleri dikkate alınmak suretiyle mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmek suretiyle değerlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, karşılıklar Vergi Usul Kanununda ortaya çıkan veya olması beklenen fakat miktarı kesinlikle kestirilmeyen ve teşebbüs için bir borç niteliği arz eden belli bazı zararları karşılamak maksadıyla hesaben ayrılan meblağlar olarak tanımlanmış olup Kanunun ilgili diğer maddelerinde yer verilmeyen karşılıkların ayrılması mümkün bulunmamaktadır.
(23) nolu Türkiye Muhasebe Standardı’na göre ise; “Borçlanma Maliyetleri” İşletmelerce, bir özellikli varlığın elde edilmesi, inşası veya üretimi ile doğrudan ilişkilendirilebilen borçlanma maliyetleri, ilgili özellikli varlığın maliyetinin bir parçası olarak aktifleştirilir. İşletmeler, diğer borçlanma maliyetlerini oluştukları dönemde gider olarak muhasebeleştirirler.
Bir özellikli varlığın elde edilmesi, inşası veya üretimi ile doğrudan ilişkilendirilebilen borçlanma maliyetleri ilgili varlığın maliyetine dahil edilir. Bu tür borçlanma maliyetleri, güvenilir bir biçimde ölçülebilmeleri ve işletmeye gelecekte ekonomik fayda sağlamalarının muhtemel olması durumunda, özellikli varlığın maliyetinin bir parçası olarak aktifleştirilir.
İşletmelerce borçlanma maliyetlerinin bir özellikli varlığın maliyetinin parçası olarak aktifleştirilmesine, aktifleştirme koşullarının sağlandığı tarihte başlanır. Aktifleştirmenin başlama tarihi, işletmenin aşağıdaki koşulların tümünü sağladığı tarihtir: (a) İşletme, varlık için harcama yaptığında; (b) Borçlanma maliyetleri oluştuğunda; (c) İşletme, ilgili varlığın amaçlanan kullanıma veya satışa hazır duruma getirilmesi için gerekli işlemlere başladığında.
Bir varlığın amaçlanan kullanıma veya satışa hazır duruma getirilmesi için gerekli tüm işlemler esas itibarıyla tamamlandığında, borçlanma maliyetlerinin aktifleştirilmesine son verilir.