Siyasetçilerin karşılaştıkları olaylar sırasında gösterdiği davranışlar ve verdikleri tepkiler, ahlaki tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Unutulmaması gerekir ki, insanlar herzaman iyi olanı ya da iyi buldukları şeyleri severler ve örnek alırlar. Yanıldıkları yer, neyin iyi olduğunun değerlendirilmesindedir. Bu noktada, toplumun yapıcı ve dürüst değerlendirme yapabilmesine olanak tanıyan bir ortamın yaratılması önem kazanmaktadır.
Her insan, zihnini işgal etmesine izin verdiği egemen düşünce yüzünden şu anda olduğu insandır. Hayat, her durumda seçimlerden ibaret değil midir? Her şey, kendi seçimimize bağlıdır. İnsanın bilerek ve isteyerek zihnine yerleştirdiği ve teşvik ettiği düşünce ve davranışlar, kişinin her hareketini ve davranışını kontrol eden ateşleyici gücü oluşturmaktadır. Bu nedenle olumlu duyguları zihnimizin hakim gücü olarak destekleyip geliştirmek, olumsuz duyguları ise zayıflatarak bertaraf etmek, ortadan kaldırmak çok önemlidir. Kişinin kendi kendine tekrar ettiği şeye, doğru olsun ya da olmasın, en sonunda inandığı bilinen bir gerçektir. Eğer bir insan bir yalanı durmadan tekrar ederse sonunda yalanın gerçek olduğunu kabul edecektir. Üstelik bunun doğru olduğuna inanacaktır.Çünkü, bilinçaltı yapıcı ve yıkıcı düşünce dalgaları arasında ayırım yapmamakta olup, ona verdiğimiz malzemeyle, yani düşünce dalgalarımızla çalışmaktadır. Bilinçaltındaki data girişi sorgulamadan almaktadır.
Ahlak kuralları gruptan gruba, toplumdan topluma değişebilmektedir. Çoğulculuk, katılımcılık ve saydamlık siyasi ahlakın yerleşmesinde ve olumlu gelişmesinde önemli bir yere sahiptir. Dünya yolsuzluk ve yoksulluk ligindeki sıralama, ülkelerin içinde bulunduğu durum hakkında objektif bilgiler sunmaktadır. Türkiye'deki siyasal yozlaşmanın üç temel sosyo-ekonomik nedeni olarak; hızlı nüfus artışı, hızlı ve plansız kentleşme ile olağanüstü ekonomik gelişmeler gösterilebilir. Siyasal partiler, bürokrasi, çıkar ve baskı grupları ile seçmenlerin varlığı, siyasal süreçlerde dört önemli faktör olarak birlikte değerlendirilmelidir.
Kamu ihalelerinden beslenen siyasal bir yapı hiçbir zaman topluma güven vermez. Siyasi kurumlara ve siyasetçilere olan güvenin artırılması konusunda kendilerine büyük görevler düşmektedir. Tamamen genel başkanlarının güdümünde ve çok seslilikten uzak hareket eden siyasetçilerden, ne kendilerine, ne de başkalarına fayda gelir. Zaman zaman TBMM Genel Kurulunda yaşanan olumsuzlukları gençlerimize ve çocuklarımıza nasıl açıklayacağız. Topluma örnek olması gereken siyasetçilerin, milyonların gözü önünde birbirlerine karşı geliştirdikleri hakaret ve saldırıların siyaset kurumuna olan güveni temelden sarstığını görmemek ve duymamak için kör ve sağır olmak gerekir. Sürekli bindikleri dalı kesen siyasetçiler hatalarının farkına vardıklarında iş işten geçmiş olabilir. Bu kargaşa içerisinde, nitelikli ve özgür düşünebilen Milletvekilleri seslerini duyuramamaktadırlar.
Madem ki, tüm sorunlarımızın çözüm kaynağı olarak TBMM'yi görüyoruz, öyleyse değişim önce buradan başlamalıdır. Aksi takdirde, “siyasi sapık” ve “cinsi sapık” suçlamalarından kurtulamayız.