Yüksek düzeydeki yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile başlayan,Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Gülen Cemaati arasındaki güç mücadelesi Türkiye’ye pahalıya mal oluyor. Bir zamanların “Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız” reklamında olduğu gibi al birini vur diğerine.

Yıllardır el ele ve kol kola Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin altını oyan, yağmayı ve talanı birlikte yapan, Türk Ordusu’nun kahraman komutanlarını ve gazetecileri zindanlara gönderen eski dostlar, rant ve güç paylaşımında anlaşamayınca birbirlerini yemeye başladılar.

Türkiye’deki terör, yapısal reformlar sorunu,yolsuzluk ve rüşvetin derinleşerek devam etmesi, ekonomik dengeleri olumsuz etkilemektedir.Tüketici Güven Endeksi’nin, Reel Kesim Güven Endeksi’nin ve Sektörel Güven Endeksleri’nin azalması, yabancı kaynakların gelişme yolundaki ülkelerden çıkıp gelişmiş ülkelere dönmeye başlaması ekonomideki tehlike sinyallerini gösteriyor.Başkasının parasıyla bol para harcama bir yere kadar sürdürülebiliyor. Yabancı parasını geri isteyince işler karışıyor.

Bunların yanında, bir taraftan, halk, refahın daha hızlı artmasını istiyorsa, daha çok tasarruf etmek ve daha çok çalışıp verimliliği yükseltmek zorunda olduğunu mutlaka bilmelidir diyeceksiniz, diğer taraftan da yolsuzluk ve rüşveti ortaya koymaya çalışanları darbe yapmakla suçlarsanız, güven ve istikrarı bozarsınız. 

Devletin içinde kimin kime gücü yeterse onun dediği oluyor. Hukukun gücü olmayınca güçlerin hukuku üstünlük sağlıyor. Tüm bunlar olurken, yasaların tahrip edilmesi, siyasi istikrarla birlikte ekonomik istikrarı da baltalıyor. Suç ekonomisi ile mücadelenin önemi daha da artıyor.

Türkiye ekonomisindeki sorunların çözümünde, katma değeri yüksek ileri teknolojik ürünlere yatırım yapacak bir stratejinin geliştirilmesi, işgücü kalitesinin yükseltilmesi ve girişimciliğin desteklenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması ile risk sermayesi için uygun ortam yaratılması,olmazsa olmaz konular olarak ön plana çıkıyor.

 

Bir ekonomist fıkrasıyla yazımızı sonlandıralım:

Bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist ıssız bir adaya düşmüş. Yiyecek bir şey yok. Ancak, bir bakmışlar sahile vuran bir konserve kutusu: Dolma!

Fizikçi demiş ki:

- Bir taşla vurup açalım, yeriz.

Kimyacı demiş ki:

- Ateşe atalım hem sıcak bir şeyler yemiş oluruz hem de kutu açılır.

Ekonomist lafa girmiş:

- Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var.