Cumhuriyet Halk Partisi’ni denizin ortasında motorları susturulmuş büyük bir gemiye benzetebiliriz. Ancak, kaptan köşkünün motorların çalışmadığından haberi yok. Ne ileri gidiyor ne de geri. Yüzde 25 oya abone oldular. Bu hantallığın nedenlerini defalarca yazıp söylemekten yorulduk diyebiliriz. Özet olarak şunu söyleyebiliriz: Üye anlayışının ve yapısının çarpıklığı ile siyaset yapma tarzının yani yönetim anlayışının yetersizliği.
Cumhuriyet Halk Partisi, üye yapısını, “El ele ve omuz omuza” üyeler bütününe getirmelidir. “Yüz yüze ve göz göze” siyaset yapmayı ilke edinmelidir. Tüm bunları sadece seçim dönemlerinde değil, sürekli uygulayabilmelidir. Aksi takdirde; sözde demokrasinin muhalefet ayağı olarak figüran rolünden öteye geçemez. Geleceğin siyasetinde, “dijital siyaset”in öne çıkacağını da iyi bellemelidir. CHP, siyasi önderlik yapabilmelidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 01 Kasım öncesinde, gerek yönetim değişikliği ve gerekse aday değişikliği yapmasının partiyi ve seçmeni pozitif etkilediği inkar edilemez bir gerçektir. Ancak, CHP kaptan köşkü bu cesareti gösterememiştir. Muhafazakar ve sağcı kanattan CHP’ye monte edilen yöneticilerin ve adayların partiye hiçbir katkısının olmadığı bir kez daha görülmüştür. Kendi öz çocuklarına değer vermesi gerekir. Genel Merkez’den gelecek bina kira parasını bekleyen örgüt başkan ve yöneticilerinden de kurtulmalıdır. Örgütler genç ve yaratıcı, parti programı ile ilgili donanıma sahip partililerden oluşturulmalıdır.
Bugün gelinen noktada, her zaman olduğu gibi parti içi mücadele öne çıkacaktır. Parti içi mücadelenin olması kötü bir şey değil. Ancak, bu yarışın koltuk kapma mücadelesinden çok, program, tüzük ve etkili siyasi yapılanmada olması bir anlam ifade edecektir. CHP’nin 35 ilde milletvekili çıkaramaması, yıllardır süregelen bir zayıflıktır. Parti yönetimi bunun üzerinde duracağına, o illerden gelecek olan ve çoğu masa başında belirlenen 276 kurultay delegesi ile ilgilidir. Bu kurultay delegeleri de belirleyici olmaktadır.
01 Kasım seçim sonuçlarında, Devlet Bahçeli’nin uzlaşmaz tutumu ile PKK’nın çok etkin olduğu, genel kabul gören bir görüş olarak belirlenmektedir. Sözde ülkücülerle, PKK yandaşlarının aynı partide birleşmeleri hiç beklenmiyordu. Bu durum çok çarpık görünmekle birlikte, aslında, Türkiye’nin terör belasından kurtulması konusunda önemli bir gelişmedir. Yeni kurulacak hükümette, PKK terör örgütü ile yapılacak müzakerelere Tuğrul Türkeş mutlaka katılmalıdır. Şunu belirtmeden de geçemeyeceğim: AKP, eli silahlı terör örgütü ile müzakere değil, mücadele yapılması gerektiği bu sefer unutmaz inşallah. Çünkü, çözüm süreci adı altında eli silahlı terör örgütü ile yapılan görüşmeler, Türkiye’ye çok pahalıya mal olmuştur. PKK, önce silahlarını teslim etmeli.
07 Haziran seçimlerinin muhalefetin üstünlüğü ile sonuçlanmasına rağmen, muhalefet partilerinin bir hükümet kuramamaları ve hatta Meclis’i bile açamamaları halkın gözünden kaçmamıştır. 01 Kasım seçimleri şunu bir kez daha göstermiştir: Halkın çoğunluğunun demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, insan hakları, gelir dağılımı, yolsuzluklar ve hukukun üstünlüğü ile bir ilgisinin olmadığı, daha çok TV’lerdeki diziler ve evlilik programları, yeşil kart, devlet yardımları, tarikatlar, türbe ve tekkelerle ilgili olduğunu.
Merak ediyorum. Şu soruyu acaba kaç kişi kendi kendine sordu: 07 Haziran’a kadar uyuyan PKK terör hücreleri, ne oldu da 07 Haziran’dan sonra doludizgin terör eylemlerine başlayarak, yüzlerce polisimizi ve askerimizi şehit ettiler? 01 Kasım seçiminin tarihinin kesinleşmesinden sonra da terör eylemleri bıçak gibi kesildi? İşte, seçim sonuçlarının gerçek analizi, bu sorunun yanıtında gizlidir.
Sonuçta, sandığın iradesine herkes saygı göstermek zorundadır. Yeter ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel değerleri ile kimse oynamasın.