Çocukluğumdan beri 1000'in üzerinde bir sayıda film izlemiş ve subliminal mesajlara kafa yormuş, sinemayı önemseyen ve nitelikli bir diplomasi ve tanıtım aracı olarak gören biri olarak Hz. Muhammed filmini izledim. Ki izlemeden önce hem sosyal medyada hem de yazılı-işitsel-görsel medyada hakkında yayınlanan yorum, haber ve eleştirilere dikkat kesilmiştim. Açıkçası elimde olmadan filmi bu eleştirileri göz önünde bulundurarak izlemek zorunda kalmaktan da pek memnun değilim.

Bu yaşıma kadar Ebrehe'nin ordusuna gidip develerini isteyen peygamberin dedesi Abdulmuttalip öyküsünü çok kez dinledim. Bu hikayeyi her dinlediğimde bir şeylerin yarım kaldığını, fıkra tadında anlatılmasında bir sorun olduğunu, Abdulmuttalip  karakterinin sadece develeri için Ebrehe'nin karşısına çıkmış olabileceğinin doğru olmadığını hep düşündüm ve sonradan bunun böyle olmadığını da öğrenmiştim. Ki bana göre filmin birinci bölümünde en çarpıcı sahne Abdulmuttalip'in Ebrehe'nin karşısına dikildiği kısımdı. Yönetmen benim daha önce hikayeyi dinleyip eleştirdiğim ve bir eksik olduğunu düşündüğüm kısmın altını çizerek; pasif, kaderci, endişesiz bir Abdulmuttalip karakteri yerine gerçekte olduğu gibi Ebrehe'ye 'daha savaşmadan develeri ganimet sayamazsın' çıkışında bulunup ondan korkup kaçmayacağı mesajını veren, Kabe'nin kapısına yaslanıp endişe ile dua eden bir Abdulmuttalip karakterini sahnelemiş, ayrıca Hz. İbrahim'in dinine inanan, garibanı kollayıp yokluk ve kıtlık anında adil ve cömert olan, Kabe'nin anahtarlarını elinde tutacak kadar nüfuz sahibi, sofrasını sürekli fakir ve fukara ile paylaşacak kadar alçak gönüllü, ölmeden önce bile doğru ve adil  karar verme yetisi olan bir dedenin Hz. Muhammed'e çocukluğu süresince nitelikli bir rol model olduğunu çok güzel bir şekilde işlemiş.

Eleştirilerden biri olan Ebu Talip karakterine haddinden fazla yer verildiği iddiası. Peygamberin çocukluğunu ve ailesini kendisinin emanet edildiği ve tüm çocukluğunu yanında geçirdiği adamın gözüyle anlatmaktan daha doğal bir şey olamaz.

Literatürde de sıklıkla geçen ve filmde yer verilen Rahip Bahira kesitinin; İslam'ın bir anda ve birden bire yer yüzünde belirdiği algısına müsaade etmediği, İslam'ın Allah'ın dinini tamamlayan ve daha önce gelmiş hak dinlerin bir devamı ve Hz. Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu olduğu mesajını  iyi bir şekilde nitelediğini düşünüyorum. Hristiyanların ve Vatikan'ın bu sahne ve mesajlardan çok rahatsız olacağından eminim ki uluslararası festivallerde Hz. Muhammed filmi oynatıldığı için festivallerden çekilen Avrupa ülkeleri haberleri çıkmaya başladı bile.

Aslında bu konuya değinmeyecektim ama bu kısma da ciddi eleştiriler getirildiği için gördüğümü ifade etmekten  kendimi alamıyorum. Filmde denizden karaya balık yağdırıldığı iddiası doğru değildir. Peygamberin ticaret yolunda rastladıkları yerleşkede insanlar rızkını gel-gitler yoluyla gerçekleşen su hareketleri sayesinde balık toplayarak kazanmaktadır. Ki anladığım kadarıyla ya gelgitler yoluyla gerçekleşen su hareketlerinde bir değişiklik olduğundan veya balık miktarının azalması sebebiyle bu yerleşkedeki insanlar açlıkla yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden iddia edildiği gibi denizden karaya yağan balık efsanesi söz konusu değildir.

Özetlemek gerekirse hurafelerin, bidatların, çok tanrıcılığın, putperestliğin gün geçtikçe yükseldiği ve hakim olduğu; köleliğin, kadına ve çocuklara şiddetin, mazluma ve garibe zulmün, adaletsizliğin ve tüm bu hallere sessizliğin hakim olduğu bir dünyaya doğan, dünyaya gelmesiyle pek de olağan sayılmayan olayların gerçekleştiği, Şeytanın Yahudiler yoluyla peygambere zarar vermek için daha çocukken harekete geçtiği, babasını hiç görmemiş ve annesini erken yaşta kaybetmiş, bilinen karakterlerin himayesinde ve o karakterleri rol model alarak büyümüş Allah'ın sevgili kulu Hz. Muhammed'in; çocukluğundan beri bidat, hurafe ve putperestliğe mesafeli olduğu; köleliğe, kadına ve çocuğa şiddete, zalimin mazluma zulmüne ve adaletsizliğe müsaade etmeyip, sessiz kalmadığı ve tüm bunlarla mücadele ettiği; sevgi, tevazu, merhamet, nezaket ve güzel ahlak üzere olduğu filmde çok net bir şekilde işlenmiş, tüm bu mesajlar dikkatlice yerleştirilmiş ve tüm bu durumlar kendisine vahyedilen ayetlere de yer verilerek desteklenmiştir.

Ben filmde ne bir mezhepçilik ne de kötü bir niyet hissettim. Ki çok emek verildiği ve filmin titiz bir çalışmanın ürünü olduğunu düşünüyorum. Tüm bunlara rağmen eleştirilmesi muhtemel bölümler olduğundan eminim ki ben siyer üstadı veya din alimi değilim. İslamofobinin yükseltildiği; savaş, şiddet, adaletsizlik, kölelik ve zulme ortak ya da tüm bunlara sessiz müslüman algısının yerleştirilmeye çalışıldığı ve tüm bu halin devamı için var gücüyle zahmete girenlerin sayısının arttığı bu günlerde ben bir müslüman olarak bu filmi hazırlayanların takdiri hak ettiğine inanıyorum.