Mersin Ekonomi Platformu (MEP) tarafından 4-5/Nisan/2015 tarihlerinde Gülnar’da düzenlenen “Marka Kent Mersin Çalıştayı” Mersin açısından önemli tespitleri ortaya koydu.MEP DönemBaşkanı Ferudun Gündüz’ün, “Başarmak için inanmak gerekiyor”, MTSO Başkanı Şerafettin Aşut’un, “Bir öncelik listesi yapıp, kürekleri aynı yönde çekmeliyiz”, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın, “Ortak noktamız Mersin’e gönül vermiş olmak” ve Mersin Valisi Özdemir Çakacak’ın, “Belli bir zaman dilimi içinde büyük mücadele vermek gerekiyor” sözleri önemliydi.

 Çalışma gruplarından elde edilen sonuçlarda, turizm, ulaşım, şehir planlaması ve çevre, altyapı ile kültür ve sanatın ön plana çıkması beklenen bir durumdu. Ancak, çalıştay sonuç bildirgesinde açıklanan, huzur, güvenlik ve sevgi kaygılarının, katılımcıların hayallerinin öne çıkmasını engelliyor görüşüne pek bir anlam veremedik.

Yıllardır kendisine bir yol arayan Mersin, sonunda aradığı yolu bulacak gibi. Tabii bunun bazı koşulları var. Öncelikle şunun iyi bilinmesi gerekiyor.Durduk yerde ve sadece konuşarak marka kent olunmuyor. Temel altyapı diyebileceğimiz ulaşım, iletişim, çevre, konaklama ve kongre merkezleri gibi hazırlıkların tamamlanması gerekiyor. Devlet ve yerel yönetimler yatırımlarıyla destek olmalı.

“Kentin ana fikri nedir ve kentimiz neyi ile ünlü olmak istiyor?” sorularına verilecek yanıt, doğru tespit edilmelidir.Turizm, organik tarım, sağlık, spor, eğitim, kültür ve sanattan biri ya da birkaçı olabilir. Ancak, az konuda yoğunlaşmak her zaman avantajlı olacaktır.Marka kent olma konusunda atacağınız her adım, diğerlerinden farklı ve size özgü olmalıdır. Farklılıklar yaratıcılığı beslemektedir. Hangi turist için cazibe merkezi olmak istediğimizi ortaya koyabilmeliyiz.


Tüm bu işlerden sonra, kenti etkili bir şekilde temsil edebilecek bir fotoğraf ve  slogan ister. Kentin simgesi haline gelecek bir yapı, bir tesis ya da bir ticari marka olmalıdır. Önce yaşayan çevrede kabul görmek gerek. Artık, rekabetin ülkeler arasında değil, kentler arasında olduğu gözardı edilmemelidir. Fransa’nın yerini Paris’in, İtalya’nın yerini Roma’nın, İngiltere’nin yerini Londra’nın, İspanya’nın yerini Barselona’nın, ABD’nin yerini New York’un ve hatta Türkiye’nin yerini İstanbul’un aldığı gibi.

Marka kent olma konusunda iddialı olan bir kentin tüm dinamiklerinin aynı fikre hizmet etmesi gerekir. Tanıtım alanından marka yaratma ve yönetme alanına geçiş sağlanmalıdır.Dizi ve filmler, roman ve yazılar, büyük spor ve kültür organizasyonları etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Barselona’nın yıldızı,1992 yılındaki Barselona Olimpiyatları ile birlikte parlamıştır. Expo 1889 Paris Fuarı’nın giriş kapısı olarak yapılan Eyfel Kulesi, bugün en fazla ziyaret edilen yerlerden birisidir. Dünyanın en yüksek binası olan “Burj Dubai” büyük ilgi görmektedir. Roma’daki Kolezyum (Arena) da turist kaynamaktadır.Kahire, patlayan bombalar nedeni ile bozulan imajını Christian Jacq’ın Ramses serisi kitaplarıyla yeniden sağlamıştır. Filmlerin meşhur ettiği yerlere örnek olarak da Leopold Cafe (Hindistan), Khao Phing Kan (Tayland), Tom’s Restaurant (New York) gösterilebilir. Türkiye içinde, Asmalı Konak, İkinci Bahar, Sıla dizileri unutulmamalıdır.

     Ne kadar büyük düşünebilirsek, o kadar büyük bir markaya sahip olacağımız unutulmadan, herkese mutluluk verecek bir temayı kapsayacak bir öykü ile yola çıkılmalı. İnsana yatırım ve süreklilik daima ön planda tutulmalı.

Not:Doğa harikası “Aynalı Göl Mağarası'nı (Aydıncık) görmeyenler, Mersin’i gördüm demesin…