Yaklaşık 3 aydır bu köşede haftalık yazılar kaleme alıyorum. Güncel veya dikkat çekilmesi gerektiğini düşündüğüm konularda; bazen kurgulanmış bir hikaye tarzında ve bazen deneme niteliğinde yazıyorum.

155 ihbar hattına gerçekleştirilen asılsız ve isimsiz bir ihbar vesilesiyle yapılan tetkik neticesinde FETÖ/PDY ile ilişkili olduğum düşünülerek 29 Ağustos gecesi Erdemli Toplum Sağlığı Merkezi Başkanlığı devlet memurluğu görevimden uzaklaştırıldım.

Hakkımda verilen uzaklaştırma kararının ilçe sınırları içinde alınması ve bu karar alınırken 'neyidüğümün belli olmadığı' ifadesine yer verilmesi sebebi ile siz değerli muhataplarımla tanışmak ve 'neyidüğümü' anlatmak istedim.

18 Ocak 1985 gecesi Erdemli'de 2 odalı bir evde dünyaya geldim. Dünyaya geldiğimde rahmetli babam Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi, annem çalışanlarının vebalı muamelesi gördüğü bir dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı personeli bir Kur'an kursu öğretmeniydi. Annem bu meslekten emekli oldu, babamsa gençliğini ümmetin ortak derdiyle ve geçim sıkıntısı içinde geçirip, sonunda Cumhuriyet Üniversitesinde öğretim görevlisi olup, 28 Şubat sürecinde zorla emekliliğe ayrılması sağlanıp, genç denecek yaşta emekli olarak yaşayıp genç denecek yaşta vefat etti.

İlkokul yıllarım İstanbul Güngören'de bir cami lojmanında geçti. Çocukluğumda İstanbul'u; İç ve Doğu Anadolu'dan göç etmiş insanları, çamuru, susuzluğu, yokluğu, vb tüm büyük şehir nimet ve külfetlerini tanıma fırsatım oldu.

Derken rahmetli babam Sivas Cumhuriyet Üniversitesine öğretim görevlisi olarak atandı. Sivas. Hayatımın dönüm noktalarından biri. Sert ve soğuk iklimde tanıdığım delikanlı ve hanımefendi komşu ve arkadaşlar. 28 Şubat sürecinde bir imam hatipli oldum Sivas'ta. Çingene mahallesinde döküntü bir okulda evden km'lerce uzakta okudum orta okulu. Çok iyi bir puanım vardı ilkokul sonrası girdiğim sınav sonucunda. İlk ve tek tercihimdi Sivas Anadolu İmam Hatip. Rahmetli çok net tavır koymuş ve tercihe müdahale etmişti. İyi ki de etmişti. Alt ve orta ekonomik seviyedeki çocuklardan oluşan 28-30 kişilik bir sınıfta 4 yıl boyunca okudum.  O dönem muhafazakar kitlenin sosyoekonomik durumunu ifade etmek için sık kullandığım bir örnek var; sınıfta babası yurtdışında çalışan ailesinin maddi durumu iyi bir arkadaşımız vardı, öğle saatlerinde beslenme çantasından aliminyum folyo ile kaplanmış tavuk ve muzu çıkardığında tüm sınıf ona uzaylı görmüş gibi bakardı. Bu sahnenin yıllar sonra konuştuğum arkadaşlarımın hafızasında da yer ettiğini gördüm. Aslında sınıf bir dönemin Türkiye tablosu ve ortalamasıydı.

Aşağıda ifade edeceğim proje ve çalışmaları yapmamı sağlayan İngilizce eğitimimi bu okulda ve herhangi bir destek olmaksızın aldım. Eğitim çok nitelikli ve gerçekleşen çocukluk arkadaş ilişkileri çok sağlamdı. Bu arada sınıfın tamamı erkekti.  Okulu birincilikle bitirdim.

28 şubat süreci endişesiyle rahmetli sınav sonrası kaydımı Mersin'deki Anadolu Öğretmen Lisesine yaptırdı. Ailem Sivas'taydı ve 3 yıl yatılı okudum. Kürt milliyetçileri ve ülkücülerle bu okulda tanıştım. Lise yıllarımın bende anısı zayıftır ve zamanın çok hızlı geçtiğini düşünürüm hep. Okulu birincilikle bitirdim.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi. Ben Boğaziçi matematik ya da işletme düşünüyorken baktım rahmetli ısrarından tıpılayacak tıp yazdım. Açıkçası Türkiye derecesi ve sonrasında gelen fakülte dereceleri sayesinde aldığım ümmetin burslarıyla rahat okuduğumu ifade etmeliyim. Ümmetin bursları; bu ümmete borçluyum. Bu arada burs verenlerimle ilişkilerimi hiç koparmadım.

Hep sorgulayıcı bir tarafım vardı; 'itaat' kavramına mesafeli ve hatta biraz da asi bir gençtim. Rahmetliye bu sebepten biraz çektirdiğimi ifade etmeliyim. Bu cümleyi niye kuruyorum; şimdi FETÖ olarak anılan yapıya liseli yıllardan itibaren mesafeli ve hatta usul ve din anlayışından rahatsızdım. Liseli yıllardan itibaren dini çerçevede Ali Şeriati, Malcolm  X, Seyyid Kutup, Hasan El Benna, Mevdudi gibi isimlerle ve kalemlerle muhataptım. Üniversite süresince bu yapıya karşı reddiye ve mücadele niteliğinde bir tutumum oldu. Açıkçası çok dillendirmeye cesaret edememiş olsam da usul ve üslubu 'put ve şirk' kalıbı içinde değerlendirmekteydim.

Üniversite hayatım süresince İzmir Bornova İlim Yayma Cemiyeti yurdunda konakladım. Son 2 yıl İYC Bornova öğrenci sorumlusu oldum. Son sınıfta uzman olmamaya karar verdim. Siyaset, sosyoloji ve tarih okumalarında kayboluyordum. TUS sınavına hazırlanan arkadaşlarım elimdeki George Orwell romanlarını gördüklerinde deli oluyorlardı. Zira son sınıfta çözüm süreci gündeme gelmiş, Kürt meselesi başlığı altında tartışmalar popülerdi.

Bitlis'in Tatvan ilçesine tayin istedim ve atandım. Derdim coğrafyayı tanımak ve babamın ölümü sebebiyleihtiyaç duyduğum parayı bölge farkından kaynaklı kazanmaktı. Kürtçe öğrendim. Tüm bölgeyi köy köy gezdim. Ve bu arada siyaset, tarih ve sosyoloji okumaları devam ediyor. Aile hekimliğine geçildi. Güroymak'ta kendine ait mahalli bir dili olan 8000 nüfuslu bir beldeye atandım. 3 yıl beldede ve mobil hizmet kapsamında bölge köylerinde ahırdan ve depodan bozma odalarda sağlık hizmeti sundum. Beni çok sevdiler Allah var ben de onları çok sevdim. Hala görüşürüz çoğu ile. 2011-2012 yıllarında artan terör olayları sebebiyle gergin günlerdi. Ambulansı yanlışlıkla vurmasınlar diye tepe lambasını kapattığımız ve hastaların geceleri Scorsky ile taşındığı günlerdi. Tabii ki şimdiki durum ile kıyas kabul edilemez. Şuan o bölgede görev alanların Allah yardımcısı olsun.

Mecburi hizmetimi tamamlamama rağmen çok iyi para kazanmanın verdiği rehavetle kalmaya devam ediyordum doğuda. Doktorlar arasındaki muhabbet; ev, araba, altının onsu ya da arsanın metrekaresine dönüvermişti birkaç yılda. Açıkçası aile hekimliği sistemi doğuda çalışan genç hekimlerin hayal edemeyecekleri miktarda para kazanmalarını sağlamıştı. Evlendim. Hanıma uydum ve rehavetten sıyrılmam gerektiğine inanıp Ankara Polatlı Devlet Hastanesine tayin istedim.

Ankara. Ne düzenli ve ne sıkıcı şehir. Polatlı; Ankara'ya ne kadar yakın ama ne kadar uzak ilçe. Neredeyse her gün nöbet tutuyor ve her ay bir davayla uğraşıyordum. Ceza alıp ceza verdirme arasında geçen bir yıl. Hastalandım. İstifa ettim. Siyaset, tarih, sosyoloji ve din okumaları devam ediyor. 'Hem okurum hem de sigortam yatar' gayesiyle bir kitapçıda tezgahtar olmaya karar verdim. Tabi olmadı. İşe almadılar. Bir gün eve, babamın üniversite döneminden arkadaşı ve hemşehrimiz bir üstad geldi. Kitaplarımı inceledi ve biraz benimle sohbet etti. Ve benim Ankara'da kurulması planlanan bir düşünce kuruluşunun oluşumunda görev alabileceğimi ve ayrıca SETA, SDE, TASAM etkinliklerini takip edebileceğimi  ve bu süreçte kendisinin de bilgi ve birikimi ile bana destek verebileceğini söyledi. On-line proje yönetimi, proje geliştirme, diplomasi, kamu yönetimi, strateji analizi, göç yönetimi gibi başlıklarda okuma ve deneyimimde bana rehber olan bir tecrübeydi ve tahmini 4 ay sürdü. Proje yazmaya ve olası süreç ve strateji analizi modellemeleri geliştirmeye başladım. Göç üzerine okumalarımı ve uluslararası basın takibimi artırdım. Ve deli gibi iş arıyordum.

Başbakanlık himayesinde Dünya İslamofobi Kongresinin planlandığını ve bu çerçevede aynı süreçte Dünya İslam Ticaret Fuarının gerçekleştirileceğini öğrendim. İlgimi çekmişti. Organizatör firma sahibi ile tanıştım. İyi niyetli ama hazırlıksız bir durum sezdim. Neler yapılabileceği üzerine biraz sohbet ettik. Danışmanlık teklif etti. Kabul ettim. Fuarı memleket meselesi etmiştim. TİM, D8 Ülkeleri Genel Sekreterliği, Türkiye Belediyeler Birliği, SESRIC, vs ile sürecin geliştirilmesi üzerine görüşmeler yaptım. Fuar başlıkları, içerikleri, olası koordinatör kurumlar planı ve tüm bunların paket halinde teslim edilmesi sonrasında üniversite mezunu olduğum için devlet tarafından hibe edilen 3 aylık sigorta dışında beş kuruş almaksızın ve cebimden binlerce TL harcamış olarak işten ayrıldım. İlk özel sektör tecrübem tam bir fiyaskoydu. Lakin okumalar devam ediyor ve 3 ayda kurumlararası iletişim ve koordinasyon çerçevesinde müthiş ve pahalı bir tecrübe edinmiştim.

Düşünce kuruluşları ile gerçekleştirdiğim okuma ve deneyim mesaisi süresince göç yönetimi ile ilgili birikimim dikkat çekmiş. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Uluslararası Göç Örgütü ortak projesi kapsamında resmi danışmanlık teklifi aldım ve Türkiye Göç Yönetimi Strateji Analizini 2 ayda hazırladım. Çok beğenildi. Proje tamamlandı. Yine işsizim.

İkizler doğdu. Kenardaki para suyunu çekti. Çocukların bakımında aileden desteğe ihtiyaç vardı. Memuriyete geri dönmeye karar verdim. Memleketim olan Erdemli'ye; Toplum Sağlığı Merkezine atandım.

İlk on beş gün kurumun ne kadar atalet içinde olduğunu ve iş gücünün nasıl israf edildiğini seyrettim. Akşam 16:00'da aşağıdan 'kapıyı kilitliyorum' haykırması dahi rahatsız ediciydi. İşsiz 9-10 ay sonunda çalışmak istiyordum. Bakanlığın kanserle mücadele programı ilgimi çekiyordu. 'Erdemli Kanserle Savaşıyor' diye bir slogan ile ilçe belediyesi ile işbirliği geliştirdim ve bir minibüs ayarladım. Devlet hastanesi hizmetinden memnun olmayan ve meme grafisini Mezitli'de çektirmeyi kabul eden kalabalık kadın gruplarını günde birkaç kez tarama için taşıyorduk. Bir önceki yıl senede yaklaşık 2400 kişi taranmışken biraz gayretle bu sayı 11 ayda 11 bin civarına ulaştı. Erken teşhis ile 9 kişinin hayatı kurtuldu.

Mersin İl Sağlık Müdürlüğü Projeler sorumluluğu teklif edildi. 6 ayda 3 durum analizi ve 4 büyük proje gündeme geldi. 'Düzensiz Göç Yönetiminde Sağlık Politikaları İnovasyon Çalıştayları' başlığı altında kaleme aldığım proje bunlardan biriydi ve Dünya Sağlık Örgütü ve bakanlık tarafından himaye edilmesi planlandı.

Bu arada edindiklerimi sivil toplum kapsamında uygulamak ve memlekete hizmet etmek istiyordum. Mersin'deki görevim süresince; Mersin İmam Hatip Okulları Platformunun koordinatör yardımcılığı verildi. Sayın Mustafa ERİM'le Mersin ve ilçelerinde din ve değerler eğitimi niteliğinin artması ve önümüzdeki neslin gerçek din ile tanışarak yetişmesi amacıyla bir gayret içine girdik. 1 sene içinde 13 ilçede yüzlerce gönüllü, binlerce farkındalık oluşmuş öğrenci ve onlarca farkında olunmasında görev almaya hazır öğretmen ile tanıştık.

Derken TÜGVA'nın Mersin'de kurulması gündeme geldi. Görevi bana verdiler. Sayın Mustafa ERİM katkılarıyla Mersin Kent Mektebini açtık. İl ve ilçelerde binlerce muhatabı olan bir sosyal ağ kurmayı başarmıştık. Gençler; Aytmatov, Malcolm X, Ali Şeriati gibi daha önce hiç duymadıkları karakterlerle tanıştı. Kitap ve sinema çerçevesinde farkındalık sohbetleri, eğitimler, etkinlikler ve sosyal ağ kurma telaşında 4 ay geçti.

Müdürlükte istenmedim ve Erdemli Toplum Sağlığı Merkezi sorumluluğuna vekalet etmem istendi. Kabul ettim. Ve tabii ki idarecilik ve merkezden uzaklaşmam ile sivil toplumdaki görevlerden zaman ve imkan endişesi ile feragat etmek zorunda kaldım. 9 aydır Erdemli'de TSM başkanlığını yürütüyordum. AİLEDENİZ, AFİYETTEYİZ, ALO GEBE DESTEK HATTI, SU DEPOLARININ YENİLENMESİNİN DESTEKLENMESİ VE TEMİZ SU başlıkları altında projeler gündeme getirdim.

'AİLEDENİZ' kapsamında maddi ve manevi sıkıntıda birey ve ailelere ihtiyaçlarına göre destek götürmeyi hedefledik. Yüzlerce aile ve bireyle muhatap olduk. Beni en çok mutlu eden örnekler; kendine yetemeyen engelli veyaşlılara maaş çıkarılmasını sağladık, açlık sınırındaki ailelerin destek almasına vesile olduk, bakım ve ilgiden yoksun çocukları devletin yuvaları ile buluşturduk.

'AFİYETTEYİZ' bir beslenme ve sağlıklı alışkanlık rehberliği projesi; 9 aydır Erdemli ayda ortalama 100 kg civarında kilo veriyor.

'ALO GEBE DESTEK HATTI' projesi telefonun ucunda ilçe halkına 7 gün 24 saat hizmet veren bir ebe ile gebe ve bebek ölüm ve sağlıklarının bozulmalarının önüne geçilmesi hedeflendi. Projeyi iyi tanıtmışız ki haftada birkaç kez mutlaka şehir dışından da aranıp danışmanlık hizmeti veriyoruz.

Temiz su projesiyle Erdemli'deki tüm su depoları durum tespiti yapıldı ve bizim ilettiğimiz veri ve bilgilerle belediye şimdiden 40'a yakın deponun yenileme ihalesini gerçekleştirdi.

Ve gençler. Son 3 aydır da temel endişesi nitelikli bireyler yetiştirilmesini desteklemek, küresel ve bölgesel huzur ve sürdürülebilir kalkınma hedefi çerçevesinde; yetişmiş insan kaynağı ile birlikte çalışmak olan AKDENİZ SİYASET VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ başlığı altında; ümmet ve memleket sevdalısı, yalnız Allah'tan korkup yalnız Allah'a güvenen bir grup genç insan ile birlikte, henüz merkez niteliği taşımayan bütçe ve imkanlarının zamanla gelişmesini umduğumuz bir hayal kurduk.  Gönüllülük esasıyla çalışıp profesyonel nitelikte üretme ve geliştirme arzusu  taşıyan 80'e yakın üniveriste öğrencisi ve mezunundan oluşan ASTAM Fikir Grubunu oluşturduk. KİTAPANALİZ, SİNEKRİTİK, BEYİN FIRTINASI TOPLANTILARI, ÇAY OCAĞI SOHBETLERİ başlıkları altında etkinlikler yapıyor bu etkinlik sonuç ve çıktılarını tüm kamuoyuna sosyal medya üzerinden sunuyoruz. Paramız, bir yerimiz, resmi bir statümüz ya da siyasi veya ekonomik bir çıkar beklentimiz yok. Allah rızası ve ümmet endişesiyle yetişmek ve yetiştirmeyi desteklemek niyetlisiyiz.

Uzun ama samimi bir tanışma oldu. Saygılarımla