Sürekli borçlanma ve tüketmeye dayanan, üretimin unutulduğu, ithalatın körüklendiği, toprak ve inşaat rantının baş tacı edildiği bir ekonomik düzenin sonuna gelindi.Yaratılan sonuç ortada; borç yükü altındaki devlet, özel sektör ve vatandaş,gelir dağılımı adaletsizliği, işsizlik ve enflasyon.Şimdi yapılan ise, bu olumsuz tablo için bir suçlu ya da günah keçisini belirleyerek, hedef göstermek. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’la Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı hedef gösterilmeye en yakın adaylar.

Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir yapmış olduğu değerlendirmede sorunun bir kısmını özetlemiş: "Türkiye’nin son 3 yıldır büyüme performansını kaybeden ülke konumuna geldiğini, iş yapma kolaylığı sıralamasında ülkenin 50’nci sıradan 54’üncü sıraya gerilediğini ifade eden Özdebir, bunun sonucunda da Türkiye’yi tercih eden yabancı sermayenin azaldığını belirterek, Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) bakarsak büyüme sürüyor. Cirolar bir önceki aya göre arttı. Ancak piyasada ciddi bir sıkıntı var. Firmalar kâr edemiyor ve finansmana erişemiyor. Herkes borcunu öteliyor. Vadeler uzadı. İhracat yapmayan, iç piyasaya çalışan işletmeler için ekonomide durgunluk (resesyon) yaşanıyor”

Aslında,Türkiye’nin son günlerde yaşadığı en önemli ekonomik sorun Yeni Cumhurbaşkanı’nınMerkez Bankası Başkanı’nı doğrudan hedef alan sözleri. İşi vatan hainliğine kadar getirdi. Bir Cumhurbaşkanı ekonomik konularda ne kadar bilgisiz olursa olsun, Merkez Bankası Başkanı’nı bu kadar yıpratma yoluna girmez. YeniCumhurbaşkanı’nın  Merkez Bankası Başkanı Erdem Başcı ile yarattığı polemiğin arkasında nelerin hedeflendiği sorusunun yanıtının mutlaka ortaya konulması gerekir.

Yeni Cumhurbaşkanı, ağzını her açtığında dövizin ateşinin yükseldiğini anlamış olmalıdır. Aksi takdirde, bu polemiğin gizli beklentilerinin olduğu sonucuna varılabilir. Yurtdışından dolar getirenlerin daha fazla kazanç elde etmesini sağlayacak olan bu anlayış, Türk halkının cebinden çalınan paraların yandaş sermayeye aktarılması anlamına da dönebilir.

Ekonomide hedef halkın refah seviyesini yükseltmek olması gerekirken, halkı daha çok fakirleştiren senaryoların kabul edilmesi mümkün değildir. Türkiye, ekonomide toparlanmak ve yeni büyüme kanalları açmak zorundadır. Kanal değince sadece akıllarına İstanbul Kanalı’nın rant paylaşımı gelen bir yönetimle de yeni üretim alanlarının yaratılması güç görünmektedir.

     Ekonomideki dalgalanmayı ve enflasyonu sadece faizlerin yüksekliğine bağlayarak savunma yapmak, ahmaklıktan başka bir şey değildir. Çünkü, yüksek faiz, enflasyonun ve üretim eksikliğinin bir sonucudur. Enflasyon düşmeden ve düşme eğilimi içine girmeden faizlerin düşürülmesini istemek basiretsizliktir.

     Serbest piyasa ekonomisinde piyasanın gizli bir sopası vardır. Özellikle faiz politikalarında atılacak yanlış adımlar sonucunda birden bire  ortaya çıkan “piyasanın sopası” öyle bir tepenize iner ki, siz daha ne olduğunu anlamadan ekonomik düzen allak bullak olur.

Türkiye’de gerek kamu borçları ve gerekse özel sektör ve aile borçlarının  yüksek seviyelere ulaşması, daha uzun yıllar FAİZ faktörünün en önemli piyasa düzenleyici araç olarak kullanılmasını beraberinde getirecektir.