Çok zor bir dönemden geçen Türkiye ekonomisindeki kırılganlık her geçen gün daha da artarak tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır. Yabancı kaynaklardan borçlanarak büyümeye çalışan ve inşaat rantını besleyen iktidarın, borçlan ve tüket ekonomisinin sonuna gelindiğini anlamak istememesi, her an, ağır bir ekonomik krizi beraberinde getirebilir. Panzehir belli. Daha fazla gecikmeden kullanıma geçmek gerekiyor. Yazmadan geçmeyelim. Panzehirin “Yapısal Reformlar” olduğunu sağır sultan bile duydu.  



Türkiye ekonomisi kayda değer bir büyüme kaydetmekle birlikte, düşük ulusal tasarruflar ve rekabet gücü zorlukları, yatırımları ve ihracatı sınırlandırmaktadır. Ekonomi yönetiminin mevcut politikalarında bir değişiklik yapmaması durumunda, gelecek dönemlerdeki performansın yakın geçmişe kıyasla daha zayıf kalacağı görülmektedir. Türkiye’nin gelir seviyesinin gelişmiş ülkelere göre yavaşlaması, orta gelir tuzağına düşmesini hızlandıracaktır.
     Finansal sistemin güçlü sermaye yapısını sürdürmesi, sermaye yeterlilik oranlarının ortalama olarak yüksek ve çoğunlukla kaliteli bir sermaye yapısına dayanması olumlu bir görünüm. Ekonomik görünüme ilişkin temel risk, yükselen piyasa ekonomilerine yönelik sermaye girişlerinde yaşanabilecek keskin bir düşüşün olması. Dengesizliklerin artmasına daha uzun süre izin verilmesi, ekonomide yaşanabilecek bir düzeltmenin daha maliyetli hale gelmesine neden olacaktır. Şok tedbirler alınması, her zaman olduğu gibi, dar gelirliler üzerindeki yükü arttıracaktır. 
     Türkiye’nin büyümesi, tüketime olan bağımlılık, düşük ihracat artışı ve ciddi yatırım gereksinimi ile bu durumun meydana getirdiği büyük dış açık dolayısıyla baskılanmaktadır. Daha sıkı bir kamu maliyesi duruşu, dış dengesizliğin azalmasına ve para politikası üzerindeki baskının hafiflemesine katkıda bulunacaktır. Ekonomiden daha hızlı büyüyen faiz dışı kamu harcamaları enflasyonu tetiklemekte ve yapısal mali dengeyi bozmaktadır. Üretimi unutan Türkiye, kamu varlıklarını elden çıkararak ve sürekli borçlanarak ayakta durmaya çalışmaktadır. 
     Enflasyon tehlikesi devam etmektedir. Enflasyonu frenleyecek önlemlerin başında para arzını denetim altında tutmak, kamu harcamalarını enflasyonun üzerinde artırmamak, faizle ilgili kararları daha esnek verebilmek gibi önlemler gelmektedir.2015’teki Genel Seçimleri  düşününce, bu önlemlerin kolayca uygulanamayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu durumda enflasyonda düşüş beklemek pek mümkün görünmüyor. Yiyecek, enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki artışlar dar gelirlileri zorlamaktadır.
Yeni Cumhurbaşkanı’nın mezhepçi ve İslamcı tutumunun, Türkiye’yi dünyada hızla yalnızlaştırması, küresel ekonomik piyasalarda güvensizliği artırmaktadır. Bu durum, ekonomik faktörleri olumsuz etkilemekte ve dış kaynak girişindeki borçlanma maliyetlerini yükseltmektedir.
     Türkiye ekonomisinin düzelmesi, Türkiye’nin ekonomik potansiyelini artırmayı hedefleyen yapısal reformların ilerletilmesine bağlıdır. Özel tasarrufların artırılması ve enerji bağımlılığının azaltılmasının teşvik politikaları öncelikli olmalıdır.