23 Mayıs Akif Emre’nin ölüm yıldönümü. Ölüm haberini aldığımda şaşkınlık ve hüznümü açık eden bir uğurlama metni kaleme almıştım (mersintime.com sitesinden ulaşılabilir). Ölümünden 3 yıl sonra da hüzün ve yaşarken tanışmamış olmanın pişmanlığı var. Rahmet ve özlemle anıyorum.
Akif Emre son 15 yıldır ülke siyasetine damgasını vurmuş, dindar bilincin iktidarının temellerini atanlar arasında yer almış, dindar bilincin siyasi ve entelektüel tarihine büyük emeği geçmiş fikir ve aslında aksiyon adamıydı. Onu birçok kalem sahibinden ayıran temel şey ki bu benim dışarıdan gözlemimdir; fikir haysiyeti taşıması ve hayatı boyunca bunu korumak için mücadele etmiş olmasıdır.
Akif Emre’nin inandığı ve iddia ettiği birçok fikrini bugün sorguladığımı ve tekrar tekrar düşünce süzgecinden geçirmeye çalıştığımı vurgulamamın yazının kalanı için gerekli olduğunu düşünüyorum.
Akif Emre ; us süzgecinden geçirilmiş ‘fikirler’ ve ‘nesirler’ ile iktidara hazırlanan dindar bilinci siyasi ve entelektüel çerçevede besleyen az kaynaktan biriydi. ‘Fikirler temelli nesirler’ kaleme alan bir düşünce adamının etkinlik ve eylemlerinin beklenenin üstünde sonuçlar gerçekleştirebileceğine inananlardanım. Ki Akif Emre’nin cenazesindeki çeşitlilik ve fikri yoğunluk aslında birçoğunun farkında olmadığı ve şaşırdığı bir durum olmuştu.
Fikir haysiyeti taşıyan bir düşünce adamının kaleme aldığı nesir sıklıkla; sloganlardan, düşüncenin önüne geçebilecek şiddette yoğun duygulardan, ön kabullerden ve maksadını aşma riski taşıyan eylemlerden bağımsızdır. Bu çerçevede “Dücane’ye” katıldığımı da belirtmek isterim. Nesir düşüncenin, şiir ise duyguların ürünleridir. Yukarıdaki cümleyi açacak olursam; düşünce ürünü bir nesrin barındırdığı fikir ve iddiaların sloganlara, haddi ve maksadını aşabilecek söz ve eylemlere dönüşme olasılığı; fikir adamı olarak bilinen bir şairin duygu yüklü bir şiirine göre daha düşüktür.
N. Fazıl ‘Sakarya’ şiirini kaleme aldıktan sonra bir eylemler zinciri gerçekleşeceğini, yürüyen ve slogan atanların sokakları dolduracağını hayal ettiğini (aslında zannettiğini) ifade eder. Tabi böyle bir şey gerçekleşmez. Bu örnekle vurgulamak istediğim şey şiirin bir araç olarak fikri niteliği ve kullanım amacıdır. Daha çok motive etmek, sloganize etmek ve duygu-düşünce birliğini teyit etmektir. Ki bu araç çoğunlukla da haddi ve maksadı aşabilecek söz ve eylemlere ortam sağlayabilmektedir.
Dindar bilinci siyasi ve entelektüel olarak iktidara hazırlayan araçların başında şiir gelmekteydi ve kaynakların çoğu şairlerdi. Bu yüzden Akif Emre ve benzeri düşünce adamları, bu kaynaklar arasında nadide ve önemlidir. Ki Akif Emre ve benzeri fikir ve aksiyon adamlarının varlığının ve toplum bilinçlerini beslemelerinin önemine bizzat şahit olduğumuz günlerden geçmekteyiz.
Trollerin, katıldıkları programlarda ve kayıt altına alınan toplantılarda haddini ve maksadını aşan söz ve eylemlerde bulunanların sahip oldukları siyasi ve entelektüel bilincin kaynaklarını sorgulamak gerektiğini düşünenlerdenim. Aksi halde iktidarı dahi rahatsız eden bu ortam ve gelişmeler, dindar bilincin düşünce ve aksiyon dünyasını beslemesi gereken fikir haysiyeti taşıyan kaynakları kurutmaktadır.
“Sosyal İzolasyondan Sosyal İnovasyona” başlık yazımda; sağlık çerçevesinde değerlendirilebilecek ve aşikar olan bir nekahat dönemiyle ilgili ne düşündüğüm değil, engellenemez değişim süreçlerinin farkındalığının ilanını amaçladığımı belirtmiştim. Nekahat dönemlerinin sonunun iyileşme olduğunu, koronanın da bulaştığı tüm yaşamları tamamen yok eden değil bir kısmını yok edebilme olasılığı ile korkutan bir virüs olduğunu vurgulamıştım. Dünyanın ve tabi ki bizim bu süreci bir süredir sadece sağlık çerçevesinde dinliyor, öğreniyor, yorumluyor ve yargılıyor olduğumuzdan yakınmış ve engellenemez ve "geliyorum" demiş olan sosyal ve siyasal değişim süreçlerinin başlangıç aşaması olduğunu iddia etmiştim. Hasta metaforu üzerinden özetleyerek, iyileşen hastanın normale döndüğünde geçimini, eğitimini, sosyal hayatını vb istikbal ve istiklalini etkileyecek tüm hususları memleket olarak iyi çalışmamız gerektiğini belirtmiştim. Ve “Nasıl” diye sorulacağından emin olduğumu, uzun süredir bunun üzerine de kafa yorduğumu ilan etmiştim.
Aslında bu yazı sayesinde ‘nasıl’ sorusu ile gelişen beyin fırtınalarından birini koparmaya çalışıyorum. Dünyada fikir haysiyeti taşıyan birçok düşünce ve aksiyon adamının neredeyse ortak kabulü; dünyada sosyal, siyasal, entelektüel, ekonomik, dini, vs merkezli büyük çatırdamalar ve çöküşlerin olduğu, gelişen çatlak ve oluşan boşlukların gücü elinde tutanlarca doldurulmaya çalışıldığı, kadim toplumlar başta olmak üzere dünyanın bu değişimleri görmesi (öngörme aşamasının geçildiğini düşünüyorum) ve hazırlanması gerektiğidir.
Burada benim gibi içine doğduğu ve içinde büyüdüğü bilinci sorgulayan bir adamın bugünlerdeki en temel endişelerinden biri; içinde yaşadığı toplumun, uzun süredir gerçekleşmesi beklenen ve hatta dillendirilen engellenemez sosyal ve siyasal değişim süreçlerini fikir haysiyeti taşıyan kaynaklardan mahrum bir şekilde yaşamasıdır. İnkar, sloganizasyon, suçlama, tahkir, vs temelli duygu yüklü kaynakların beslediği bir toplumun gerçekleşen değişime hazırlanması ve bu süreci nitelikli yönetmesi tartışılır. Bana göre buradaki daha büyük bir problem, alternatif kaynak arayışında olanların (bu yazıda üzerinde durmadığım) ‘gücü elinde tutanların’ sahip olduğu görsel ve dijital kaynaklardan beslenmeyi tercih etmesidir. Yani daha net ifade edecek olursam; dijital platformlar, sosyal medya, özellikle Netflix, vb kontrol altında tutulan ve belli misyonu olduğu aşikar kaynaklardan beslenenlerin baskın olduğunu görüyorum.
Bir şeyin değişmediğini ve değişmeyeceğini iddia edenlere bir sene önce bugünleri nasıl yaşadıklarını ve bir sene sonrası için neler planladıklarını hatırlamaya çalışmalarını tavsiye ederim. Bu vesileyle tüm okurların bayramını tebrik ederim.