Ben öğretmenim. Ayak bastığım topraklara can verenim. Nereye bakılsa görünen benim. Hangi ses yükselse ben duyulurum. Her mezrasında, köyünde, kazasında, şehrinde memleketimin benim eserlerim durur.
Ben öğretmenim. Sevgiyle sürdüğüm, gözyaşlarıyla suladığım ilimden, irfandan, insandan bahçelerim var. Benim bahçelerimde açar Ayşe, Meryem, Elif, Hasan, Cebrail, Emine, Mervan, Ali…
Yaşamın renk renk çiçekleri.
Mardin’de Doktor Yusuf, sınır köyünde Hemşire Haticeyim. Adana’da Zeynep Öğretmen, Rize’de İmam Cebrail, İstanbul’da Mühendis Rıfat, İzmir’de Ev Hanımı Pervinim. Diyarbakır’da Teknisyen İsmail, Irak yolunda Şoför Metinim, Kars’ta Kerem Komiser, Sivas’ta Teğmen Bülentim.
***
1983 senesinde başladı bu sevgi serüveni. O zamanlar hayatıma giren ilkokul öğretmenimle sevmiştim öğretmenliği. Köyümüzde ortaokul yoktu. Öğretmenimin desteğiyle parasız yatılılık sınavlarına girmiş Elazığ Atatürk Ortaokulunu kazanmıştım. Gurbette geçen ortaokul ve lise yıllarının ardından mezun olup üniversite sınavlarına girmiş, köye dönmüştüm.
1994 yılı, aylardan Temmuz. Tarlada çalışırken, elinde sarı zarfla köy tarafından koşarak yanımıza gelen abimden almıştık ailece müjdeyi. Öğretmenliği kazanmıştım. Babam aslan oğlum deyip beni kucaklıyor, annem ise elleri Allah’a dönük dualarla sevincini gösteriyordu. Evde bir bayram havası yaşanıyordu.
Üniversite yılları ve branşımdan öğretmen alımı olmadığı için atanamadığım bir yıl boyunca özlemle bekledim öğretmen olacağım günü. O zamanlar anladım çok arzulanan bir şeyi beklerken bekleyişlerin de ne denli güzel olduğunu.
1999 yılında vekil olarak Suriye sınırında bulunan bir köyün tek derslikli taş okulunda birleştirilmiş sınıfta merhaba dedim öğretmenliğe. Köye öğretmen geldiğini duyan çocuklar soluğu okulun yanında almışlardı. Akşam olmadan okul temizlenmiş, okulun bitişiğindeki tek odalı lojman bekar bir öğretmen için oturulmaya hazır hale getirilmişti.
Okulun taş duvarları onların sesine hasret, onlar öğretmene hasret bense onlara hasrettim. Yılın sonunda köye atanan öğretmene vermek üzere okulun ve lojmanın anahtarlarını muhtara verirken üzgündük, sessizdik hepimiz.
Biliyor musunuz köye girdiğim ilk gün koşarak okula gelen 3. sınıf öğrencisi Mahmut şimdi köyün öğretmeni. 4.sınıf öğrencisi Emine ise köyün hemşiresi. Sezen Aksu’nun “Bir gün şehre bir film gelir, iklim değişir Akdeniz olur. Gülümse” şarkısına benzer duygularla girmişim meğer hayatlarına.

Bir yıl devam eden vekil öğretmenliğin ardından 2000 yılının Ekim ayında Bakanlıkça il emrine atanmış olan asil bir öğretmendim. Kızıltepe’nin bir dağ köyüne tayin edilmiştim. Üç araba değiştirip köye ulaştığımda mutluydum. Bir aydır beni bekliyorlardı. Ürkektiler benim gibi, sevgi doluydu bakışları. Kim demiş bir meslektir öğretmenlik diye. İlk bakışta aşktı o gün o dağ köyünde, tahta kapılı sınıfta yaşadıklarım.
Kimya öğretmenliğine geçmek bir yana 1.sınıfta aldığım bu minik yürekleri mezun etmeden köyden ayrılmamaya o anda söz vermiştim. Köye de yerleşmiştim. Okulun kullanılmayan küçük bir odasında artık ben sadece sınıfın değil köyün öğretmeniydim.
Öyle paydos olunca hemen ayrılmazdık öğrencilerimle. Kimi zaman sokaklarda birlikte koşar, oyun sahasında birlikte oynardık. Akşamları evlerine giderdim habersiz, onları yoklardım. Utanırlardı, gelmezlerdi benim olduğum odaya. Kapı deliğinden izlerlerdi beni.
Biz birbirimize hayrandık.

Zamanla her şeyin bir sonu vardı. Özenle hazırladığım 5.sınıf karneleri bir sonun habercisiydi. Bavulum elimde köyden ayrılırken kalbimi orada bırakmış, bana bir ömür yetecek hatıraları yüreğime doldurmuştum.

Hangi yıla geri dönsem mutlaka unutamadığım bir hatıra gözlerimin önüne gelir. Sene 2007. Mardin’de yeni açılan bir okula müdür olarak görevlendirilmiştim. Kenar bir mahallede oturan Sait’in ailesi çocuklarının iyi bir eğitim alması için maddi bir yükün de altına girerek evlerini bizim okulun yakınlarına taşımışlardı. Sait’in naklini 2. sınıfa yapmıştım.
Kısa bir süre sonra Sait’in anne ve babası odama girdiler. Üzgündüler, dokunsam ağlayacak gibiydiler. Geçen süreye rağmen Sait’in gelişme göstermediğini anlatıp öğretmenle her görüştüklerinde Sait’in değişmediği, çalışmadığı, yapamadığı ve yaramazlık yaptığı şeklinde hep olumsuz şeyler dinlediklerini söylediler. Bir yol, bir çare arıyorlardı.
Sınıfa gittim. Gülümseyerek Sait’i çağırdım. Ders matematikti. Tebeşiri elime alıp cevaplayacağını tahmin ettiğim bir soru yazdım tahtaya. Hemen cevabı verip yazdı Sait. Bir soru daha. Sait yine doğru cevabı verdi. Sait bir soru daha istiyordu. Yapmak, yapabildiğini görmek, yapabildiğini göstermek onu mutlu ediyordu. Öğretmenle birlikte ailenin yanına odama geçtik. Sait de bütün öğrenciler gibi yapabiliyor dedim. Nerden başlayacağımızı, nasıl yapacağımızı bilirsek ve fark edersek her çocuk başarır, Sait de başaracak diye ekledim.
Sait artık her sabah odamın önünde beni bekliyordu. Kimi vakit elinde bir çiçekle gelirdi. Bir öpücük kondurup yanağıma öyle sınıfa girerdi. Bana inanmıştı Sait, onun için bütün kalbini bana açmıştı. Aslında sorduğum basit iki sorunun ardından kendine inanmıştı ve bütün yollar ona açılmıştı.
O şimdi tercih edilen bir Anadolu lisesinde başarılı bir öğrenci. Öğretmen olmak istiyor benim gibi.

2010 yılının yaz mevsimi. Mardin Yeşilli İlçe Halk Eğitim Merkezinde çalışıyorum. Bir yandan her mahallede kurslar açmaya çalışırken bir yandan okuyamamış kursiyerlerimiz başta olmak üzere gençleri açık ortaokula ve açık liseye yönlendirip kayıt olmaları için onlarla ve aileleriyle görüşmeler yapıyorduk. Açık okulda okusak ne olur ki diyordu bir çoğu. Okusalar çok şey olacaktı. Bunu onlara göstermek gerekiyordu.
İlkokuldan sonra okula gönderilmeyen, yılmayıp açık ortaokulu ardından açık liseyi okuyan ve Çukurova üniversitesi Edebiyat bölümünü başarıyla bitirip Edebiyat öğretmeni olan, köyde yaşayan bir kızımızı getirdim ilçeye. Kursiyerlerimizi, okula devam edememiş kızlarımızı ve aileleri toplayıp ilçenin tek konferans salonunda bir başarı öyküsünün mimarı bu kızımızı onlarla buluşturdum.
Açılış konuşmasında bu programı düzenleme amacımı anlattım. Alkışlarla Edebiyat öğretmeni kızımızı sahneye davet ettim. Salonda bulunan bütün bayanlar kendi hayatlarını dinliyordu adeta. “Ben küçük bir köyde ve imkânsızlıklar içinde başardıysam siz de başarabilirsiniz” cümlesiyle salonda ikinci bir alkış tufanı koptu.
Ertesi sabah açık okula kayıt için odamın önünde sıra oluşmuştu. En çok okumak isteyen, benim de en çok okumasını istediğim ve ailesiyle bunun için defalarca görüştüğüm Pınar da bekliyordu açık liseye kayıt için. O programdan sonra açık liseye kayıt yapan Pınar liseyi başarıyla bitirerek Üniversite Tarih bölümünü kazandı. Pınar, Harran Üniversitesi Tarih bölümünden geçen sene mezun oldu.
O da bir başarı öyküsünün kahramanı şimdi.
***
Ben öğretmenim. Yol benim, yolcu benim, kılavuz benim. Elimde yollarda eskimiş bavulum en içli ayrılık hikayelerini yaşayarak yazan benim.
Gam değil uzayıp giden yollar, yolculuklar. Gam değil bir mum gibi eriyip giden yıllarım.
Bütün ayrılıklar, bütün acılar benim olsun da hep, bir hatıram kalsın tek.
Silinmesin hiç minik yüreklerden adım.