Referandumda dananın kuyruğu kopacak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ya, laik bir sosyal hukuk devleti olarak yoluna devam edecek, ya da, “Sünni İslam Federasyonu’na doğru yelken açarak, hilafetin peşinde koşacak. Gözler, Türk Milliyetçiliğinden ödün vermeyeceğini söyleyen ancak, sürekli olarak iktidara oy veren seçmenlerde. Onların kararı önemli ölçüde rejimi belirleyecek. Referandumda parti değil rejimin geleceği oylanacak.  Toplumun yarısı sanki hipnotize olmuş gibi. Rüşveti, yolsuzluğu, hırsızlığı, mezhepçiliği, bölücülüğü, gericiliği, duygu ve din sömürüsünü görmüyor ve duymuyor. Elbet bir gün uyanacaklardır (!)…

Türkiye’de bugün yaşanan sorunların kaynağında Anayasa’da yazılmış olmasına rağmen kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edilmesi yatmaktadır. Yürütme, yasama ve yargının tek elde toplanmaya çalışılması, otoriter bir yapıyı ortaya koymaktadır. Bir de bunlara havuz medyasını da eklediğimiz zaman, katmerli bir tek adam yönetimi ortaya çıkmaktadır. Bu durum, parlamenter sistemlerde kabul edilebilecek bir durum değildir. Kerameti kendinden menkul şeyhler gibi böbürlenenlerin sonu her zaman hüsran olmuştur.

Türkiye, parlamenter sistemden vazgeçmemelidir. Parlamenter sistemlerde tıkanıklıklara çözüm yolu bulunabildiği gibi, uzlaştırıcı ve esnek yapısıyla kutuplaşmalar önlenebilir. Türk toplumunun yapısı ve Türkiye’deki patronaj sistemi düşünülürse, başkanlık sistemi, her zaman patlamaya hazır bir bomba gibidir. Parlamenter sistemde yargı bağımsızlığını, düşünce ve ifade özgürlüğünü yok edenlerin, başkanlık sisteminde neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum. “Cumhurbaşkanları yol yapmaktan önce yol göstermeyi bilmelidir.”

Suçun,Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki dudağı arasında oluşumunu bulduğu bir hukuksuzluk düzeninde, Ünlü Yunan filozofu Platon’un 2500 yıl önce söylediği gibi;“İrade bir tiranı isterse ne olacak, demokrasi despotizme dönüşecektir. Demokrasi, azınlığı itinayla nasıl koruyacaktır?Daha düne kadar, birlikte çalan, birlikte paylaşan, sahte delilleri birlikte üreten kutsal ittifakın, 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu nedeni ile dağılması ve iktidarın saldırısı, muhalefete olan hazımsızlığını ortaya koyuyor.

Duygu ve din sömürüsü ile mağduriyet söylemlerinin sonuna gelindiği görülmektedir. Bölücü ve gerici anlayışın Türkiye’ye çok zarar verdiği inkar edilemez bir gerçektir. Rejimin itibarsızlaşması, Türkiye’nin itibarsızlaşması ile eş anlamlıdır.Bu arada, Türkiye nasıl kurtulur diye soracak olursanız;Hırsızlar polisleri kovalamadığı zaman”..

Türkiye’nin tapusunu bir kişiye verdiğiniz zaman ADAM fani olunca miras kavgasına girersiniz. Topraklarınız parçalanır. Kurda kuşa yem olursunuz.Devlet’in içinde bulunduğu çöküşü, dağılan Ordu’yu, ekonomik krizi ve Türkiye’nin her noktasındaki alçak terörü de düşünecek olursak, ayrışmayı değil bütünleşmeyi sağlamalıyız.

Benim referandumdaki oyum, parlamenter rejimden, hukukun üstünlüğü ve adaletten, laiklikten, düşünce ve ifade özgürlüğünden  yana olacaktır. Kısacası, “HAYIR”…

Atatürkçü ve milliyetçi, halka yakın, inanç ve fikir özgürlüğüne saygılı, vatandaşın doğruları üzerinden siyaset yapan bir iktidar Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacaktır.