Bilimsel bilgiye ulaşmak için hikmet ehlinin gözüyle bakmak, zahiri olanın ardındaki asıl gerçeği ortaya çıkaracaktır. Fakat bu gerçeğe pozitif bilimle de ulaşmak gerekir. 

Pozitif bilimlerde ilerleme gösterip çağı yakalayan ülkelerde refah seviyesi artmaktadır. Pozitif bilimlerde ilerleyen milletlerin aynı zamanda dünyada teknolojiyi elinde tutan ve bu sayede dünyada hüküm sahibi oldukları unutulmamalıdır.



Bir çok yönden Türk Edebiyatının ilklerinden sayılan, 'Kutadgu Bilig' , kelime anlamı ile “Kutlu Olma Bilgisi” demektir. Bilimin ve aklın penceresini Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig kitabında;

'Ukuş ol yula teg karangku tüni,Bilig ol yarukluk yarattı sini.'(Akıl karanlık gecede meş'ale gibidir; bilgi seni aydınlatan bir ışıktır.) diyerek özetler.

Bilge kişi, bu sözleriyle bizlere ta ezelden verdiği mesajlarla akıl ve bilim olmadan yol aydınlanmaz demiştir. 
İnsanlığın dünya serüveninde ilk insanlardan bu yana gelişen bilim ve teknoloji konularında da durum benzerdir. 

İşte aklımızı ve  bilgimizi idrak ve harman ederek içinden çıkabileceğimiz bir labirent olarak asıl soru karşımızda durmaktadır. 

“Kur’an-ı Kerim; pek çok ayette, aklınızı kullanmıyor musunuz, düşünmüyor musunuz, hiç düşünmez misiniz?” gibi ifadelerle insanlığı düşünmeye sevk ederken bizler;
Yüce Allah'ın ( C.C.) Fil Suresinde: 
'Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? 2- Onların 'tasarladıkları planlarını' boşa çıkarmadı mı? 3- Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi. 4- Onlara 'pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları' atıyorlardı. 5- Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı.' Dediği ayet-i kerimelerde buyurduğu; Ebrehe'nin ordusunu durduran ebabillerin zamanımızdaki karşılığı olarak; uçaklar, insansız hava araçları vb. düşünülemez mi?
Peki ebabilleri uçaklar, insansız hava araçları vb. olarak tahayyül ettiğimiz zaman ayaklarından fillerin üzerilerine bıraktıkları nesnelerin ise bomba, füze vb. olabileceği akla gelmez mi?

İşte acı olan gerçek şudur ki; Kaç asır öncesinden yüce kitabımızda yer alan ayet-i kerimeyi hep namazlarımızda huşu içinde okuduk ama uçak teknolojisini başkaları geliştirdi. Hem uçak teknolojisini hem füze veya bomba teknolojisini geliştirip çoğunlukla İslam aleminin  üzerinde denedi. 

Peki bizler aklımızı neden kullanamadık? 

Neden düşünmedik?

Neden Düşünemedik?

Miraç mucizesi öncesinde Hz. Muhammed’in ( SAV) göğsünün yarıldığı ve kalbinin yerinden sökülüp temizlendikten sonra yerine konulduğundan bahsedilir.
Peki açık kalp ameliyatını bulan kişi neden Müslüman bir bilim insanı değildir?Bu sorular çoğaltılabilir fakat ne yazık ki cevaplar çoğunlukla lehimizde değildir.

İslam'ın bin dört yüz küsür yıllık geçmişinde kadim medeniyetleri, şehirleri ve alimleri var olmuştur. İslâm'ın hızlı bir şekilde yayıldığı ve İslâdevletlerinin yükselişte olduğu çağlarda İslâtopraklarında birçok bilim insanı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler yoğunlaşmıştır. Bu alimler eliyle akıl ve bilim süzgecinden bir çok fikir ve ürün çıktıysa da özellikle sanayi devrimi batı medeniyeti ile İslam medeniyeti arasındaki batı dili ile bilim, doğu dili ile ilim makasının arasını açmıştır.

 
Farabi, matematik, fizik, astronomi alanlarında eserler vererek pozitif bilimlerin başlangıcını oluşturmuştur.Harezmî, matematikte sıfır rakamını kullanan ilk bilim adamıdır. Batıda bilinen ismi Avicenna olan İbni Sina, yazdığı tıp kitabıyla tüm İslam âlemine ve batı dünyasına tıp alanında öncülük etmiştir. Cezeri. İslam'ın Altın Çağında çalışmalar yapan Müslüman bilim adamı ve mühendistir. Sibernetiğin ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen Ebû'l İz El Cezeri'nin Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı olduğu düşünülür.Er Razi, kimyagerdir, sülfürik asidi bulmuştur ve kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur. Ak Şemseddin, Pasteur’dan çok önce mikroplardan, insandan insana bulaşan canlı tohumlar diye bahsetmiştir. Burada adı geçen ve geçmeyen daha birçok Müslüman bilim insanı, tarihe çığır açan fikirlerini rahat bir şekilde ortaya koyarak İslam dünyasını, çağcıllarının aksine, oldukça geliştirmiştir.

'İlim Çin'de de olsa gidip alınız' diyen  Hz. Muhammed’in ( SAV)'in yüce buyruğu bu konuda bir emirdir. Peki, neden İslam âlemi bilim alanında daha çok gelişememiştir? Neden bizler akıllarımızı kullanmadık?

İslam’ın, Türk tarihindeki tartışılmaz yeri sayesinde hiç şüphesiz kadim medeniyetimizde asırlar boyu altın çağlar yaşanmıştır. Tarihte üç kıtada hüküm süren ceddimiz, ilerlemelerini hep bilime ve bilim insanlarına önem verdiği çağlarda sağlamıştır.Hatta bizlerin o altın çağlarda bilim ve felsefe konularında kafa yorduğu demlerde Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarında akıl hastaları özel şifahanelerde müzikle tedavi edilirken; Ortaçağ Avrupa’sında içine şeytan kaçmış, cadı diye bu kişiler yakılarak öldürülüyordu.

Bu altın çağlarda bilimle yükselen kadim medeniyetimizin aynı şekilde bilim sahasında gerilediği zaman dünya milletleri karşısında bilimle birlikte birçok alanda da gerilediği görülmüştür. Özellikle Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında pozitif bilimlere verilen değerin azalması dolaylı olarak koca Osmanlı İmparatorluğunu geriletmeye başlamıştır.

Son zamanlarında artan taassup, bidatlar ve bilimden uzaklaşmanın tesirindeki koca imparatorlukta, savaşlarda komutanlardan bile önde hüküm sahibi olan müneccimlik (falcılık) gibi saçma makamların bulunduğu görülmektedir. İşte, akıl ve bilimden uzaklaşmanın sonucu olarak da, kaçınılmaz son ortadadır.

Kadim medeniyetimizi, pozitif bilimle harmanlayıp geliştirmek amacıyla dünü idrak edip, bugün şuuruna ermek ve yarını planlamak gerekir.

 

Bilim, teknoloji ve bilgi toplumu kelimelerini konumuz ışığında değerlendirelim;

Kainatın yaratılışını büyük patlama ile açıklayan fizikçiler kaotik düzensizlikten düzene doğru evrilen evrene ve onun parçası olan dünyamıza baktıklarında fizikçi gözü ile bilim penceresinden bakarlar. Atom ve atom altı parçacıklar mucizelerini bilen kimyacılar ise atomun hareketlerini açıklarken fizikçilerle birlikte gezegenlerin hareketlerine benzetirler. Matematik ilmi ise sayılarla beraber bir çok ilimdeki denklemi  çözen sihirli bir sarmaldır. Bir biyoloğun gözünden evren ve dünya ise bambaşkadır.Canlılarla ilgilenir biyologlar, hayvanlar, bitkiler ve insanlarla; çünkü onların dünyası canlılardan ibarettir. Gerçek dünyanın hayvanları ve bitkileri nasıl etkilediğini merak ederler, araştırmalarını bu yönde gerçekleştirirler.
Coğrafya bilimiyle uğraşanların ise, evren ve dünyaya bakış açısı daha farklıdır. Yeryüzünü tüm özellikleriyle belirlemeye çalışır. Coğrafya yeryüzünü fiziksel olarak araştırırken, aynı zamanda ekonomik özelliklerine de bakar, araştırdığı bölgenin insansal ve siyasal özelliklerinin tamamını ortaya çıkartmaya çalışır.
İnsanı bireysel veya grup olarak araştırmayı amaçlayan psikolojisosyoloji ve felsefe gibi sosyal bilimler ise, evren ve dünyayı, insanın onunla nasıl bütünleştiği ile ilişkilendirir. Örneğin; güneş ışığının dünyaya olan eğimi mevsimleri oluştururken, psikoloji mevsim değişikliklerinin insan davranışı üzerindeki etkilerini merak eder. Felsefe, genel olarak iyilik, doğruluk, güzellik, insanın anlam arayışına ve aynı zamanda diğer olguların insanları nasıl etkileyebileceğini araştırır. Sosyolojiise, bir grubun içinde yer alan bizlerin bundan nasıl etkilendiğimizi gösterir bize...  

 

'Nazar manzaraya göre değişir' sözünü çok severim. Bakış açısına göre farklı bir şekilde görülseler de tüm bilimler bir noktada buluşurlar. 

İnsanlığın evrensel çıkarları...
İşte daha öncesine kadar açıklanamayan kainatın veya olayların bir parçasını ele alıp, çeşitli metotlardan yararlanarak gerçeğe uygun bilgiler elde etmeye bilim denir.
Bilim alanlarında elde edilen bilgilerin, uygulamaya konulmasına ise teknoloji denir. Bilim bütün insanları ortak bir düşüncede birleştirir. Bilime önem veren milletler, teknoloji alanında ileri giderek daha gelişir, modern ve rahat yaşam koşullarına erişir. Bu nedenle bilim ve teknoloji her alanda esas alınmalı ve insan hayatına yön vermelidir. 

Bu nazarla bakıldığında ' İlim Çin'de de olsa gidip alınız' diyen  Hz. Muhammed’in ( SAV)'in yüce buyruğu üzerine düşünmeli ve Kur'an-ı Kerim'deki hiç aklınızı kullanmaz mısınız ? ' ayetinin gereğini yapmamız gerekir.

İnsanlığın gündemine her gün yeni bir icadın ürünü sunulmaktadır. Bunları kullanmaya başlayan insanlığın yaşamı değişip gelişmektedir. Uydu teknolojisi, nükleer teknoloji dünyayı neredeyse bir evin arka bahçesi gibi küçültmüştür. İletişim teknolojisinin gelişmesi ülkeler, kıtalar arası sınırları yok etmiş gibidir.

Hızla gelişen teknoloji ve bunun sonucu ortaya çıkan gereksinmeler bilgiyi ön plana çıkarmıştır. Artık bilgiler, haberler kıtalar arasında bile televizyon, bilgisayar vb. aracılığıyla ışık hızıyla dolaşmaktadır. Yapay zeka, kodlama teknolojisi vb. gibi inovatif konularla ilgili icatların gelecekte bilgi toplumu haline gelmiş milletleri, diğer milletlerden üstün hale getireceği düşünülmektedir.

Çağımızda bilgi alış verişi ve kullanımı çok önemli hâle gelmiştir. Bu çağ bilgi çağı olarak adlandırılmaktadır. Bu çağı yakalayan, gereklerini yaşayan toplumlara da bilgi toplumu denilmektedir.

Kurtuluş Savaşının sona ermesiyle beraber, geleceğin bilimsel çalışmalarla şekilleneceğini ifade eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923’de şunları söylemiştir:

“Arkadaşlar, bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler, süngü ile değil, iktisat ve ilim zaferleri olacaktır. Ordularımızın şimdiye kadar istihsal ettiği muzafferiyetler, memleketimizi halâs-ı hakikîye sevketmiş sayılmaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferlerimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Muzafferiyât-ı askeriyemizle mağrur olmaya bu yeni ilim ve iktisat zaferlerimize hazırlanalım.” 

Bilgi toplumu hale gelebilmek için akıl ve bilim penceresinden hikmetli gözlerle bakmak lazımdır. Bilgi çağında bilimsel çalışmalara ağırlık verip  bilim insanlarına gereken değeri addetmek gerekmektedir. 

Biraz akıl edip düşünelim ?

Başlığımızdan yola çıkarak konumuza döndüğümüzde bilim kurgu filmlerinin sinema ve televizyonun yaygınlaşması ile tüm dünyada en çok sevilen ve izlenilen filmlerden olduğunu görürüz. 

Adına 'Bilim Kurgu' denilen çoğunlukla fantastik bir dünyanın penceresinden bakılan bu uyarlamalarda insanlığın o zamanlardaki hayal ettiği ufuk konuların paylaşıldığına şahit oluyoruz.

Çoğu zaman ' - Hadi canım sende! ' diyerek hayretle karşıladığımız bilim kurgu filmlerinde veya kitaplarında anlatılan teknolojilerin günümüz dünyasında bir bir gerçekleştiğini büyük bir heyecanla izliyoruz.

Adına bilgi çağı veya inovasyon çağı denilse de; 1900 yılı ile 1910 yılları arasındaki on senelik bilimsel ilerlemenin  belki de on ayda gerçekleştiği zamanımızda bilgi toplumu haline gelmemizin ve bilgiye hükmetmemiz gerekliliği gözler önündedir.

Bilimsel bilgiye ulaşmak için hikmet ehlinin gözüyle bakmak, zahiri olanın ardındaki asıl gerçeği ortaya çıkaracaktır. Fakat bu gerçeğe pozitif bilimle de ulaşmak gerekir. 

Pozitif bilimlerde ilerleme gösterip çağı yakalayan ülkelerde refah seviyesi artmaktadır. Pozitif bilimlerde ilerleyen milletlerin aynı zamanda dünyada teknolojiyi elinde tutan ve bu sayede dünyada hüküm sahibi oldukları unutulmamalıdır.