Felsefeyi pozitif bilimle harmanladığımızda meydana gelecek olası sonuçları irdeleyeceğimiz, okurken sizi düşünce ufkunda yolculuğa çıkaracak yeni bir yazıda baş başayız.

Düşünmenin tarifsiz lezzetini tadan insanoğlunun bunu eylemli bir hale getirmesiyle birlikte felsefe biliminin ilk eserleri ortaya çıkmıştır diyebilirim. Tarihi neredeyse insanlık tarihine eş olarak değerlendirilen bu bilim üzerine çalışma yapmak birçok devirde zor veya imkansız olsa da insanlık bu değerinden hiç vazgeçmedi.

Modern felsefenin babası ithaf edilen Descartes'in "düşünüyorum öyleyse varım" meşhur sözünü neredeyse bilmeyen yoktur. Descartes'in ifade ettiği gibi düşünmek var olmanın sebebi değil, sonucudur. İnsanın düşünen bir varlık olarak ve aynı zamanda akıl sahibi olduğu gerçeğinden yola çıkarak; kendine, çevresine, toplumuna ve evrensel bazda dünyaya karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklarını düşünme yetisi ile aklını birleştirerek pozitif bilgiyi elde etme ve bunu teknik anlamda kullanma şeklinde yerine getirmektedir.

Gelgelelim yazımızın başlıklarından ilki olan mantık kavramına. Eğitim sistemimiz bu kavramı lise matematik dersinin bir disiplini olarak sunsa da çok geniş bir yelpazede incelenmesi gereken bir konudur mantık. Terim anlamı olarak bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan disiplin ve doğru düşüncenin aleti olarak tanımlanmıştır. Mantık bir ispat yöntemi olarak da kullanılagelmiştir.

Yazımızın ikinci başlığı olan diyalektik kavramı ise başlangıçta 'Tartışma Sanatı' olarak adlandırılsa da sonrasında 'Diyalog' ve 'Etik' kavramlarının birleşmesi ile gelişerek değişmiş bir yaklaşımdır. 'Diyalektik' kelimesi eski Yunanca olup, sözlük anlamı, karşılıklı konuşmak veya konuşmak sanatı şeklinde açıklanmaktadır. 'Diyalog' ve 'Etik' kurallar çerçevesinde tez ve antitezin ileri sürülmesiyle belli bir konuda ortak değer yargılarının oluşturulması anlamına gelir.

Mantık ve diyalektik kavramlarının tanımında incelediğimiz; diyalog, etik, değer yargıları, bilgi gibi konular birbirleri içerisinde bir sarmal halinde değerlendirilebilecek ve felsefi açıklamaları olan kavramlardır.

İlk çağdan içinde bulunduğumuz dijital çağa kadar insanlık, karşıtlıkları kullanarak akıl yürütmüş ve elde ettiği sonucu mantık süzgecinden geçirerek bilim ve teknolojinin gelişmesinde fayda sağlamıştır.

Yazımızın başından beri ifade ettiğimiz felsefe bilimi ve alt bileşenlerinden olan mantık ve diyalektik kavramlarının ortak üzerinde çalışma yapan bilim insanları arasında batıda; Soktates, Platon, Aristo, Hegel, Marx, Engels, Kant, Heraklitos ve birçok felsefecinin ismi anılabilir.

Doğu toplumlarında ise Yunan felsefesinin yorumlanması şeklinde başlayan 'İslam Felsefesi' ilk defa Emevî bilgini Halid bin Yezid ile Cafer Sâdık aracılığıyla toplumda ifade edilmiştir. Emevîler zamanında başlayan bu çalışma Abbasîler zamanında hızlanarak Halife Me'mûn tarafından kurulan Dâru'l hikme (Felsefe Akademisi) ile bu sahada önemli çalışmalar yürütülmüştür.

İnsanoğlunun tarih boyunca konu olarak 'kendisini' hedef noktasına koyarak, başkaları ve kainatla olan ilişkiler ağını, İslam'ın temel esaslarını tartışmaya açmadan, yahut onlardan elde edilen akli delillerle sistematik bir şekilde yorumlama ve izah düşüncesi temelinde gelişmiş düşünce akımları İslami felsefe olarak tanımlanabilir.

İslami Felsefenin ünlü filozofları arasında da; Farabi, İbn-i Sina, Gazali, İbn-i Rüşd, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, İbn-i Haldun, Fuzuli gibi birçok kişi ifade edilebilir.

Gerek doğu gerekse batı toplumlarında felsefenin pozitif bilimle harmanlanması neticesinde düşüncenin önünün açıldığı devirlerde gerçekleşen atılımlar insanlığa hizmet olarak kendini göstermiş ve medeniyetin ilerlemesi sağlanmıştır.

  • Doğru ile yanlış arasında ayrım yapabilmek için, inanarak cesaret edebilmek veya kuşkuya kapılarak korkmak gibi ince bir çizgi vardır. Burada mantık ve metot üzerindeki felsefi çalışmaların değerinin ortaya çıkacağı kanaatindeyim.
  • Bir başka deyişle doğruyu düşünebilme cesareti ile doğru düşünce bilgisi her zaman bir arada bulunmaz. Yanlış, haksız yere cesaretle değerlendirilebilir veya bilgi korkunun örtüsü olabilir.

Mantık ve diyalektik çerçevesine dönecek olursak diyalektiğin toplumsal sorunlar üzerinde konuşmak ve onları çözebilmek adına iş ve eylemde bulunmak gibi bir görevi vardır diyebiliriz. Bunu yaparken insan aklından faydalanarak bunu mantık çerçevesinde değerlendirmesi gerekir.

Her şeyin an içerisinde sürekli değiştiğini kendi felsefesinin temeline koymuş olan Herakleitos'un deyişiyle ''bir nehirde iki kere yıkanılamaz''. Fakat her şey her an değişiyorsa, nehre giren insan ve nehir de sürekli değiştiği için mutlak varlıklar olarak değerlendirilebilir mi? Felsefede bu hep tartışılmış bir örnektir.

Her şeyin, her an inanılmaz bir hızda değiştiği bu dünyada değişimi yakalamak; hayatı, bilimi, felsefeyi, sanatı ıskalamamaktır.

(https://bilimselkalem.blogspot.com/2018/03/insanlk-tarihi-acsndan-degisim-yonetimi.html )

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım konular üzerinde birçok filozof hayatlarını ortaya koyarak sayısız eserler yayınlamıştır. Bir yazıya sığmayacak kadar derin ve antitezlerinin de savunulduğu tartışmalı konulardır.

Felsefi bir bakış açısıyla mantık ve diyalektik çerçevesinde ifade etmeye çalıştığım husus, düşünen ve akıllı bir varlık olan insan varlığının temelinde yer alan gücün, düşünce gücü olduğudur.

Doğu ve batı felsefesinin ünlü filozoflarının hayatları incelenirse özgür düşüncenin yayıldığı toplumlarda bilim ve teknolojinin geliştiği ve bunun sonucunda da medeniyetin ilerlediği görülecektir.

Tersine Sorular ¿

  • Doğru işi yapmak mı iyidir, yoksa işi doğru yapmak mı ¿
  • Hayatta sorular mı önemlidir, cevaplar mı ¿
  • Doğru ile yanlış arasında ayrım yapabilmek için inanarak cesaret edebilmek mi önemlidir, kuşkuya kapılarak korkmak mı ¿

Söze esas, konuya mana...

Gelgelelim bu yazıyı kaleme almadaki maksadımıza.

Dijital çağ, ülkemizde ve dünyada yepyeni ufuklar açmaya devam ediyor. Dijital çağın gerektirdiği inovatif bakış açısının bireyden topluma olacak şekilde uyarlanması; kişilerin, kurumların, sistemlerin ve ülkelerin kalkınmasının odak noktası haline geldi diyebiliriz. Doğru kişinin etkili yerde değerlendirildiği yani liyakat esaslı kurum, sistem ve devlet yapılanmalarında da bunu görebiliriz.

İnsanların liyakat esasları gözetilerek konumlandırıldığı kurumların daha nitelikli iş ve hizmet üretmesi neticesinde sistemlerin ve toplumun topyekun kalkınması olasıdır.

Düşüncenin sınırları çok geniştir. Kanunlar itibariyle suç içermeyen durumlar haricinde eleştirel bakışın önündeki engeller kaldırılmalı, yapıcı eleştirel bakış açısına sahip insanların düşünceleri mantık ve diyalektik çerçevede değerlendirilmeye alınmalıdır.

İnsanlık tarihiyle neredeyse eş olarak değerlendirilen felsefe tarihi göstermektedir ki her eylem düşünmeyi gerektirir. Bu nedenle de insanın var olduğu andan itibaren düşünme olgusu oluşmuştur. Çünkü düşünme olmadan hareket etmek, iş veya eylemleri gerçekleştirmek neredeyse imkansızdır.

Özgür düşüncenin ve yapıcı eleştirel bakışın önündeki engeller kaldırıldıkça bireyden topluma doğru her alanda ilerlemeler muhtemeldir.

Mantık ve diyalektik çerçevede düşünen, araştıran ve sorgulayan insanların varlığı hem nesli ihya edecek hem de geleceği inşa edecektir.

Yazımı her alanda önderimiz olan Büyük Atatürk'ün Romanya Dışişleri Bakanı Antonescu İle Konuşmasındaki (1937); gelecek nesiller için önerilerini sunduğu veciz ifadeleri ile bitirmek istiyorum.

"Zamanında kitaplar karıştırdım. Hayat hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. “Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür sırasında sevinç ve mutluluğa yer bulunmaz” diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: “Mademki sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım.” Ben kendi karakterim bakımından ikinci hayat görüşünü beğeniyorum, fakat şu sınırlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Besbelli ki, o adam birey sıfatı ile yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Anlayışlı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir..."

Sağlıcakla, hoşça kalın.