Din tüm toplumlarda belirleyici unsurlardan biri ve hatta en önemlisidir. Bazı toplumlarda etki nasıldır sorgulanabilir. İş bizim coğrafyamıza gelince değişiyor.
İslamiyet'in Orta Doğu coğrafyası ile bütünleştiği kadar, bir başka din, bir başka ülkede bu şekilde bütünleşmemiştir.
Buraya kadar normal. Hatta önemli.
Toplumun ahlak yapısı ve yaşayışı dinin gereklilikleri doğrultusunda yaşanınca sorun yok. Çünkü dinin çıkışı özgürlükçülüktür.
Hz.Muhammed (s.a.v) dönemin dikta rejimlerine karşı mücadelede bulunmuştur.
Ama günümüzde bu bambaşka bir hal almıştır.
Özgürlük kelimesi ile tamamen zıt bir düzen.
Yani Dikta yönetimlerinin hakimiyeti.
Ortadoğu'da İslamiyet'in yayılması, halifeliğin ailelerin tekeline geçmesi ile başladı diyebiliriz.
Ortadoğu unutulmayan ve sürekli tekrarlanan katliamlar ve intikam yeminlerine şahit olmaktadır ve bu durum da uzun vadede örneğin Suriye ve Irak coğrafyasında bir millet oluşumunun ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Millet bilinci sürekli engellenmiştir. Avrupa'ya baktığımızda bundan 200 yıl. Önce müthiş değişimler olmuş millet bilinci oluşmuştur. Reform, Rönesans ve diğer adımlar halkın sosyolojik yapısını derinden etkilemiştir. Yine ülkemizin 100 yıl önce emperyalist güçlere karşı verdiği mücadele sonrası yönetim tercihi de aynı etkiyi yapmıştır.
Ancak Ortadoğu'da iş hiç öyle olmamıştır.
Zengin ve güçlü aileler
özellikle İslamiyet'i temsil ettiğine inandırıp bu algı ile birlikte kendi diktatörlüklerini pekiştirmişlerdir.
İslamiyet'in Batı 'da terör ile anılması "yanılgısı" da bu ailelerin eliyle olmuştur.
Zengin petrol yatakları bu güçlü ailelerin kontrolünde idare edilmiştir.

Ortadoğu şuan moderniteden oldukça uzak yaşamaya alıştırılmıştır.
Son yıllarda giderek artan iç savaşlar ile yaşanışmayacak bir coğrafya olmuştur.
Emperyalist güçlerin petrol beklentileri ve orada başrol oyuncusu olmaya başlamaları ise adete ateşe körükle gitmek olmuştur.

Özellikle Amerika 'nın sözde diktatör rejimleri reddeden yaklaşımları sonucu bu coğrafyada aktif rol alması sonucu katliam boyutuna ulaşan savaşları tetiklemiştir.
Güçlü ailelerin kontrolü de artık güçlü ülkelerin eline geçmiştir.
Bitirmek istedikleri düzen onları besleyen bir nimet halini almıştır.

Otoriter rejimlerin ve onları besleyen güçlerin en büyük beklentileri bilinçsiz bir toplumdur.
Onlar toplumun bilinçlenmesini istemezler.
Onları ayakta tutan bu bilinçsizliktir.
Düzen nettir. Bir tarafta yöneten, karar veren diğer tarafta ise sadece yönetilen (pasif).
Bu ülkelerde ordunun görevi sadece diktaya hizmettir. Yönetenin emrindedir. Halk diktanın düşmanı gibi algılanır onlar için.

Şu bir gerçek ki oradaki halk huzur, eşitlik, adalet istiyor.

Bu konunun dış etkileri detaylı bir şekilde ele alınabilir. İç etkileri de. Öyle. Bu yazıda olaya yönelik bir kanı oluşması açısından her iki unsuru da ele almaya çalıştım.
Sağlıcakla kalın.