Son zamanlarda depremin , virüsün ve diğer afetlerin yoğunlaşmasıyla toplumda gün yüzüne çıkan en belirgin davranış bencillik oldu.
Tabi bu herkes için geçerli değil ama çoğunlukta olduklarını görebiliyoruz.
Paylaşımcı olmakla övünen, saygıyla , merhametle övünen bir toplumdan “fırsatçı -bencil“ bir topluma evrildik .
Son yıllarda artan kadın cinayetleri ve istismarla birçok değeri kaybettiğimizi anlamıştık.
Bunların başında Tahammül, saygı ve vicdan geliyor.
Ama şimdi paylaşmanın ve zor zamanlarda yardımlaşmanın da kaybolduğunu görüyoruz.
Elazığ ‘da hummalı bir çalışmayla insan canını kurtarmaya çalışan,
ülkenin dört bir yanından yardım gönderenleri de gördük ama evlerine olduğundan çok çok fazla değer biçen de .
Yunanistan sınırlarına dayanan mültecilere su vereni gördük ama bin dolarlık botu 7-8 bin dolara satanı da.
Peki biz böyle miydik?
Mesela eskiden Sadaka Taşları vardı. Sadaka taşları yaşadığımız coğrafyanın çeşitli bölgelerinde özellikle büyük kentlerde zekât taşı, zekât kuyusu,ihtiyaçgâh, fukara taşı, hayrat deliği gibi isimlerle anılırdı.
Genellikle cami, tekke, medrese avluları, çeşme başları, sokaklar ve mahallelerin birleştiği köşelere ; fakir, muhtaç ,hasta insanların barındıkları yerlerin önlerine veya yakınlarına dikilirdi.Bu taşların uzunluğu genellikle iki metre civarındaydı. Üst kısımlarında küçük birer oyuk ya da tepelerinde yuvarlak bir boşluk bulunurdu.
Normal ölçülerdeki bir insanın göz seviyesinden daha yukarıda olan taşlara birkaç basamakla çıkardı. Cami, çeşme,hastane gibi işlek yerlerde olabildiği gibi, sadakayı alanın ve verenin görmeyeceği tenha yerlere de konurdu. Sadaka taşlarına para bırakmak ve oradan para almak için genelde akşam ve gece saatleri tercih edilirdi.
Çünkü hem akşam karanlığı hem sadaka taşının yüksekliği para miktarının görülmesini engellerdi. Sadaka taşlarının bir başka özelliği de sadece para yardımı yapılabilecek tarzda inşa edilmiş olmasıydı. Kimin neye, ne zaman, ne kadar ihtiyaç duyacağı, her zaman net bir şekilde tespit edilemeyeceğinden dolayı dönem insanı, ihtiyaç sahiplerine doğrudan para yardımı yapmayı daha doğru ve yerinde buluyordu. Hala eski de olsa taşlara İstanbul sokaklarında rastlamak mümkün .Tabi kuşların kullanım alanı oldu ya o ayrı.
Şimdi meseleye gelelim.
Biz böyle nazik bir topluluktuk. Anadolu İmece ile , Ahilik ile anılırdı.
Bir virüs nedeniyle maske satma işi olmayan bile stok yapıp % 300-400 kar ile satanlarla değil.
Kolonyayı stoklayanlarla değil.
Evini 100 binden 300 bine çıkaranlarla değil.
Saymakla bitmeyecek kadar çoğaldı bu durum.. Araştıran, okuyan , anlayan , sorgulayan ve en önemlisi Paylaşan bireyler yetiştirelim.
Kim yapacak bunu?
İşte depremde elleriyle toprağı kazıyıp tanımadığı insanı kurtaranlar yapacak.
Yunanistan sınırında ölmek üzere olan bebeği kurtaranlar yapacak.
Karşılık beklemeden paylaşanlar yapacak.
İnsan yüreğine dokunmayı tüm çıkarların üstünde tutanlar yapacak.
...