Kimi der ki kadın

Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.

Kimi der ki kadın

Yeşil bir harman yerinde

Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.

Kimi der ki ayalimdir,

Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Kimi der ki hamur yoğuran,

Kimi der ki çocuk doğuran.

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek,

Ne ayal, ne vebal.

O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.

Yavrum, annem, kız kardeşim,

Hayat arkadaşımdır.

Nazım Hikmet’in yukarıdaki şiirinde söylediği gibi bir şeyimiz değil her şeyimiz aslında bizim kadınlarımız.

Bizi dünyaya getiren ak sütüyle besleyen kadınlarımız.

Gece demeden gündüz demeden canını bile vermeye hazırdır fedakâr kadınlarımız…

Kimi gün renk renk kilim dokudular bir lokma ekmek için. Kimi gün sıcağa aldırmadan tarlada çalıştılar alınlarından terler akıtıp.

Kınalı elleriyle elediler unu, Ateşe uzattılar o kınalı ellerini her gün sıcak bir tandır ekmeği yedirmek için bizlere. Bazense dağlarda aradılar bir lokma ekmeği bizim için.

***

Sıcak soğuk, düzlük dağlık demediler. Kimi gün yemek yapacak odunumuzu omuzladılar. Kimi zaman sobamıza yakacak yetiştirmenin telaşındaydılar. Biz uyurken sıcak yataklarımızda onlar çöpten topladıkları kartonları ekmeğe çevirmenin çabasındaydılar

Çamaşır yıkayacak suyumuzu taşıdılar soğuk demeden kar demeden. “Yavrucuğum üşümesin sakın” dediler ama kendileri hep üşüdüler. Üşüyen ellerini nefesleriyle ısıttılar. Dertlerimizin dermanı oldular o sımsıcak yürekleriyle. Kimi de dertlerine derman olacak sıcak bir el beklediler.

Saçlarını değil yüreklerini süpürge yaptılar. Bizler oyunlar oynarken onlar para kazanıp okuttular bizi. Duvar diplerinde beklediler yolumuzu kadınlarımız.

Gurbete gittiğimizde yokluğumuzu hissettirmediler. Ocağımızı tüttürdüler umutla.

Ninemiz, annemiz, ablamız, kızkardeşimiz, eşimiz, kızımız onlar. Sıfatı ne olursa olsun ayağımıza diken batmasın diye kendilerini feda edebilir kadınlarımız.

Onlar bizim penceremiz, kapımız, yıldızımız, pusulamız.

***

Tarih boyunca erkeğiyle, kocasıyla, kardeşiyle, oğluyla, babasıyla yan yana, omuz omuza durdular.

Kurtuluş savaşında mermi yaptılar. Mermileri, cepheye taşıdılar vatanımızı korumak için.

Kara Fatma, Şerife Hatun, Rahime Çavuş, Mersin Tarsuslu Onbaşı Adile, Tayyar Rahmiye, Havva ve annesi Zehra, Yörük Emine, Kuvvacı Nezahat ve daha niceleri.

Çanakkale’de, Maraş’ta, Antep’te, İzmir’de düşman ayağının bastığı her vatan toprağında cephenin önünde de arkasında da onlar vardılar.

15 Temmuz Gecesinin de kahramanı kadınlarımız oldular. Beşikte bebelerini, yatakta çocuklarını, evlerini ardlarında bırakıp erkekleriye birlikte önce onlar koştular.

Şerife, Sema, Gülşah, Cennet, Kübra, Adeviye, Elif, Safiye, Türkan, Selda, Cennet, Zeynep, Fikriye ve daha birçok gizli kahraman kadınlar.

Tanklara, uçaklara, bombalara, karşı onlar durdular. Milletin yeniden kurtuluş destanını yazdılar.

Ölüme meydan okudular.

Yeniden vatanımız oldular.

***

Güllere ne gerek onlar zaten bir güldüler. Onlara sadece Martın sekizini değil, bir ömür vermeye değer.

Kadınlarımızın sadece 8 Mart kadınlar günü değil, her günü kutlu olsun.