Dar bir sokağa girdi adam. Kurdali 'de.
Mersin' in eski mahallerinden.
İliklerine kadar varoş.
Tepeden tırnağa bizim.
Sokağın başına kadar geliyordu ses. Dev hoparlör kurulmuştu.
Haydi kalkın çifte telliye.
Ardından kara üzüm habbesi...
Adam ağır ağır ilerliyordu.
Bisikletinin önünde ve arkasında poşetler. Bileğine bağladığı ip yumağının iki metre yukarısında uçan balonlar.
Rengarenk.
Kalpli.
Çeşit çeşit komik figürler.
Yanında 10 kadar plastik top.
Çocukların sevdiği türden yani.
Yer yer park eden arabaların arasından geçti.
Sese yaklaştıkça araçlar çoğaldıkça adamın ilerlemesi de yavaşladı.
Başında el işlemeli geleneksel bir takke. Sırılsıklam olmuştu.
Adamla düğün arasında iki-üç Araba kalmıştı.
Bisikleti sıkışıp kaldı.
Yaklaştım.
Tek çare geri dönmek dedim.
İçim parçalanarak.
Bananeydi çoğuna göre.
Adam boğumlu sesiyle "la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" diyerek geldiği yolu geri gitmeye karar verdi.
O düğüne gitmeliydi.
Çocuklar üşüşecekti başına birkaç balon ve oyuncak silah satacaktı.
Ağlamaklı.
Lakin yanakları terden sırılsıklam.
Ağladıysa da karışmıştır tere.
Düğünde coşku artıyordu.
Kına gelmek üzereydi.
Adam bisikleti düzeltip yönünü değiştirince bu defa hızlı adımlarla ilerledi.
Yaklaşık 20 dakika sonra sokağın diğer ucunda belirdi balonlar.
Karanlıktı. Sokaklar. Hayatlar gibi.
Renkleri seçilmiyordu balonların.
Çözümü vardı onunda. Basit ışıklandırmalarla tüm çocukları üzerine çekti.
Işığı görüp giden pervane böceklerinden farkı yoktu çocukların.
****
Yaklaştım
Adamın yüzü gülüyordu.
Terini silmeye fırsatı olmamıştı.
Birkaç balon satıp ilk kalabalığı savurunca gülümsedi.
Kim bilir belki eve giderken kapanmamışsa evin ihtiyaçlarını alacak. Ya da sabah kazandığını bırakacak. Pazar yapsınlar diye.
Kiraya bırakır mı?
Sanmıyorum. Dedik ya günü kurtarmak her şeye değer.
Poşetlerden birinden suyunu çıkarıp içti. 70 yaşını devirdiği her halinden belli.
Günü kurtarmıştı.
Mutlu huzurlu.
Düğün sahipleri kadar olmasada o da sevinçliydi artık.
Düğüne hiç girmeyelim.
O apayrı bir hikaye.
Yan bağlamadan alınan keyfi hiçbir şeyden almayan bizim insanımız. Barakada Mersin sıcağında. Ne kadar mutlu olunabilirse o kadar işte.
Ötesi hayalperestlik.
Bu sokakların hikayesini uzun uzadıya yazmak isterdim ama ne haddime. Bu bile bana fazla. Öyle şaşalı cümlelerle anlatılacak gibi değil. Bildiğiniz gibi hiç değil.
İşte böyle memleketim.
Her köşesi ayrı bir hikaye.
Her hikaye yeni bir hikayeye gebe.