Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Cumhuriyet nedir?” diye soran bir köylü vatandaşa “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” demişti. İşte bir doğu masalındaki Zümrüdüanka kuşu misali küllerinden doğarak, bu sefer yüzünü batıya dönen genç Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesiydi...
Hamuruna; emek, kan, ter ve gözyaşıyla beraber bir ulusun kaderini ekleyip bunu inançla mayalayan Türk milleti Cumhuriyet'i ilan ederek muasır medeniyetler ailesinde ilerleme gayesini kendisine şiar edindiyse bunu 'mavi gözlü bir dev' ve onun en büyük eserim dediği Cumhuriyete borçlu diyebiliriz.
Türk milletinin yıllarca süren geri çekilme ve savunma pozisyonunu terk ederek ileri atılma ve kayıplarını telafi etme fırsatı bulduğu Kurtuluş Savaşı; 19 Mayıs 1919'da Samsun'da doğan güneşin batışını takip eden 3 yıl 4 ay 26 gün sonra Mudanya Ateşkes Antlaşması ile son bulduğunda; iç ve dış düşmanlarından, yüklerinden, hurafelerinden ve zamanın gerisinde kalmış yönetim tarzından kurtulan Anadolu'nun yiğit evlatları, Mustafa Kemal önderliğinde birleşmiş ve kaderlerini bu kadim toprakların her bir ferdiyle beraber değiştirmişti.
“Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun yönetim şekli cumhuriyettir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Cumhuriyeti ilan etmesi ile yüzyıllar sonra egemenlik Türk Milleti’ne geçti.
Bu değişim sayesinde genç bir Cumhuriyet kuruldu ve bereketli Anadolu topraklarının birçok yerinden toplumu aydınlatacak fidanlar fışkırdı.
Fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller yetiştirmek gayesi ile çıkılan bu yolda muasır medeniyet olarak tabir edilen çağın gelişmiş ülkeleri ile girilen medeniyet yarışında her geçen gün bir merhale daha gelişme gösterilerek bilim ve sanatta ilerleme sağlamak ve toplumun çağı yakalaması hedef alındı.
İşte bu yüzden "Efendiler! Yarın Cumhuriyet'i İlan edeceğiz" sözünün gereğini; demokrasiye inanmış, modern düşünen, bilimin ve sanatın yol göstericiliğini hayatına uygulayan milyonlarca insan yetiştiren sistem olan Cumhuriyeti kurarak yerine getiren Atatürk’ü sadece anmak değil daha çok anlamak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.
Bugün bu toprağın çocukları güven içerisinde, dalgalanan ay yıldızlı al bayraklar gölgesinde, zengin fakir ayrımı yapılmadan eğitim öğretim görebiliyor; kültür, sanat ve bilimde dünyanın ileri medeniyetleri ile yarışacak nitelikte sanatçı ve bilim insanlarımız yetişiyorsa bu Cumhuriyet rejiminin gururu ve bu başarı Kurtuluş Savaşında çalınan mayanın tuttuğunun göstergesi.
Cumhuriyetin kuruluşunun 98. yılında; Atatürk'ün açtığı yoldan, gösterdiği hedefe yürüyerek birer kandil misali toplumu aydınlatan bu genç fidanlar memleketin dört bir tarafında kök salarak adeta birer çınar oldular.
Cumhuriyetin genç fidanları olarak andığım, bu toprakların değeri haline gelen, siyasi veya dini görüşü ile etnik kökenlerinin beni hiç ilgilendirmediği bu önderler sayesinde Cumhuriyet'in hiç sönmeyecek ışığı parlayarak çoğalıyor.
Gelin hep birlikte Cumhuriyet'in hep genç kalacak ilim ve irfan önderleri olan, köklü çınarlardan bazılarını kısa özellikleriyle tanıyalım. (Yazının bundan sonraki bölümündeki bilgiler başta vikipedia olmak üzere çeşitli internet sitelerinden derlenmiştir.)
Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün Kurucusu Refik İbrahim Saydam:
- Türkiye Cumhuriyeti’nin 4. Başbakanı olan devlet adamı kimliğinin yanında küresel bir pandemi ile baş etmeye çalıştığımız bugünlerde hayatını ve yaptıklarını daha iyi irdelememiz ve ders çıkarmamız gereken insanlardan birisi. Tifo, dizanteri, veba ve kolera aşılarının, tetanos ve dizanteri serumlarının ülkemizde üretilmesini ve I. Dünya Savaşı boyunca ordunun ihtiyacının karşılanmasını sağladı.
Dünya Tıp Literatürüne kendi adı ile anılan bir hastalık yazdıran “İlk Türk Akademisyen” Hulusi Behçet
- Türk dermatoloji uzmanı ve bilim insanı. 1937 yılında, bir kan damarı enflamasyonu (vaskülit) hastalığı olan ve bugün kendi adıyla anılan Behçet hastalığını tarif eden ilk bilim insanı olmuştur. Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyen olan Behçet, bu özelliğiyle de tarihe geçti.
- Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet'in tüm dünyaca tanınmasını sağlayan hastalık ise şüphesiz kendi ismiyle anılan Behçet hastalığı oldu. Çalışmalarından yola çıkarak yeni bir hastalığın varlığının tanınmasına karar veren Ofmatologlar, böylece adını verdiği Behçet Hastalığı’nı kabul etti.
Prof. Dr. Mustafa İNAN
- Teknik ve analitik alanlarında devrin önde gelen bilim insanlarındandı. Hayatı boyunca Türkiye'de bilimin gelişmesine katkı sağladı. TÜBİTAK'ın kurucularından biriydi. Doktorası sırasında ilgilenmeye başladığı Fotoelastisite konusunda araştırma yapmış ilk Türk bilim insanı.
- Bilimsel makalelerinin ve seminerlerinin yanı sıra Kızılderililer'den Arya-Daharma'ya, düşünme sanatına kadar birçok konuyla ilgilenip, bu konularda yazılar yazan konferanslar veren İnan, başta Türkçe olmak üzere Farsça, Musevice, Yunanca, Arapça kelimeler ve anlamları üzerine de çalışmalar kapsamında “Dil ve Matematik” başlıklı bir makale yayımladı. Bu müthiş zekayı bir de Sunay Akın'ın anlatımı ile dinleyin derim.
Matematikte Bir Öncü Kerim Erim
- Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynayarak, mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına öncülük etti. İlk doktoralı Türk matematikçidir. Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı; mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına öncülük etti. Türkiye'de bir matematik doktorası yöneten ilk bilim adamı oldu.
Türkiye’de Gökbilimin Kadın Kurucularından Prof. Dr. Nüzhet Gökdoğan
- Türkye’nin ilk kadın gökbilimcisi ve ilk kadın dekanıdır. 1948’de aralarında Cahit Arf, Mustafa İnan, Nazım Terzioğlu’nun da bulunduğu bazı öğretim üyeleriyle birlikte Türk Matematik Derneği’ni kurdu. 1958’de Astronomi Kürsüsü’nü yönetmeye başladı. Yirmi iki yıl bölüm başkanlığı görevini yürüttü ve yaş sınırından emekli oldu. Astronomi Bölümü’ne toplam 46 yıl hizmet etti, 11 doktora tezi danışmanlığı yaptı, 6 ders kitabı çevirdi, 3 ders kitabı yazdı, 6’sı yurt dışında olmak üzere 13 bilimsel makalesi yayımladı.
Türkiye’nin Einstein’ı: Oktay Sinanoğlu
- Televizyon programlarındaki sevimli halleriyle tanımaya başladığımız ve bence erken kaybettiğimiz bir çınardı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan Moleküler Biyoloji dalının ilk birkaç profesöründen biridir. Solvofobik Kuvvet adını vardiği çalışmasında; Watson ve Crick Sarmal Modeli’ndeki DNA Sarmalının Çözelti İçinde Nasıl Durduğunu buluşuyla açıkladı.
- Sinanoğlu aynı zamanda Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne seçilen ilk ve tek Türk unvanına sahip. Yaşamı boyunca Kuantum Mekaniği’ne birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamı. P.A.M. Dirac’in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, “Kuantum Mekaniği”nde, Hilbert Uzayının Topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu.
Süper Vali Recep Yazıcıoğlu
- Eski Tokat, Aydın, Erzincan ve Denizli valisi. Kişiliği, görev yaptığı bölgelerde halka olan yakınlığı, fikirleri ve görüşleri nedeniyle kamuoyunda Süper Vali olarak anıldı. Devletin millet olmadan var olamayacağı gerçeğiyle halkının gönüllerinde taht kurmuş bir bürokrattı.
Mazhar Osman
- Ruh ve sinir hastalıkları uzmanı, Türkiye'de ilk modern ruh sağlığı hastanesini kuran Türk hekimi. Pskiyatrik sorunları olan hastaların, daha insancıl koşullarda ve saygın şekilde tedavi edilmesinde; o güne kadar uygulanan eski tedavi yöntemlerinin yerini, çağdaş tedavi yöntemlerinin almasında emeği olan tıp insanı.
- Mazhar Osman, Bakırköy'de bulunan ve terk edilmiş bir kışla olan Reşadiye Kışlası'nın bulunduğu araziyi devletten talep etti. Dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Başbakanı İsmet İnönü ve İçişleri Bakanı Refik Saydam'ın onayı ile 1924 yılında başlayan süreç, 15 Haziran 1927 tarihinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin kurulmasıyla tamamlandı.
Bir Eğitim Dâhisi: Hasan Ali Yücel
- Eski Milli Eğitim Bakanı ve Köy Enstitülerinin kurucusu olan Hasan Âli Yücel, eğitim ve kültür alanlarında yaptığı çalışmalarla dünya literatüründe ‘Eğitim Dâhisi’ olarak anılmakta. Yücel’in güzel sanatlar alanındaki çalışmalarının bir sonucu olarak 1939 yılında, I. Devlet Resim ve Heykel Sergisi açıldı. Devlet Konservatuvarının kurulması, Üniversiteler Yasasının çıkması, üniversite reformu ile Ankara Üniversitesi Fen ve Tıp Fakültelerinin kurulması, İzmir Yüksek Ticaret ve İktisat Okulunun açılması, Balıkesir ve Edirne Öğretmen Okullarının açılması, Yüksek Mühendis Okulunun İstanbul Teknik Üniversitesine dönüştürülmesi, Köy Enstitülerinin kurulması, ilk resmi ve telifli Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi’nin çalışmalarının başlaması ve Türkiye’nin UNESCO üyesi olması gibi çok sayıda yenilik ve dönüşüm Hasan Âli Yücel’in çalışmaları sonucunda gerçekleşti.
Süleyman Demirel
- Bir çocuğun çobanlık yaptığı köyden çıkarak yüksek tahsil yapması ve akabinde ülke yönetiminde söz sahibi olması tam bir Cumhuriyetin örneğiydi. Bu köylü çocuk en çok bu özelliğiyle tanınarak “Çoban Sülü” lakabıyla uzun yıllar ülkenin kaderinde söz sahibi oldu. Türk mühendis ve siyasetçi. Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı. Bundan önce, 1965-1993 yılları arasında yedi farklı hükûmette toplam 10 yıl 5 aylık bir süreyle başbakanlık görevinde bulundu.
Atatürk'ün Manevi / Göklerin Öz Kızı: Sabiha Gökçen
- Babasını ve annesini peş peşe kaybeden Sabiha 9 yaşındayken kardeşleriyle birlikte, babasının ilk evliğinden olan abisinin yanında yaşamaya başladı. 12 yaşında Mustafa Kemal Paşa'nın karşısına çıkarak okumak için yardım istemesi hayatında bir dönüm noktası oldu. Bu tekliften etkilenen Paşa, Sabiha’nın hiç beklemediği bir soru sordu. “Peki ben seni manevi evlat olarak almak istersem benimle Ankara’ya gelir misin?” Sabiha Gazi Paşa'nın kızı oldu.
- Havacılığa başladıktan sonra aldığı sanılan Gökçen soyadı ise Mustafa Kemal Paşa’nın hediyesi. Atatürk 10 Kasım 1938’de aramızdan ayrıldı. Bu ayrılık Gökçen’i çok üzdü. Gökçen anılarını anlattığı kitabında “Bursa’da bir eski zaman avlusundan kopup, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda nasıl noktalandığını düşünüyorum. Kaç yıldır bu dünyadayım? 1913’den bu yana hesap edin. Ama bu sürenin ne kadarını yaşadığımı sorarsanız, kısadır ömrüm… Hem de çok kısadır… Döner derim ki size: ‘1925’ten 1938’e hesap edin!” diyerek Atatürk’ün olmadığı zamanları hayatından saymadı.
Sanatın Çok Yönlü Dâhisi: Abidin Dino
- Saffet Gaziturhan ve Rasih Dino çiftinin beşinci ve son çocukları olarak 23 Mart 1913'te, İstanbul'da dünyaya gelen Abidin Dino, Çağdaş Türk resminin öncülerinden biri oldu. Abidin Dino'nun bir dönem yaptığı Atatürk ile ilgili çizimleri de büyük bir beğeni ile karşılandı. Dino, kapak resimleri çizdiği 1930'lu yıllarda halk bilimci Pertev Naili Boratav'ın kitaplarını da resmetti.
- Heykelle de ilgili olan Dino'nun el motiflerinden oluşan bir eseri ise 1993'te Maçka'ya yerleştirildi. Aynı yıl, Dino'yu anlatan "Biçimden Öte" ve "Acıyı Çizmek" adlı kitapları yayımlandı. Sanat hayatı boyunda 50'nin üzerinde sergiye imza attı.
Prof. Dr. Remziye HİSAR
- Tipik bir Cumhuriyet kadını olan Remziye Hisar, dünyaca ünlü fizikçi Feza Gürsey ve Milletlerarası Psikoloji Cemiyeti’nin tek Türk üyesi Psikiyatrist Deha Gürsey Hanım’ın annesidir. Prof. Dr. Remziye Hisar; ilk kadın kimyagerimizdir. Aynı zamanda Fransız Sorbonne Üniversitesi’nden mezun olan ilk Türk kadındır.
Ord. Prof. Cahit ARF
- Cisimlerin kuadratik formlarının sınıflandırılımasında ortaya çıkan ve kendi adıyla anılan “Arf Sabiti“, “Arf Halkaları” ve “Arf Kapanışları” gibi terimleri bularak, matematik ve bilim dünyasına önemli katkılarda bulundu. Alman matematikçi Helmut Hesse ile birlikte, Hesse-Arf Kuramı’nı geliştirdi.
Prof. Dr. Jale İNAN
- ilk Türk kadın arkeolog. Side ve Perge’de 40 yılı aşkın bir süredir kazılar yaparak, bu iki kentin ortaya çıkarılmasına ve her iki yerde de önemli bazı yapıların onarılmasında önemli katkılarda bulundu. Side buluntularının Agora Hamamı’nda kurulan modern bir müzede sergilenmesini sağladı.
Prof. Dr. Halil İNALCIK
- Eserleriyle Osmanlı-Türk tarihine hem siyasi ve ekonomik konularda hem de kültür ve medeniyet tarihi alanında orijinal katkılarda bulunmuş bir bilim insanı. Tüm Balkan dillerine ve Arapçaya çevrilmiş olan "The Ottoman Empire The Classical Age 1300-1600" ve "An Economic and Social History of the Ottoman Empire" gibi kitapları dünya üniversitelerinde başlıca ders kitabı olarak kullanılmakta. Tarih alanındaki üstün çalışmaları ve yetiştirdiği öğrenciler sebebiyle Şeyh-ûl Müverrihin (Tarihçilerin şeyhi) ve Tarihçilerin Kutbu gibi isimlerle de anılıyor.
Prof. Dr. Gazi YAŞARGİL
- Türk bilim insanı ve tıp hekimidir. Beyin ve sinir cerrahisi uzmanıdır.Beyin cerrahisi pratiğinde, mikroskop kullanımının (mikrocerrahinin) hayata geçirilmesinde ve yaygınlaştırmasındaki katkılarıyla bilinmektedir. Profesör Yaşargil ismi altında Oxford-İngiltere, Little Rock-ABD ve Beijing-Çin’de mikrocerrahi laboratuvarları kurulmuştur.
Prof. Dr. Aziz SANCAR
- Türk doktor, akademisyen, biyokimyager, moleküler biyolog ve 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanmış olan bir bilim insanıdır. 1997 yılından beri ABD'deki Kuzey Karolina Üniversitesi'nde görev yapan Sancar, son 20 yıldır DNA onarımının pek çok parçasının tanımlanmasında kullanılan biyokimyasal yaklaşımlardaki öncülüğü ile tanınır. Mehmet Özdoğan ile birlikte ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne seçilen ilk Amerikalı Türk. Aziz Sancar, hücrelerin hasar gören DNA'ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları sayesinde 2015'te Nobel Kimya Ödülü'nü kazandı.
Prof. Dr. Erdal İNÖNÜ
- TÜBİTAK Bilim Kurulu, Atom Enerjisi Komisyonu, UNESCO Yürütme Konseyi üyeliği ve Türk Fizik Derneği başkanlığında bulunan Erdal İnönü’nün fizik alanında önemli çalışmaları vardır. Uluslararası bilim dergilerinde de yer alan araştırmalarının en önemlisi, 1951’de Macar asıllı ABD’li Atom Fizikçisi Eugene Wigner ile Princeton Üniversitesi’nde ortak yaptığı çalışmadır. “Grupların İndirgenmesi ve Gösterimi Üstüne” adlı bu çalışma gruplar kuramında genel bir yöntem niteliği kazanarak, matematiksel fiziğin temel yöntemleri arasına girmiştir. “İnönü-Wigner Grup İndirgenmesi” adıyla bilinen çalışması (1951), çağdaş matematiksel fiziğin temel kavramlarından biri kabul edilir.
Ord. Prof. Ali Fuat BAŞGİL
- Hayatı boyunca hukukun üstünlüğünü, bilimin haysiyetini ve şahsi vakarını korumasını bildi. Hukuka aşk mertebesinde sevgi ve saygı besledi. İnsana ve hukuka hürmeti merkez saydı. Bir Anayasa hocası ve hukuk adamı olarak kanaatlerini sözlü ve yazılı olarak cesurca açıkladı. Siyasi, sosyal ve hukuki sahalarda pek çok eser kaleme aldı. 1937’de Hatay Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı hazırladı.
- Cumhuriyet dönemi ressamların örneğin; İbrahim Çallı'dan Manolyalar, Nurullah Berk'ten Çömlekçi ve Surlar, Nuri İyem'den Uğurlama, Abidin Dino'dan Çiçek, Fikret Mualla'dan Kadınlar eserlerine göz atarsak modern Türkiye'yi ve ülkeye sanatın evrensel yansımasını görürüz.
Sözün Özü
Cumhuriyet dönemi mimarisine bakarsak dünyayla beraber gelişen bir çizgi görürüz.
Cumhuriyet dönemi Türk müziğinin birçok sanatçı yetiştirerek dünya mirasına bu anlamda nasıl bir katkı sağladığını fark ederiz.
Bu konu başlıklarını; politikada, sporda, sanayide ve birçok alanda çeşitlendirebiliriz.
Yukarıda küçük bir örneklemle Türk toplum, bilim, sanat, edebiyat ve spor dünyasının önderlerini ifade etmeye çalıştım. Birçok alanda ülkemizi gururla temsil eden herkesi anmak isterim elbet fakat bu kişilerin hepsini saymaya ne imkan ne de zaman yeter. Yukarıda bazılarını ismen sayabildiğim bilim, sanat, siyaset ve diğer alanlardaki çınarların bu toprakları birer kandil misali nasıl aydınlattıklarını azıcık da olsa ifade edebildiysek ne mutlu bize.
Cumhuriyetin en güzel kazanımlarından biri olan yetişmiş insan birikimi ve bunun neticesinde toplumun çeşitli alanlarda ilerleme kaydederek medeniyet ailesinde yükselmesi şüphesiz ki Cumhuriyetin eseridir.
Kurtuluş Savaşı mücadelemizden bizlere miras kalan, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “benim en büyük eserimdir” dediği cumhuriyet, ulusumuzun yüzyıllardır benimsediği bağımsızlık ruhunu yansıtarak “Bağımsızlık benim karakterimdir.” sözünü ilke edinip yükselmeye devam edecek ve “ilelebet payidar kalacaktır”.
Yaşasın Cumhuriyet !
Sağlıcakla, hoşça kalın.