"Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır 

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır"
Mehmet Akif

İnsanın yaratılışının gereği olan din, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş evrensel bir olgudur. Kutsal kitaplar, bilimsel araştırmalar ve arkeolojik kazılar da dinin, tarihin her döneminde var olduğunu ortaya koymuştur. Bu gerçeği eski Yunan filozoflarından Plutharkos “Dünyayı dolaşınız; duvarsız, edebiyatsız, yasasız, servetsiz kentler bulacaksınız; fakat mabutsuz ve mabetsiz kent bulamayacaksınız.” Şeklinde ifade eder.

İslam dinine göre de din, insan için fıtri bir ihtiyaç olup, din duygusunun kaynağı doğuştandır. İnsan iki yönlü bir varlıktır. İnsanın bir maddi, bir de manevi yönü vardır. Sağlıklı insan her iki yönden de ihtiyaçları karşılanmış olandır. İnsanı sadece maddi olarak düşünen materyalist anlayışlar insanı köleleştirir. Elbette maddi yönden, yeme, içme, barınma, giyinme gibi ihtiyaçlar insan için hayati öneme sahip olup lüzumludur. Fakat bunların yanında bir de manevi ihtiyaç vardır ki bunların en başta geleni inanma ihtiyacıdır. İnanma duygusu doğuştandır ve inkâr olunamaz.İnaç insanı özgürleştirir ve kula kul değil  yalnızca Allah’a kul yapar.

“Sen yüzünü hanif olarak dine,Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir.Allah’ın yaratışında değişme yoktur.İşte dostoğru din budur;fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum-30)

Din duygusu fıtri , inanma ihtiyacı ise doğuştandır. İnsan mükemmel yaratılmış olmasına rağmen, temel özellikleri sınırlıdır ve ekmel bir varlık değildir. Bu sebeple endişelenen, korkan ve ürken bir varlıktır aynı zamanda. İnsanda inanma ihtiyacının derinliği en zayıf olduğu anlarda daha çok belirginleşir. Deprem, fırtına ve kaza anları gibi. İşte insanın bu yönü Kur’an-ı Kerimde şöyle ifade edilir:

“Sizi karada ve denizde yürüten Allah’tır.Bulunduğunuz gemi,içindekileri güzel bir rüzgârla götürürken yolcular neşelenirler;bir fırtına çıkıp da onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıkları anda ise Allah’ın dinine sarılarak, ‘Bizi bu tehlikeden kurtarırsan andolsun kişükredenlerden oluruz!. Diye ona yalvarırlar.” (Yunus-22)

Kur’anda insanın özellikleri anlatılırken birçok ayette onun bu dine ve inanma duygusuna olan ihtiyacı apaçık bir şekilde ortaya konmuştur. Ayrıca konuya dinler tarihi açısından baktığınızda da insanlık tarihinde bu inanma ihtiyacının çeşitli şekillerde tezahür ettiği görülecektir. En genel anlamda inanma biçimleri;

1.Tek Tanrıcılık (Monoteizm)

2.Çok Tanrıcılık (Politeizm)

3.Gizemcilik (Gnostizm)

4.Bilinemezcilik (Agnostizm)

5.Tanrıtanımazlık (Ateizm)

 

Dinin varlığı ve gerekliliği üzerine yapılan tartışmalar gereksizdir, abesle iştigaldir. Gerçeğe gözlerini kapamaktır. Din lüzumludur ve insan için zorunlu bir ihtiyaçtır, mutlaka doğru bir şekilde karşılanması gerekir. Asıl tartışılması gereken Hangi din ve dindarlığın nasıl olması gerektiği konusudur. Zira bugün geminin su almaya başladığı yer yozlaşan din anlayışı ve şekilciliğe bürünen sahte dindarlık meselesidir. Bir sonraki yazımızda inşallah bu konulardaki görüşümü ortaya koyacağız.