Ama gel gör ki dünyaya, insana ve insanlığa yine en büyük kötülüğü insanın kendisi yapmıştır. İnsanlık tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur. Sömüren ve sömürülenler, ezen ve ezilenler, zalim ve mazlumlar hep insan olmuştur.
Günümüzde yaşanılan terör hadiseleri, bombalar, canlı bombalar, savaşlar, katliamlar, kan ve gözyaşları hep insanların eseri değil midir? İnsanlığı mahveden silahları, yeryüzünü imha eden bombaları, güdümlü füzeleri, görünen görünmeyen uçakları insanlar üretmedi mi?
O halde sorulması gereken soru şudur; Niçin insanlık ve insanlar bu hale geldi? En şerefli ve masum olarak yaratılan insanlar hangi ideolojilerle bu hale geldi? Şayet inanıyorsak “Ahsen-i Takvim” en güzel bir şekilde yaratılan insanı,”esfeli safilin”e sefillerin en sefili konumuna hangi şartlar getirdi?
Tüm semavi dinler insana gelmişken, tüm ilahi hitaplar ona yapılmışken, içlerinden çıkan peygamberler hakikat mücadelesini onlar için yine onların içinde verirken ne oldu da dini, inancı, memleketi, rengi, ırkı, mezhebi ve meşrebi farklı da olsa neticesi kan ve gözyaşı olan terör ve terörizm canımızı ve malımızı tehdit eder hale geldi? Bunları düşünüp, üzerinde kafa yormalıyız…
Artık son yaşanan hadiseler de göstermiştir ki, bu işlerin senaryosunu yazıp, binlerce kilometrelerce uzaktan seyretmek mümkün değildir. Terör her an her yerde maalesef ortaya çıkabiliyor. Dünyadan izole olup “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demekte bizi kurtarmıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, mazlumların yanında olup, kimsesizlerin “kimi” olmak insanlığın ve inancımızın bir gereğidir.
İnsanlığın çektiği bu sıkıntıların temelinde yatan asıl neden; dünyayı yönetenlerin, insanlık adına söz söyleyenlerin, sözüm ona uluslararası barış ve güvenlik teşkilatı kuranların, kendi menfaatleri için gerekirse tüm insanlığın bile yok olmasına göz yumabilecek olanların meydana getirdiği yaşanılamaz hale gelen dünya koşullarıdır.
Çözüm ise her konuda özü ve sözü bir olan, doğru, dürüst, güvenilir insanları yetiştirmektir. Yapmadığı şeyleri söyleyen, davranışları ile söyledikleri zıt düşen insanlar, yöneticiler, eğitimciler ve devlet adamlarından insana, insanlığa, dünyaya bir hayır gelmez. Asıl olan ve yapılması gereken, fıtratında saf ve temiz olan insanı doğru bir eğitimle şekillendirip, yaşanabilir bir dünya kurmaktır. Fıtratımızda var olan cevhere sahip çıkıp, onu bozmayacak inşayı gerçekleştirmektir. Bunun da yolu kanaatimce şu üç ilkeye bağlıdır.
1.Doğru İnanç
2.Doğru Bilgi
3.Doğru Davranış