Eksik Olan

Rutin bir hayatın piyonlarıydık ayrı satranç tahtalarında. Olanları kabullenmiş, çıkmaz sokaklarda sobelenmiş, düşlerimize daksil çekmiş, gün dolduruyorduk takvim yapraklarında. Güneş her gün doğuyordu da hayallere geç kalıyorduk, ümitsizce solan çiçekler misali. Avutuyorduk kendimizi onun bunun derdi ile. Kuru kalabalığın içinde kendimize yüz çeviriyorduk en çok da. “Bir dinler misin beni?” diyordu kalbimiz. Kalbimiz? Evet, bir kalbimiz vardı. İçinde çokça insanın sevgisi barınan ama bir yanı hep eksik kalan. Dinlemiyorduk oysa. Öyle ki görmezden geliyorduk olduğunca. Günü gün ediyor, gece çökünce suskunluğumuz hücum ediyordu sinsice. İyi de yediğim, içtiğim önümde, sağım, solum insan dolu, daha ne var istediğim, diye hesabı kabartıyorduk bilmezden gelircesine. Ne güzel de kahkaha atıyorduk, ayrı yerlerde içi yağmur dolu bulutların altında… Kadere yenik düşmüş, ne kadar çabalasak da elimizi verdikçe kolumuzu kaptırmıştık. Çaresizce olana şükretmiştik. Sahi, biz neredeydik, kendimiz o tablonun hangi parçasıydık? Bizi gören var mıydı ya da ne istediğimizi soran? Mutluyduk da gerçekten mutlu muyduk? Neydi eksik olan şu bahar ayında?