Toplumun ahlaki yapısındaki bozulmayı en net şekilde gösteren davranışlardan biri, kriz anlarında sergilenen fırsatçılıktır.
İnsanların en savunmasız anlarını kullanarak çıkar sağlama çabası, bireysel ahlaksızlıktan öte, toplumsal çürümenin ne kadar derine işlediğini gösteriyor.
Maalesef ülkemizde son yıllarda yaşanan çeşitli olaylar, bu durumun acı örneklerini fazlasıyla ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz yıllarda meydana gelen büyük depremlerde evsiz kalan insanlara yönelik kira fiyatlarının astronomik seviyelere çekilmesi, vicdanların nasıl devre dışı bırakıldığını açıkça göstermişti.
Yine pandemi döneminde maske ve dezenfektan gibi temel ihtiyaçların fahiş fiyatlarla satılması, insanların çaresizliğinin nasıl bir kazanç kapısına dönüştürüldüğünü kanıtladı.
Son olarak, geçtiğimiz günlerde yaşanan ve onlarca kişinin hayatını kaybettiği otel yangını trajedisinin ardından yangın ekipmanları ve malzemelerinin fiyatlarının anormal derecede artması, fırsatçılığın sınır tanımadığını bir kez daha gösterdi.
Bu tür trajedilerde toplum olarak dayanışma göstermek, mağdurların yaralarını sarmak için el birliğiyle çaba göstermek gerekirken vicdansızlıkla kazanç sağlama girişimleri toplumsal değerlerimizin nasıl aşındığını bize hatırlatıyor.
İnsanların acılarının üzerinden kazanç elde etmeye çalışmak, yalnızca bireysel ahlak eksikliği değil, aynı zamanda toplum olarak geldiğimiz noktayı sorgulamamıza neden olan bir durum.
Fırsatçılık, bireyler için kısa vadeli kazanç sağlayabilir, ancak uzun vadede toplumun güven duygusunu zedeler ve insanları birbirine yabancılaştırır.
Bu tür davranışların yaygınlaşması, dayanışma, merhamet ve empati gibi değerlerin yerini çıkarcılık ve bencilliğin almasına yol açıyor.
Toplumda bu tür yozlaşmaların önüne geçmek için yalnızca yasal önlemler almak yetmez; aynı zamanda toplumsal değerlerin eğitim ve kültürle güçlendirilmesi gerekir.