Mete, elindeki kitabı sıkıca tutuyordu. Kitabın kapağında, sarı saçları güneş gibi parlayan, mavi gözleri ufuk gibi geniş olan, yüzünde kararlılık ve cesaret dolu bir ifadeyle bakan bir adamın resmi vardı. Kitabın üzerinde “Atatürk’ün Hayatı,” yazıyordu.
Mete, kitabı okumaya başladığı günden beri, kendini onun büyüleyici dünyasına kaptırmıştı. Mete, onun nasıl bir çocukluk geçirdiğini, nasıl bir asker ve komutan olduğunu, nasıl bir devrimci ve lider olduğunu, nasıl bir bilge ve öğretmen olduğunu, nasıl bir insan ve kahraman olduğunu öğreniyordu. Her sayfada, yeni bir bilgi, yeni bir ilham, yeni bir hayranlık duyuyordu. Atatürk, onun için bir rol model, bir rehber, bir önder olmuştu.
Mete, kitabı bitirmek üzereydi. Son bölümde, Atatürk'ün ölümü ve son yolculuğu anlatılıyordu. Mete, gözleri yaşlı, kalbi buruk, kitabı okumaya devam ediyordu. Atatürk'ün cenazesinin Ankara'dan İstanbul'a, oradan da Anıtkabir'e taşındığı, milyonlarca insanın ona son bir kez bakmak için yollara döküldüğü, Türkiye'nin ve dünyanın onun ardından yas tuttuğu, onun ebedi istirahatgahı olan anıtkabirin nasıl inşa edildiği, bahçesine hangi ülkelerden nasıl ağaçlar gönderildiği, onun anısının nasıl yaşatıldığı yazıyordu. Mete, kitabı bitirdiğinde, kendini boşlukta hissetti. Atatürk'ü hiç görememiş onunla tanışamamış, onun mavi gözlerine bakamamış, sarı saçlarına dokunamamış olmanın buruk acısı yüreğinde patlamaya hazır bir bomba gibiydi.
Mete, içindeki gururlu sevinci birileri ile paylaşmak istiyordu. İlk aklına gelen dedesi olmuştu. Dedesindeki Atatürk sevgisi her zaman onu büyülemişti. Atatürk’ten bahsederken gözleri ufka dalar, sanki Sakarya’da Çanakkale’de, düşman askerlerini kovalarken, on dokuz mayısta samsuna çıkarken, Erzurum’da istiklal savaşını başlattığında sanki yanı başında elinde mavzeri ile onun ‘Askerlerim İstiklal savaşı başlıyor gazanız mübarek olsun.’ dediğindeki bakışları gibi bakışlarını unutamıyordu.
Mete, kalktı dedesinin odasına gitti. Dedesi odasında kitap okuyordu. Hiçbir şey söylemeden ayakta onun kitabı bırakmasını bekledi. Dedesi bir süre sonra yanı başında duran ayracı aldı okuduğu yere koyarak kitabı kapattı.
“Buyur Mete oğlum hoş geldin.”
“Dede Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ile ilgili kitabı bitirdim. Sık sık yaptığımız gibi bu gün Atatürk’le ilgili bana ne anlatacaksın.”
Mete’nin dedesi sürekli Mustafa Kemal ile ilgili bilgi topluyordu. Her yeni bilgiye eriştiğinde Mete’ye anlatıyordu. Ama Mete bu yeni bilgileri dedesi anlattığında hiç şaşırmıyordu işte Mustafa Kemal ayrıcalığı diyordu.
Dedesi Mete’ye şöyle bir baktı sonra başıyla yanındaki boş koltuğa otur anlamında işaret etti. Torunu oturunca “Apollo 11 ile 1969 yılında aya giden üç insan Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins Ay yolculuğundan geldikten sonra dünya turuna çıktıklarında neden ayaklarının ay tozu ile ilk ziyaretlerinden biri olarak Türkiye’ye gelip, Anıtkabir’i ziyaret etmişler biliyor musun?”
“Bilmiyorum dede neden?”
“Onu da bana mı soruyorsun? Bilgisayarın var, internetin var, Google var, Yapay zeka var. Öğren de bana da anlat.”
“Dede yaa şimdi çok merak ettim, sen nasıl olsa biliyorsundur anlatsana!”
“Anlatırım anlatmasına da, ben anlatınca bir kulağından girer diğer kulağından çıkar. İyisi mi sen araştırarak öğren sonra bana da anlat,” dedikten sonra, “şimdi git kitabın en önemli yerinde kalmıştım,” dedi ve kitabını eline aldı okumaya başladı.
Mete, dedesinin söylediğini öğrendiğinde çok mutlu olmuştu. Neden ayaklarının ay tozuyla Anıtkabiri ziyarete geldiklerini öğrenmek için araştırmaya başlayınca. Hem şaşırmış hem de gurur duymuştu. Apollo 11 ekibi, 20-22 Ekim 1969 tarihlerinde Ankara’ya gelmişler. Burada, Anıtkabir’i ziyaret edip, Atatürk’e saygılarını sunmuşlar. Bu ziyaretin nedeni, sadece Atatürk’ün büyük bir lider olması değil, aynı zamanda Apollo 11 projesinde görev alan iki Türk mühendisin de olmasıydı.
Bu iki mühendis, Necdet Eraslan ve oğlu Arsev Eraslan’dı. Necdet Eraslan, Atatürk’ün havacılık eğitimi için Fransa’ya gönderdiği ilk Türk uçak mühendisiydi. Oğlu Arsev Eraslan ise, ABD’ye giderek roket eğitimi aldı ve NASA’da çalışmaya başladı. Apollo 11’in bilgisayar sisteminde sorun çıktığında, Arsev Eraslan’ın yazdığı manüel yazılım programı sayesinde, astronotlar Dünya’ya geri dönebildiler.
Apollo 11 ekibi, bu yazılım programının önemini biliyordu. Bu yüzden, Türkiye’ye geldiklerinde, Arsev Eraslan’ın babası Necdet Eraslan’ı da ziyaret ettiler. Necdet Eraslan, onlara Atatürk’ün hayatı ve fikirleri hakkında bilgi verdi. Astronotlar, Atatürk’ün vizyonunu ve kısa sürede Türkiye için yaptıklarını öğrenince hayranlıklarını gizleyemediler.
O yazılımın sahibi Arsev Eraslan’in babasını Necdet Eraslan’ı Atatürk Amerika’ya gönderdiğinde orada kalması için ısrar etmişler ama O; ‘Atatürk’ün ülkesinde yapmam gereken işler var.’diyerek teklifi geri çevirip Türkiye’ye gelmiş.
Mete bu bilgiyi öğrendiğinde hiç şaşırmadı. Sarı saçlı mavi gözlü kumandan, Mustafa Kemal ATATÜRK çocukluğundan beri Anadolu’yu kurtarma mücadelesinde yola çıktığında yanında hep iyi insanlar vatansever insanları toplamamış mıydı? İşte bu da onlardan biri! Tıpkı Salih Bozok, İsmet İnönü, Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Nuri Conkar, Cevat Abbas Güler ve daha niceleri gibi.
Talepatya Uygarlığı adlı kitabımdan bir öykü